Yalı Kıraathanesi Misyonu…

HAMZA TÜRKMEN

Üsküdar Meydanı’nın Kızkulesi tarafında denize bakan bir Yalı Kıraathanesi vardı. 20-25 yıl önce sık sık uğradığım bir yerdi. Ortalama her akşam, ayrıca hafta sonları İslamcıların orada masalar etrafında çay içerken Türkiye’nin, dünyanın ve Müslümanların gündemini konuştukları dost muhabbetlerinin, münazaralarının, bazı kere de tartışmalarının yapıldığı bir mekândı.

Yalı Kıraathanesi Marmaray Üsküdar İstasyonu’nun yapıldığı süreçte kapandı. Şimdi oradaki misyon Yeni Valide Camii’nin arkasında daha rahat bir alana taşınmış; mekânlar daha elverişli ama aynı tas aynı hamam değil.

Dün bazı arkadaşlarımla o misyonun yeni mekânlarındaydım. 70’li yılların Düşünce Dergisi, 80’li 90’lı yılların Kitap Dergisi, 2000’li yılların Bu Ülke, Yarın dergileri çevrelerinde rol almış bazı arkadaşlara denk geldik. Yine zaman kaybetmeden Türkiye ve dünya gündemi, Müslümanların halleri ve çıkış yolları hakkında yenilenen ya da -bana göre- geçmiş zaman kesitlerinde donan tespitlerle fikir teatisinde bulunduk.

20-25 yıl önce ana gündem maddelerimiz Kur’an’ı ve Sünnet’i anlama usulü, bilme konusunun sınırları, içtihadın alanları, yerlilik-millilik sorunları, tarih yorumu, toplum değerlendirmesi, sistem-devlet tartışmaları, yakın tarih incelemelerimizin güncel anlamı, gelecek tasarımımız, değişim ve dönüşüm metodu, İran devriminin seyri, geçmişten gelen MSP-RP pratiğinin artıları eksileri vd. konular idi...

Aslında kimliksel aidiyetleri yönlendiren bu konuları çok daha az kişi 1970’li yılların ortalarından itibaren ele almaya başlamıştı.

O dönemlerde hayata ve dünyaya yeniden adım atma acemiliğimizden kaynaklanan siyasi analiz kısırlıklarımız vardı.

Sloganlarımızda ‘BM Terör Örgütü’ derdik ama niçin? ‘Kahrolsun Suudi Amerika’ diyorduk ama neden? ‘Tevhid, Adalet, Özgürlük’ şiarımızın vahyi ve tarihi kökleri neydi?

Birlikte değerlendirirdik.

Yöneliş Yayınları’ndan usulu’d-din konusunda katkı sağlayan kitaplar yanında çıkarttığımız D.Commins, J.L.Esposito, O.Roy, W.Cleveland, J.O.Voll gibi oryantalistlerin bizi alan taramasına ve tahkike sevk eden analitik kitaplarındaki tezler -benzer diğer yayınlar gibi- Yalı Kıraathanesi’nde müzakere konularımız arasında olurdu.

Ama belirttiğim gibi artık bu ortam bizim için nostalji. Köprünün altından çok sular akmış. Düşünsel ölçülerini ve yol haritalarını birleştiremeyenler, farklılıklarını meşrulaştıran rüzgârlara yelken açmışlar...

Nasıl bir istikamet, misyon ve yol haritası sorularını cevaplayamayanlar için geride, geçmiş muhabbetlerin ve donuklaşmış sloganların laf kalabalığı kalmış.

Dünün gediklilerini dinlerken en çok üzüldüklerim hayatın sosyal-siyasal akışını hala kendi şartları içinde oluşmuş eski düşünce kalıpları ve analizlerle değerlendirenler.

Hala İslami uyanış süreci ile İslami bilinç-yeterlilik düzeyini ayrıştıramayanlar çoğunlukta. Dünya siyasetinde ABD’nin kadir-i mutlak olduğu komplosundan kurtulamayanlar da...

AK Parti’yi İslami bir hareket ve R.T.Erdoğan ile A.Davutoğlu’nu da bir nevi İslami hareket önderleri olarak değerlendirip alabildiğine eleştirmeye yeltenen bu donuk zihinli entelektüellerimize, ‘bize zulmetmeyen ve değerlerimizle savaşmayan tarafa adil davranma’ ilahi ikazını hatırlatınca da, ‘Nurcular gibi ehven-i şer mi?’ diye soruyorlar.

Birikimimizin en az fıkhettiği konu 80’li, 90’lı yıllardan beri Dünya ve İslam’da olsun, Haksöz’de olsun, yazdığımız ortak bildirilerde ve verdiğimiz mülakatlar da olsun işlediğimiz Nebevi çizgideki ‘sistem içi araçlar meselesi’dir.

 Ve geçen yazımızda belirttiğimiz vurgu asıldır: İslâmî amacın evrenselliği ve sürekliliği, araçların izafiliği ve geçiciliği…

Yeter ki usulu’d-din’iniz sağlam olsun!

 Kur’an merkezli olsun…