Yanılgı İhtimali ve Hukuk

MURAT AYDOĞDU

İnsanlar çok sıklıkla yanıltılırlar, ama bunun çok azı yalan haberlerle olur. En önemlisi de yanıltılmaya yönelik gizli istektir.

Bilgi genellikle nötrdür ve işlenmedikçe fazla anlamı yoktur, İşlenme biçimine göre bir birine zıt sonuçlar da verebilir.

Özellikle Usuli Ekol’ün, Islah Ekolü’nün Ahbarilerle çekişmesini göz önüne alalım; Haber’in asıl’daki yeri, hukuktaki (şeriattaki) yerini. Konu bizim kadim tartışmalarımızdan bağımsız değil.

Ve sağlıklı tartışılmadan yürüyen günübirlik siyasetler, yanlı toplum bilgilendirmeleri, haberleştirilmeler alışkanlık yapabilir.

Bir haber’in bizi yanılttığını düşünelim. Haber’in yanıltma potansiyeli şu faktörler altında basamaklı olarak artar:

1 Yalan bilgi, haber.

2 Sürekli tekrarlanan yalan bilgi.

3 Farklı kişilerle sürekli tekrarlanan yalan haber.

4 Seçilmiş, ayıklanmış haber içeriği.

5 Süslenmiş, abartılmış, işlenmiş haber.

6 Haber kaynağına olan güven.

7 Haber getirilen kişiye karşı önyargı.

8 Haber kaynağının da inandığı bilgi.

9 Sizin de inanmak istediğiniz haber.

Dokuzuncu basamakta haber için artık yapılacak hemen hemen hiç bir şey kalmamıştır. Sorun tamamı ile habere inanan kişinin ve/veya topluluğun iç dinamikleri, psikolojisi sorunudur. Şovenleşen, histeriye kapılan, aşırı tehdit altında savunma psikolojisin kapılan ve yağma/çıkar konusunda ifsada uğramış bir topluluğun saldırganlığı gibi hususlarda bu sık gözlenir. Üstelik tek tek bireyler yerine kitle psikolojisi ile hareket edildiğinde toplumun bilgi, haber kaynakları ve bunların etkileri tam bir trajediye dönüşür. İnsanlar sadece birkaç dakika düşünseler komik duruma düşecek yalanlara, şayialara inanırlar. Ama bu kitle histerisinde birkaç dakika bile günlerce, aylarca kullanılmayabilir.

Bir örnek verelim. Bir cemiyet var.  Ahmet “Cemiyete davet edilmediğini, gittiğinde ise kapıdan alınmadığını” söyler. Cemiyetin sahibi Mehmet size karşı da mesafelidir, pek sevmemektesinizdir. Daha önemlisi Ahmet ile duygusal yakınlığınız vardır. Ahmet’in söylediklerinde hiçbir yanlışlık ta yoktur. Oysa gerçeği oluşturan detaylar biraz farklıdır. Davetiye modernitenin garip tecellisi olarak herkese elektronik ortamda gönderilmiştir ve Ahmet maillerine bakmamıştır. Yine Ahmet cemiyette davetlilerin değil, (sözgelimi) gelin ve damadın gireceği kapıdan girmeye kalkmış ve görevli kendisini almamıştır. Üstelik Ahmet uyarı sonucu ziyaretçiler kapısına yönlendirilmiş ve cemiyete katılmıştır. Muhtemelen de söz konusu olay olmasa bile Ahmet başka bir bahane bulacak, siz de ona inanmak isteyeceksinizdir. Zira asıl sorun davetçilere karşı oluşmuş zemin ve kutuplaşmadır.

Daha geniş olaylara eğilelim:

15 Temmuz her ne kadar halk tabakalarının vesayete, oldubittiye, halkın istek ve tercihlerine yönelik darbeci zihniyete karşı destansı noktalar içerse de, sonrasındaki gelişmeler bir kitle histerisi oluşturmuş gibi görünüyor. Kitleler birçok şeyi değerlendirmeden kabul etme eğilimine giriyor.

Tehdidin derinliği, dış destekleri, pervasızlığı, fanatik bağımlılığı en ufak yumuşama da başkaldıracak potansiyeli önümüzde dururken biz yine de aklıselim çevrelere ikincil tehlikeleri de işaret edelim. Zira Islah Ekolü’nün temel çizgisi de günü birlik ya da reel politikten çok daha öte, toplumların süreçlerini gözetmeleridir. Siyasilerde çok faktörlü tehditleri ve toplum yararlarını düşünmeleri gerekir.

Başkanlık Referandumu bile bundan etkileniyor. Normal toplumlarda insanlar, danışan, görevi/yetkiyi dağıtan, riski az alan ve hukuku daha fazla gözeten liderlere eğilim beslerler. Lakin tehdit altında kitlelerde ise eğilim, istek daha otoriter, gücü tek elde toplayan, risk alan, hukuki çerçevenin flulaştığı liderlere yönelir. Uzun süren baskı altındaki toplulukların, gücü eline geçirdiğinde baskı yapanlar benzeştiği sayısız örneklerde tarihte mevcuttur.

Toplumun psikolojik durumu şu an tam da budur.

Şimdi bir kaç soru ekleyelim ki, her kes benzer binlerce soru üretebilir:

Başkanlık sistemi tartışmalarında “Hayır”cı cenah Başkan’ın sadece Meclisin çoğunluğu ile dokunulmazlığının kaldırılabileceği söyleniyor. Oysa şimdiki Cumhurbaşkanlığında bu da yok. Sorun tek başına “evet” ya da “hayır” değil, konunun sağlıklı zeminde tartışılmamış olması, kampanya edilen bilgilerin seçmece ve farklı alanlar da manipülatif işlenmiş olmaları.

FETÖ soruşturmalarında tutuklanan kişinin bylock kullanıcısı olduğu söyleniyor. Oysa bylock kullanımı belki Fethullahçı cemaatin sempatizanı olduğunu gösterir ve devlet kurumlarından ihraç’ta OHAL şartlarında devlet’in inisiyatifine bağlıdır ama acaba suç mudur? Özellikle burada bazı nüanslara değinelim; darbeciler17-25 Aralıktan sonra başka bir haberleşme sistemine geçmişlerdir. Darbe sırasında bazı darbeci unsurlar kendi aralarında bylock ile haberleşmiş olabilir ama kullanıcılarının büyük çoğunluğunun darbe’den haberi bile yok. Hem de dikkat çekici bir ayrıntı çoğu bylock kullanıcısı 17-25 Aralık öncesine ait. Benzer haberleşme teknikleri teknolojik casusluğa karşı birçok şirkette kullanılıyor ve suç değil. Bu örneği özellikle veriyoruz zira “bylock” kullanımı tutuklama için yeterli sebep gibi gösteriliyor. Oysa içerik, ne görüşüldüğü, darbe ile ilgili mesajlar asıl olan. İnsanın aklına ister istemez diğer soruşturmaların nasıl yapıldığı geliyor.

Darbeye tevessül eden cemaatin lideri ile görüşen kişilerden söz ediliyor. Görüşen kişiler baştan damgalanıyor. Oysa darbeye teşebbüsten önce bir toplumsal kesim ile görüşmek gayet doğal. Bunu her kesimden, hatta darbeye doğrudan uğramış kesimlerden kişiler de yapmış. Önemli olan görüşmelerin içeriğidir.

İş dönüp dolaşıp güven’e geliyor. Güveniyorsanız devlet ne yaparsa yapsın vardır bir sebebi(!). Tam tersinden de bu güven duyma hali yapı sempatizanları için de geçerli.

Yazının başında değindiğimiz 9. Madde; “Yanılmaya istekli olunması”

Zan önemli bir veridir ama hukuktan bir şey ifade etmez.

Yine bu gibi ortamlarda bir kaç dakika düşünen ama bunu kendi çıkarları için kullanan fırsatçılara da gün doğar. Tepkisel hassasiyeti artmış kitle için bilgi olumsuz anlamda çok daha kolay manipüle edilebilir, yanlışa işlenebilir hale gelir.

Balıkçıl kuşları, albatroslar, pelikanlar, puslu havayı seven kurtlar!...

Örnekleri çoğaltın ve tekrar tekrar düşünün.