Vatandaş Makbul Değil ki Seçimi Makbul Olsun!

KENAN ALPAY

Sandıklarda çöküşüne şahitlik ettiğimiz sadece Kemalist Cumhuriyet’in ‘makbul vatandaş’ projesi değil. 10 Ağustos seçim sonuçları da göstermiştir ki esasen devlet zoruyla inşa edilmek istenen ‘makbul vatandaş’ projesi ve bu proje için seferber edilmiş bütün ideolojik ve kurumsal sistem çökmüştür.

Son olarak 17-25 Aralık’ta başlayan ve 30 Mart seçimlerinde Başbakan Erdoğan’ın temsil ettiği toplumsal kesimleri siyaset sahnesinden tasfiye etmeyi hedefleyen bürokratik oligarşi bütün bileşenleriyle birlikte bir kez daha sandığa çakılmış oldu. 10 Ağustos’a yönelik bütün kara propaganda ve engelleme çabaları, CHP+MHP Cephesinin Gülen Camiasıyla birlikte kotarmaya çalıştığı senaryolar bir kez daha sandık yoluyla tasfiye edilmiş oldu.

Kamplaşma ve Gerilim Kazandı!

Sanki Türkiye’de devlet ve iktidar sınıfları eliyle resmi ideolojiyi merkeze, toplumu da karşıya alarak keskin bir kamplaşma ve gerilim siyaseti dayatılmamış buna karşın siyaset ve toplum da söz konusu dayatmadan kurtulmak için mücadele vermemiş gibi akılları dumura uğratmaya çalışıyorlar.

Siyaset sahnesinden silinmek istenen bütün politika yapıcılar gibi Başbakan Erdoğan’ı da toplumu germek, kutuplaştırıp çatışmaya teşvik etmek, ayrımcılık ama hassaten Sünnilik üzerinden mezhepçilik yapmakla suçlamayı marifet bilenlerin seçim sonuçlarından memnun olması mümkün değil. Çünkü başından bu yana Kemalist şartlandırmaya başkaldıran, aydınlanma-ilerleme, laikleşme ve İslami kimliğini terk etme dayatmalarına direnen toplum kesimleri başta siyaset kurumu olmak üzere kamusal alanın tamamında söylem, sembol ve eylemlerin İslami kimliğiyle uyumlu olmasını istiyor.

Başbakan Erdoğan’ın laiklik-çağdaşlık veya Atatürkçülük adına topluma dayatılan değer ve davranışlara karşı en temelde hak ve özgürlükleri müdafaa edici duruşu ayrışmanın ciddi ve köklü bir şekilde ortaya çıkmasına vesile oldu. Artık özür dileyen, sürekli alttan alan, kendisini beğendirme kompleksiyle hareket eden bir siyasal temsil pozisyonu terk edilmiş, ciddi bir özgüvenle hareket edilir olmuştu.

Başbakan Erdoğan’ın hem söylemi hem de hedef ve pratikleri toplum nezdinde de belli bir sertlik düzeyinde algılanıyordu. Lakin bu sertlik değeri iktidar sınıfları nezdinde endişe kaynağı olarak algılanıp tepki görse de geniş toplum kesimleri nezdinde destek görüyor ve destek buluyordu. Çünkü toplum iktidar sınıfları tarafından sürekli olarak gerilim ve kutuplaşma olarak karşı çıkılan söylemi temelde gasp edilmiş hakların geri alınması, toplumsal adalet ve güvenin tesisi yolunda atılması gereken adımlar olarak görüyor, arkasında duruyordu.

Ulusalcı Cephe Kaybetti

Daha önceki tüm seçimlerde olduğu gibi hem 30 Mart hem de 10 Ağustos seçimlerinde halkı kucaklayacak söylemler tavsiye edenler bir kez daha halkı kucaklayacak söylemin ne ve nasıl olduğunu, kim tarafından temsil edildiğini de görmüş oldular. Sonuçlardan memnun olmalarını zaten bekleyen yok.

Şimdi sıralanan mazeretleri dinlemeye başlayacağız. Sandığa gitmeyen tatilcilerin sorumsuzluğunu hatırlatacaklar bol bol. Katılım yüzdesi üzerinden seçimin meşruiyetini sorgulama gibi klasik ağlaşmalara, mızıkçılıklara şahit olmamız hiç kimseyi şaşırtmayacak. Olmadı ulusal kimlik temelinde yeni bir siyasal ittifak arayışına ardından da yeni bir darbe sürecine yelken açacaklar.

CHP lideri Kılıçdaroğlu ve MHP lideri Bahçeli’nin hiçbir şey olmamış gibi seçim sonuçlarını izlemek üzere kurmay kadrolarıyla birlikte evlerine çekilmelerinden öteye ortaya bir muhasebe durumu çıkmaz. Siyasetçi halka küsmez elbette ki ama en azından halkın kendisine küstüğünü anlar ve gereğini yapar sanmayın sakın. Onlar muhasebe yapıp terbiye olmazlar çünkü halkı muhasebeye çağırmak ve terbiye olmaya zorlamak noktasında inatçıdırlar. Fakat malum olduğu üzere ne yazık ki ahlaki temelde değildir, adalet ve merhamet ekseninde değildir bu muhasebe çağrıları.

CHP+MHP ittifakının karşı karşıya kaldığı durum her şeyden önce devleti ve resmi ideolojiyi kutsamış bir siyaset tarzının birey ve toplumu sürekli olarak aşağılamasının bir neticesidir.

Kaybeden Ekmeleddin İhsanoğlu’ndan çok daha derin ve kapsamlı bir siyasal bloktur. Buna karşın kazanan da Tayyip Erdoğan’dan çok daha derin ve kapsamlı bir siyasal bloktur.

Seçimler öncelikle Türkiye toplumunun önünü açacak, sistemi ciddi bir değişikliğe götürecektir. Ancak bu ön açmanın ve değişim sürecinin başta Suriye, Filistin, Irak, Mısır, Libya gibi bölgesel etkileriyle birlikte mümkün olacağını ifade etmek için kâhin olmaya gerek yok. Ulusalcı ve Batıcı siyaset bloğuna toplum rest çekmiştir. Ama iktidar sınıflarından yükselecek bilimsel maskeli faşist analizler şimdiden bellidir: Vatandaş Makbul Değil ki Seçimi Makbul Olsun!