“Yeni Firavun” Yaftasıyla Safları Sıklaştıranlar

KENAN ALPAY

Mısır’da yaşanan devrim sürecinin sadece Mısır’ı değil bütün bölgeyi derinden sarsarak etkilediğine dair epeyce gelişmeye şahit oluyoruz. Mısır’da yaşanan devrim sürecinin ABD-İsrail tarafından tesis edilen statükoyu parçalamasından zarar görüp tedirginlik duyanlar sadece Hüsnü Mübarek taraftarı değil elbet.

Dikkatlerden kaçırılamayacak kadar net olan şu: Mübarek taraftarlarının tedirginliği paylaşan ve bu bağlamda eski rejimin artıklarıyla safları sıklaştıranlar başında Mısır’ın liberal ve sosyalist çevreleri geliyor. Ancak bir o kadar daha dikkat çekici olan husus Türkiye’deki liberal ve sosyalist çevrelerin de aynı tedirginliği yaşadıkları gerçeği. Kemalist-ulusalcı çevrelerin rüyalarını süsleyen “Mısır’da ordu yönetime el koysa” tarzındaki beklentileri de buraya eklemek gerek.

Halkın ve Hukukun Temsilcisi Kim?

Son iki yıllık zaman dilimi içerisinde Mısır’ı dünyanın bir numaralı gündemi haline getiren Tahrir Meydanı süreciydi. Önce Hüsnü Mübarek diktası sonrasında ise Yüksek Askeri Konsey karşıtı eylemlerle halk, vesayet sistemini reddetti. Bu sebeple Tahrir’e çıkmak otomatik olarak zulme başkaldırmakla eş anlamlı sayıldı.

Talebin ne olduğuna bakılmaksızın, neye itiraz edildiğini dikkate almaksızın, her ne sebeple olursa olsun Tahrir’e çıkışı tek başına anlamlı ve değerli saymak şimdilerde pek bir moda oldu. Sadece Türkiye’dekilere değil uluslararası haber ajanslarına da bakarsak Mısır halkı Mübarek ve Askeri Konsey’e başkaldırdığı gibi şimdilerde “Yeni Firavun Mursi”ye başkaldırıyormuş. Mursi için uygun görülen bu “Yeni Firavun” yaftası tereddütsüz benimsenmiş ki uluslararası dolaşımda epeyce revaç buldu.

Mursi’nin önce ordu ve istihbarat bürokrasisiyle ardında yargı ve medya bürokrasisiyle giriştiği boğuşmanın temelinde ne var? Anlaşılmayacak bir şey yok. Mursi devrim sonrası için yeni anayasa yapımını hızlandırmak Mübarek rejimin artıkları ve paralelinde seyreden liberal ve sosyalist hareketler de engellemek üzere bir strateji yürütüyor. Garip olan Tahrir’de devrim yürüyüşüne katılan, adalet ve özgürlük talepleriyle meydana çıkan liberal ve sosyalist örgütlerin Mübarek rejimin tetikçisi olarak sahadaki yerini alması gibi gözüküyor.

Bu ittifak tablosu gerçekten de garip mi, şöyle bir düşünelim: Liberal ve sosyalist örgütleri Mübarek rejiminin yolsuzluk ve despotizmle müsemma aktörleriyle safları sıklaştırmaya iten mücbir sebep nedir? Seçimlerde Müslüman Kardeşler ve Selefiler karşısında telafisi mümkün olmayan ağır bir hezimete uğramış liberal ve sosyalistlerin Mursi’ye karşı Mübarek rejiminin yargı oligarşisinin arkasına sığındığı gün gibi aşikâr.

Psikolojik Harp Her Yerde

Seçimle, halkoyuyla, hukuken meşru yollarla iktidar olmaları mümkün olmayan sosyalist ve liberaller için tek yol kaldı: Yerel manada Mübarek oligarşisinin, uluslararası ilişkiler bağlamındaysa ABD ve AB’nin kucağına oturmak. Mursi’ye karşı organize edilen Tahrir gösterilerini bu kadar sempatik ve sahiplenilir kılan temel faktör İslamcıların iktidarını kaos ve başarısızlık imajı eşliğinde boğabilmeye yardımcı olmasından başka ne ola ki? Baksanıza hak ihlallerine karşı harekete geçmekteki uyuşukluğuyla maruf AB Parlamentosu Mursi’ye karşı ekonomik ve siyasi yaptırımlar çağrısı yaptı bile.

Seçilmiş bir cumhurbaşkanına karşı, yeni anayasa yapım sürecine karşı eski rejimin müesseseleri tarafından girişilen tüm çirkinlik ve zorbalıklar “özgürlük destanı” gibi itibar görüyor. Diğer taraftan halkın iradesi üzerinde kurulan vesayeti yıkmak üzere Mursi’nin attığı her adım “diktaya giden yol” sayılıp lanetleniyor.

Psikolojik harp her yerde ancak farklı kadrolarla çalışıyor. Mısır’da yaşananların Türkiye’de yaşananlara ne kadar benzeştiğini izah etmeye hiç gerek yok. Ancak işbirlikçi despotik iktidarları ayakta tutmaya çalışan bu uğursuz ittifak tablosuna halkın teslim olmasını beklemek pek akıllıca değil. Böylesi bir beklenti fazlasıyla karamsarlık ihtiva ediyor.

Daha düne kadar “uysal başlı koyun” olarak resmedilen, pasifist ve beceriksiz olarak lanse edilen Mursi’nin Yüksek Askeri Konsey’i, istihbarat ve polis teşkilatındaki üst düzey bürokratları nasıl tasfiye ettiği unutulmamalı. Yüksek yargı ve merkez medyanın desteğiyle Müslüman Kardeşler’in temsilcilikleri başta olmak üzere epeyce bir yeri yakıp yıkan liberal, sosyalist, laik, ulusalcı, Mübarekçi kadrolar için “bırakınız yapsınlar” diye ilanihaye bir serbestlik tanınacağına dair beklentiler fazlasıyla hayalci.

Time Dergisine verdiği röportajda Mursi’nin sarf ettiği şu cümleye lütfen dikkat edin: “Şiddet iyi değildir. Her kim çoğunluğun çıkarını gözetmiyorsa, ortalığı karıştırmaya uğraşıyorsa, işin icabına bakmak cumhurbaşkanının sorumluluğudur.”