Yeşil Ergenekon ve Pembe Ötüken Analizleri

KENAN ALPAY

Bürokratik oligarşide konuşlanan FG Cemaati’nin Hükümeti devirmek amacıyla başlattığı 17 Aralık operasyon süreci enteresan tartışma gündemleri açtı. Bununla beraber zayıf ve tutarsız perspektifleri, fırsatçı karakterleri ve sahip olduğu değerleri pazarlamaya yatkın tiplerin ne kadar çirkin işlere soyunabileceğini de gösterdi bu süreç.

Kimileri aynen Cumhuriyet mitinglerinde olduğu gibi, Gezi sürecinde olduğu gibi 17 Aralık sürecinde de aynı hayallere kapıldı. Darbe süreçlerinin klasik aktörleri olarak Kemalistler ve ulusolcular, TÜSİAD ve merkez medya bu kez yalnız değildi. Üstelik son süreçte FG Cemaati ve liberallerin olağan üstü performansları sebebiyle lokomotif olmaktan çıkıp geri hizmet vermeye, lojistik ve moral destek sunmaya doğru tenzili rütbeye uğramışlardı. Ama darbe süreçlerinin eski olsun yeni olsun bütün aktörleri için aynı prensip geçerliydi: “Erdoğan Hükümeti kesinlikle gitmeli, çorbada hepimizin tuzu olsun!

Haber Yapmalı, Çirkinleşmemeli

Türkiye’yi kronik darbe süreçlerinden kurtarmak, darbe saplantısıyla malul kadroları tasfiye etmek hakikaten büyük meşakkatleri göze almayı gerektiriyor.

Darbecilik, hukuksuz bir biçimde iktidarı ele geçirme hırsı, toplumsal ve siyasi tercihleri ipotek altında tutma çılgınlığı son olarak en pornografik haliyle FG Cemaati’nde tezahür etti. Öyle ki, takıyye ve tecessüsün, tuzak kurma ve itibarsızlaştırıcı psikolojik harekâtın ne menem bir şey olduğu en çıplak haliyle ortaya fırladı.

Ne Fethullah Gülen’in ne de lideri olduğu Cemaatin herhangi bir güvenilirliği kaldı. Yapıp ettiklerine, söyleyip anlattıklarına yönelik derin bir kuşku hatta düşmanlık giderek yaygınlaşıyor. Dini anlayış ve pratikleri, diplomatik ilişkileri, iktisadi ortaklıkları, bürokratik misyonları ve kurdukları ittifaklarıyla ne kadar kirli, şaibeli ve tehlikeli olduklarına kamuoyu yeterince şahit oldu.

Kanaatimce bundan sonra FG Cemaati’ne ilişkin daha fazla bir bilgi, gizli belge, ya da farklı tanıklara ihtiyaç yok. Kim ne derse desin mevcut tablo başka şeylere hacet bırakmıyor. Olanlar, yaşadıklarımız, şahit olduklarımız, gerek Fethullah Gülen’in gerekse FG Cemaati’ni temsil edenlerin söyledikleriyle, yazdıklarıyla kimi desteklediklerini de kimi kösteklemeye niyetli olduklarını da izah ve ispat etmektedir.

Bunun ötesinde onu daha çok itibarsızlaştırmanın, daha çok kötülükle eşitlemenin, daha beter bela ve musibetlerin sebebi olarak göstermenin kime ne faydası var? Böyle bir tercih sadece Fethullah Gülen ve Cemaati’ne zarar vermez. Bu türden bir uğraş en başta sahibini kirletir, sahibine zarar verir.

İşte bu türden bir örnek Akşam Gazetesi’nde halen devam eden ve üstelik gazetenin her gün manşetten vermekte ısrar ettiği emekli Hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok röportajında görülüyor. Sincan cezaevinde tutuklu bulunan Albay Üçok kamuoyunun da yakından tanıdığı bir isim. Hangi suçlardan hüküm giydiği meselesine hiç girmeyelim ama hepimiz biliriz ki Albay Üçok darbe süreçlerinin önemli aktörlerinden biridir.

Kemalizm Değil Ötüken Yaptı

Suç dosyası hayli kabarık tescilli bir cuntacı, İslami değerlere azgınca düşmanlığı en başta TSK’dan ihraç edilen binlerce subay-astsubay tarafından yakinen bilinen Üçok’ta kim, ne türden bir keramet bulmuş biliyor musunuz? Akşam Gazetesi muhabiri Ahmet Dinç’e verdiği ve ipe sapa gelmez, gerçekleri alenen alt üst eden ve okurları ahmak yerine koyan o kadar çok zırva var ki insan hangisinin üzerinde duracağını şaşırıyor.

Albay Üçok’un şu cümlelerine bir bakalım: “Paralel yapı tarafından kurulmuş Ötüken adlı gizli bir örgütün bulunduğunu ve bu oluşum aracılığıyla eylemler yapıldığı ve yapılacağı bilgisine sahibim. Gezi’de de Ötüken kullanıldı. Rahip Santoro, Hırant Dink, Zirve, Danıştay cinayetlerinde tetikçilerinin milliyetçi muhafazakâr olması boşuna değil. Cinayetlerde azmettirenler konusunda ileri gidilememesinin nedeni paralel örgütün MOSSAD tarzı hücresel yapılanmasıdır.” (14 Nisan, Akşam)

Ergenekon ve Balyoz’u yalan sayan, 28 Şubat’tan 27 Nisan’a darbe süreçlerine ‘masal’ muamelesi yapan bu söylemi dolaşıma sokmakla kim ne kazanır ve kim ne kaybeder? İnsan bu kadar muhakemeden, mantıktan, adaletten ve merhametten uzaklaşabilir mi? Ya da bu kadar çirkin yalanlara alet olmakla elde edilecek iktidar imkanları cehennemin dibine batmasın da ne olsun?!

Sanırım birileri kraldan çok kralcılık yaparak kendilerine parlak bir ikbal hazırlamanın peşine düşmüşler. Oldu olacak Fethullah Gülen Cemaati aleyhinde Çetin Doğan’dan,Çevik Bir’den Şener Eruygur’dan da beyanatlar alınsın bari. 12 Eylül’e, 12 Mart’a, 27 Mayıs’a da bir bakalım, orada da bulunur elbet bunlara ait bir iz. Onlar Kemalizmi temize çıkarmanın derdinde, bunlar Fethullah Gülen’i lağım çukuruna batırmanın derdinde. Ortak payda: Psikolojik Harekât.

Bakalım daha ne yağcılıklar, ne çirkinlikler göreceğiz.