Yalan haberler karşısında

Serdar Demirel

Son yazımızda hakikatle yalan ve komplo içerikli haberleri iç içe sunan yerel ve küresel medya, özellikle de küresel sosyal paylaşım siteleri karşısında ne yapmalıyız, sorusunu sormuştuk, kaldığımız yerden devam edelim.

Medyada haberin doğruluğunu tekit etmek üzere ortaya konmuş evrensel önemli etik kuralları vardır kuşkusuz; haberin doğruluğunun farklı kaynaklardan ve birbirine muhalif çevrelerden soruşturmak, habere konu olan kişi ve kurumlara söz hakkı vermek, haberi yapan kişinin güvenilir olması, haberin yayımlandığı kurumun geçmişte yüzkızartıcı bir sâbıkasının olmaması gibi kurallar bunlar..

Ancak bu meseleye İslâmî değerlerden ve İslâm ilmî mirasından yola çıkarak ve orada emir ve tavsiye niteliğindeki kaideleri günümüze uyarlayarak hem İslâm medeniyetine has bir izlek bulmak hem de bunu deneme yanılmayla test edilmiş ve bir anlamda isbatlanmış evrensel habercilik kurallarıyla harmanlamak mümkün diye düşünüyorum.

İslâm kaynakları haberin kaynağı ve haberi getiren kişinin güvenirliliği hususunda sağlam kaideler koymuş bir dindir. Bu kâidelere binâen yine İslâm medeniyetine has “rical ilmi” geliştirilmiştir. Rical ilmi’ni şimdilik bir tarafa bırakalım.

Bu meyanda Kur’an’ın şu hükmü zaman ve mekânı aşan muhtevasıyla komplo habere her zaman muhatap olabilecek insanın yanlış yapmaması için bilincinde canlı tutması gereken ilahî bir uyarı içerir:

“Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden, farkında olmadan bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat: 49/6)

Bu âyetin nüzûl sebebi olarak müfessirler birbirine yakın anlamlarda bir olayı zikrederler. Bu mezkur olayın özü şudur:

Hz. Peygamber (sas), Velid b. Ukbe’yi Beni Müstalik kabilesine zekat memuru olarak göndermişti. Bir rivâyete göre Beni Müstalik kabilesi Velid’in kendilerine zekat memuru olarak gelmekte olduğunu duyunca onu karşılamaya çıktılar. Bir diğer rivâyete göre de, Hz. Peygamber’in elçisi gecikince onlar Medine’ye doğru zekat mallarıyla yola çıktılar.

Velid, onları uzaktan görünce kendisini öldürmeye geliyorlar sanarak korkup geri döndü ve Rasûlullah (sas)’a gelerek Mustalik oğullarının kendisini öldürmeye kalkıştıklarını, vermeleri gereken zekâtı da vermediklerini haber verdi.

Bunun üzerine Hz. Peygamber (sas) onlara öfkelenmiş, savaşmayı bile tasarlamış, aynı zamanda Halid b. Velid’i de durumu incelemek üzere göndermişti. Daha sonra olayın aslı anlaşılmış, bir korku ve zannın gerçek diye nakledildiği ortaya çıkmıştı. Bu zan neredeyse savaşa yol açacaktı.

Allah (c.c) bu olay üzerine bu âyeti inzal ederek Müslümanları uyarmış, kendilerine ulaşan haberleri, özellikle de bu haberler sonuç itibarıyla âyette de belirtildiği gibi “bir topluluğa” taalluk ediyorsa araştırmalarını, haberin sıhhatinden emin olduktan sonra hareket etmelerini emretmiştir.

Bazen haber kılığındaki küçük bir yalan bile kişileri ve toplumları karşı karşıya getirebilir, gereksiz yere insan hayatına mal olabilir. Komplo haber üreten merkezler hassas zamanlarda tahrik edici özellikte yalanlar yayarak toplumda infial oluşmasını isterler. Âyette “fâsık”ın getireceği habere özel bir vurgu yapılmıştır. Fâsık kimdir sorusu burada önem kazanan kilit kavramdır.

Fâsık, geniş anlamıyla büyük günâh işleyerek veya küçük günâhta ısrar ederek hak yoldan çıkan, dinin hükümlerine bağlanıp onları kabul ettikten sonra o hükümlerin tamamını ya da bir kısmını ihlâl eden anlamına gelmektedir.

Bu kavram kâfirleri mutlak olarak içerirken yukarıdaki de görüldüğü gibi kimi Müslümanları da kapsamaktadır.

YENİ AKİT