Yas gömlekleri

Bejan Matur

Benim kahramanım Hazreti Ali'nin kızı Zeynep'tir. Emeviye sarayından başlayarak şehir şehir dolaşıp Yezid'in zulmünü anlattığı için.

Kerbela hâlâ canlı bir acıysa, bu Hazreti Zeynep sayesindedir. Gittiği her yerde yaşanan zulmü anlatmıştı. Çocuklarını, ailesini, sağlığını düşünmeden yollara düşen, kelimelerinden başka gücü olmayan yaslı bir kız kardeşti.

Bugün o kelimeler sayesinde Yezid, bütün Müslümanlar için aynı Yezid'dir, Hüseyin yüreklerde aynı Hüseyin.

Zeynep'in kelimelerini bugüne taşıyan yasına vakarla sahip çıkmasıydı. Yaslı bir kız kardeşin isyanıyla zulmün karşısında durmasıydı.

Kadınların böyle bir gücü var. Hep oldu. Erkeklerin öldürdüğü bir dünyada anneliğin gücüyle kadınlar soya sahip çıkıyorlar. Israrla soyu hatırlatıyorlar. Bu, şiirde de böyledir. Kadın şairler daha fazla ilgilenirler kök bilgisiyle. Kadın şairlerin dizelerinde aileye, yuvaya, doğuma, büyümeye ait temalar hep daha fazladır. İlksel olana, başlangıçtaki anlama sadakatten doğan sarsılmaz bir güç bu. Bir ailede doğmakla, varlığa bağlanmanın ilk düğümünü yakalarız çünkü.

Kayıp yakınlarının sesi bu yüzden yüreğimizin en derin yerinde ortak bir duyguyu tetikler.

Nedir o? Nükhet İpekçi'nin, Rakel Dink'in sesinde olan, Arat Dink'in öfkesini haklı kılan serzeniş. Abdi İpekçi'nin kızı 'Hepimiz bir cinayet zincirinin içindeyiz, bizi kim dizdi bu zincire?' derken yaşanan ölümlerin insanlığımızı eksilttiğini, öldürülen her insanın bizden götürüldüğünü hatırlatıyor. Katillerin kim olduğundan bağımsız, çıplak bir soru bu.

Yas tutanlar, bir toplumun ölümü, öldürmeyi nasıl bu kadar kolay kabullendiğini hatırlattıkları için değerliler.

İpekçi'nin kızı 31 yıldır sakladığı babasının kanlı gömleğiyle ekranlara çıktığında en fazla ellerine baktım. Kurşunlarla delinmiş kan lekelerini nasıl göğsüne bastırdığına. Sözlerini dinledim sonra. Uzun sürmüş yasından damıttığı kelimeleri; 'Bu gömlekle 31 yıl yaşadım. Aynı gömlekle yaşayan çocuklar var bu ülkede'.

Bütün yaslı kadınlar gibi Nükhet İpekçi de, katilleri toplumun yetiştirdiğini bildiğinden katiller için şifa diliyordu.

Acılı bir evlat olarak, hikâyesinin içine kıstırılıp kalmaktan, o hikâyeyi bir türlü tamamlayamamaktan yakınıyordu. Kanı sorguluyordu. Bu toplumun kanla ilişkisini. Silahı ve öldürmeyi şirk saymayan insanın insanlığını. Hepimizi, herkesi o ölüme, o öldürmeye ortak yapan sessizliği. O kadar çok kişi birden bu öldürmeye dahil olmuştu ki. 'Bu isimlerin hepsini taşıyamıyorum artık, yoruldum' diyordu.

İpekçi'nin kızı, cinayetin gözlerine gözlerimizi kaçırmadan hep beraber bakalım istiyor. '31 yıl öncesine hep beraber gidelim. Hep beraber özgürleşmenin yolu bu' diyor.

Hep beraber özgürleşmeyi hayal eden kayıp yakınları aynı kelimelere sığınırken gerçeğin gücüne işaret ediyorlar. Arat Dink de 'Kapı pencere indirmeyeceğiz. Onu yönetebiliyorlar, ama burada hep beraber olmamızı yönetemezler.' derken gerçeğin yıkılmazlığını hatırlatıyordu.

Toplumun katilleri ve öldürmeyi bu kadar kolay kabullenmesi, yaşanan kötülüklerin hesabının bu ülkede bir türlü görülemeyişi; İpekçi'nin isyanı bunaydı.

Bunun pek çok nedeni olabilir ama en can yakıcı olan, iyiliğe ve kötülüğe dair ortak değerlerimizin olmayışı. Bu toplumda birinin katili bir diğerinin kahramanı olabiliyor kolayca. Değerlerin bu kadar ayrıştığı bir toplumda yeni değerler için çabalamak, ortak maneviyat alanları oluşturmak o kadar zor ki.

Yas tutan kadınların sözü ortak maneviyat için bir eşik. Bizler yasına sahip çıkanlardan öğreneceğiz. İntikam demeden konuşmayı başarabildikleri için onlar bize yol gösterecek. Tıpkı Hazreti Zeynep'in bugüne kalan etkisi gibi gerçekle ilişkilenen sözler zamana kalır çünkü.

ZAMAN