Vesayetçiler içten ve dıştan atağa geçti

Şahin Alpay

Demokrasi üzerindeki bürokratik vesayet ve bunun ülkeye verdiği büyük zararlar giderek daha iyi anlaşılmakta. Vesayet rejiminin çatırdadığı muhakkak... Rejimin iç yandaşlarının kısmen ideolojik nedenlerle, kısmen de ayrıcalıklarını korumak endişesiyle; dış yandaşlarının da Türkiye'yi dümen suyunda tutma çabasıyla verdikleri mücadelede kolay pes etmeyecekleri de muhakkak.

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) iktidara gelmesi ve AB normlarında bir demokrasi için reformlara girişmesinden bu yana vesayet düzenini koruma mücadelesi veriliyor. Askeri darbe girişimleri, andıçlar, eylem planları, başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere üst yargı organlarının 12 Eylül düzenini yaşatma çabaları, bu arada milletin % 47'sinin oyunu almış, üstelik demokrasiyi hiç olmadığı kadar genişletmiş olan iktidar partisini kapatma girişimi, hepsi bu mücadelenin parçaları.

Vesayetçiler, şimdilerde özgürlükleri genişletmeye, hukuk devletini güçlendirmeye ve jüristokrasiyi geriletmeye yönelik anayasa değişiklikleri paketine karşı atağa geçtiler. Bu atak, Deniz Baykal'ın çok ince bir operasyonla, bir hamlede Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) liderliğinden uzaklaştırılmasıyla başladı. Besbelli ki AKP'nin seçimle iktidardan uzaklaştırılabileceği umuluyor.

Beklenti şu: Baykal'ın uyandırdığı antipati nedeniyle başka partilere oy veren ya da sandığa gitmeyen seçmenler CHP'ye dönecek. Dünya ekonomik krizinin yol açtığı işsizliğin doğurduğu sıkıntılara, PKK'nın saldırılarını tırmandırmasının yol açtığı tepkiler eklenince, Baykal'ın yerine geçen Kılıçdaroğlu önümüzdeki seçimlerden sonra CHP - MHP koalisyonunun başında başbakan olacak.

Bugünlerde yüksek yargı organları, askeri darbe girişimlerinden, eylem planlarından ve uygulamalarından sorumlu olarak tutuklanan muvazzaf ve emekli asker ve sivil sorumluları önce serbest bırakmak, sonra da aklamak için eşgüdümlü bir çaba içinde görünüyorlar. Genelkurmay Başkanı'nın emekliliğine iki ay kala ekranlara çıkarak hukuk devletine, demokrasiye, onu göreve getiren TBMM'ye ve halka akıl almaz bir saygısızlıkla konuşması da vesayetçilerin giriştiği atağın bir parçası olmalı.

Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) ancak şeklen denetlemeye yetkili olduğu değişiklik paketini esastan incelemeye alması herhalde, paketin yargı vesayetini budamaya yönelik iki maddesinden en az birini (yargı bağımsızlığına aykırı olduğu gerekçesiyle) iptal edeceğinin işareti. Raportörün değişiklik paketinin ancak referandumla kabul edilmesinden sonra kanunlaşabileceğini, o nedenle CHP'nin iptal başvurusunun reddedilmesi gerektiğine dair mütalaasını AYM'nin ciddiye alma olasılığı herhalde sıfıra yakın.

Bazılarına göre PKK'nın saldırıları tırmandırması da bu atağın bir parçası. Amacı ne Öcalan'ı muhatap kabul ettirmek, ne de Kürt çoğunluklu bölgede yitirmekte olduğu nüfuzu geri kazanma çabası... Esas hedef, Kürt kimliğinin inkarına son vererek, PKK'nın ayağının altındaki halıyı çekmekte olan AKP iktidarına son verme çabasına omuz vermek...

Vesayet düzeninin ayakta kalmasına giderek artan bir destek de dıştan geliyor. ABD'deki, ABD'den çok İsrail'e sadakatle bağlı olan neocon'lar ve onların maşaları, Türkiye hükümetine karşı akıl almaz bir yalan dolan kampanyası başlattı. Saygın Amerikalı gazeteci Jim Lobe'un "Neoconlar Türkiye'ye karşı saldırıya öncülük ediyor" (9 Haziran) ve ünlü Amerikalı akademisyen Stephen W. Walt'ın "Türkiye ve Neocon'lar" (15 Haziran) başlıklı yazılarını Zaman çevirip yayımlamalı. Bu bağlamda en tiksindirici olan ise, ABD'nin eski Ankara büyükelçilerinden Eric Edelman'ın vesayetçilere ve Ergenekonculara yaptığı servis. (Bkz, Aslı Aydıntaşbaş, Milliyet, 6 Temmuz.)

Kimilerine göre artık İsrail ve ABD'deki hempaları da Türkiye'ye karşı tavır aldıklarına göre, vesayetçiler kazanacak... Hiç sanmıyorum. Ya demokrasi yerleşecek ya da vesayetçiler açıktan diktatörlük kurmaya kalkışacaklar. Ona da güçlerinin yeteceğini sanmıyorum.

ZAMAN