YAŞ’tan Rojava’ya YıkılanTeamüller

KENAN ALPAY

“Bugün yarın halk devrimi kapıda, Erdoğan’ın karizmasını yerle bir ettik!” diye safları sıklaştıran Kemalistler, liberaller ve sol-sosyalistler şimdilerde yine ağlayıp zırlamaya başladılar bile.

Bu ağlaşıp zırlamanın en güzel özetini Ergenekon’un Cumhuriyet’inde manşetten gördük: “YAŞ’ta Teamüller Yıkıldı”. Hukuk ve adalet değil, güvenlik ve refah değil zulüm ve yolsuzluğun, kibir ve dokunulmazlığı tezahürü olan bürokratik teamüller yıkılıyor sadece.

Teamüller yani bürokratik oligarşinin siyaset ve toplum üzerindeki tahakkümü eskisi gibi işletilemiyor. Devletin despotik kültürü ve ceberut geleneğini zayıflatıp gerileten siyasal ve toplumsal irade meşru olanı inşa ediyor. Yani ahlaken ve hukuken olması gerekeni bürokratik teamüllerin üstüne çıkarıyor, önüne alıyor. İttihatçılık ve Kemalizm eliyle inşa edilen bu teamüllerin yıkılması her zaman için hayra alamettir.

Asker ve Sermayenin Yedeğindekiler

Taksim’de tavan yapan coşku ve ümit yerini kısa sürede hüzün ve karamsarlığa bırakmışa benziyor. Baksanıza TKP’nin Sol gazetesi bile Ergenekon’la ilintili olduğu için genelkurmay başkanlığı yolu açılmayıp da emekliye sevk edilen Org. Kalyoncu’nun tasfiyesine içerleyip “YAŞ’ta Taşlar Yerinden Oynadı” manşetiyle çıkıvermiş. Ama daha ilginci Cumhuriyet ve Sol, Koç Holdinge verilen ve değeri 1.5 milyar avro tutan milli savaş gemisi (milgem) ihalesinin Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından iptal edilmesini de ‘darbe’ olarak nitelemişler. BirGün, Evrensel ve Yurt’da hiç farklı değil.

Askere ve sermayeye ‘darbe’ vurulması sol’u hüzün ve karamsarlığa sevk etmiş, germiş de germiş. Taksim de eskisi gibi neşe ve enerji üretecek durumda değil. Üniversite yurtlarında 28 Şubat darbe süreciyle birlikte zorla oluşturulan kız-erkek karma yapıyı normale döndürülmesi yani kız ve erkek yurdu olarak ayrı ayrı tasnif edilmesi de provokatif söylem için kifayet etmiyor. “Haremlik-selamlık öğrenci yurtları gerici baskıdır” filan gibi klişeler eskisi gibi prim yapmıyor.

Geriye kalıyor yine Ergenekon davasını sabote etmek, Rojava bağlamında Kürt sorununu tekrar savaşa tahvil etmek, Alevileri öne sürüp laiklik siyasetiyle İslami talepleri kamusal alandan silip atmak ve de Suriye’deki İslamcı muhalefet üzerinden İslam düşmanlığını sergilemek gibi araçlar.

AK Parti hükümetine karşı kullanılan bütün bu araçlara ve araçlara sarılan liberal, sol-sosyalist veya ulusalcı siyasi aktörlere bakınca manzara gayet nettir: Hepsi de Mustafa Kemal’in Askerleridir. Çünkü her ne olursa olsun, ara hedefler ve kullanılan yöntemler ne kadar farklılık arz ederse etsin mezkûr siyasiler için Türkiye’de AK Parti’ye karşı Kemalizm, Suriye’de İslamcı muhalefete karşı Nusayri Baas-Esed cuntası ve Mısır’da Müslüman Kardeşlere karşı General Sisi’nin askeri darbesi evladır, makbuldür ve tercihe şayandır.

Korku ve Provokasyon Odağı: Rojava

Sandık ve halkın iradesini bu kadar çok itibarsızlaştıran mantıksız ve hukuksuz teoriler Perinçek-Çölaşan-Kanadoğlu gibi arkaik Kemalistlere ait olmaktan çoktan çıktı. Bu hastalığın Cengiz Çandar, Hasan Cemal, Şahin Alpay, İhsan Dağı gibi aydınlara da sirayet edip onları da kuşattığı sır değil.

‘Liberal’ Taraf bu çirkin işlerin en karanlık adresi olarak arzı endam ediyor piyasada. Öyle ki Taraf, şeytanlaştırdığı el-Kaide-Nusra nefretini pompalayan haberler üzerinden PYD’nin inşa ettiği Rojava Özerk Cumhuriyeti güzellemelerini bir türlü manşetlerden indirmiyor. Çünkü Rojava tartışmaları üzerinden hem Suriye’deki rejimi tahkim etme hem de Türkiye’deki barış sürecini sabote ederek

Türkiye’de Esed-Baas katliamlarına alkış tutup destek olan sol-sosyalist siyasiler ve PKK-BDP çizgisi açısından bütün dünyanın üç parçalı bir Suriye tablosuna iman etmesi isteniyor. 1-Suriye’de emperyalizme direnen ve Esed-Baas iktidarı etrafında kenetlenen bir halk iktidarı var. 2- Esed-Baas rejimiyle her zaman dayanışan ve bu doğrultuda şeriatçı çetelerle savaşarak özerk bir Kürt bölgesi inşa eden PYD var. 3- Nereden geldiği belli olmayan ama özellikle ABD, Suud ve AK Parti hükümeti tarafından desteklenen şeriatçı-cihatçı çeteler var.

Esed-Baas rejimini ve paralelindeki PYD’yi temize çıkarmak üzere seferber olan Kemalistler, liberaller, sol-sosyalist çevreler ve PKK-BDP çizgisi dizginsiz bir İslami direniş düşmanlığında ortaklaşmaktadırlar. Öyle ki en son “Nusra, Rojava’da Kürt katliam yaptı” şeklinde servis edilen haber ve görüntüler Esed cuntası tarafından 18 Nisan 2013’te Tırbespi’de ve 5 Mayıs’ta Banyas’ta gerçekleştirilen katliamlara aitti. Ancak ulus kimlik en kolay ve sıkı biçimiyle zaten bu tür yalanlar üzerinden inşa ediliyor.

Türkiye, Mısır veya Suriye’de İslami talep ve kadroları yalan ve iftiralarla şeytanlaştıranların Kürt halkını ve Kürdistan’ı PKK-PYD’nin vesayetine mahkûm etmeye girişmesi yanlış bir hesaptır. Bu hesabın ne kadar tutup tutmayacağını elbette zaman gösterecek ama Esed-Baas rejimine karşı ölümü göze alarak mücadele eden İslami grupların PYD ile aralarında süren çatışmalar hakkında yaptığı ortak açıklamayı iyi okumaları gerekiyor. Cephedeki İslami örgütlerin “PYD Kürt Halkının Değil, Esed’in Hizmetkârıdır!” başlıklı açıklaması Rojava’nın ne korkuya ne de provokasyona kurban verilmeyeceğini çok net ifade ediyor. Keser döner sap döner bir gün olur hesap döner, sözü boşuna söylenmemiş olsa gerek.