“Va Mutasımah!”

SÜLEYMAN CERAN

Ramazan coşkusunu hem Filistinlilere hem de tüm İslam âlemine zehir etmeyi alışkanlık haline getirmiş olan işgalci İsrail, bu yılı da es geçmedi. 4 Nisan 2023 Salı gününü 5 Nisan Çarşamba’ya bağlayan gece yarısı Mescid-i Aksa külliyesinde yer alan Kıble Mescidi’nde itikâfa giren Müslümanları, mescitten çıkarmak için işgalci İsrail güçleri saldırı düzenledi. Ses bombaları, göz yaşartıcı gaz kapsülleri, kauçuk kaplı mermiler aralıksız mescidin içerisine atıldı. Bir grup işgalci askeri, Kıble Mescidi’nin çatısına çıkarak -geçen yıl yaptıkları gibi- tavanda yer alan vitrayları kırıp yerlere atarak, tavandan aşağı doğru saldırılarını sürdürdüler. Mescit kapılarının kırılıp her yerin tahrip edildiği olaylarda yüzlerce Filistinli gözaltına alındı. Aksa Külliyesi’nin sağlık merkezinin yerle bir olduğu olaylarda yaralılara müdahale etmek için gelen sağlık görevlileri dövüldü. Erkeklerden ve hanımefendilerden oluşan grubun mescit içinde sıkıştırıldıkları yerlerde coplarla ağır biçimde darb edildiği ekranlara yansıyordu.

Müslümanların mübarek Ramazan ayının sürdüğü günler aynı zamanda Fanatik Yahudi yerleşimcilerin de kutsal saydıkları Pesah (Hamursuz) Bayramı’na denk geliyor. Bu bayram süresince kimi Siyonistler, Mescid-i Aksa avlusuna kurban kesmek için geleceği haberleri Filistinlileri endişelendirmesinden dolayı Aksa’yı korumaya dönük geniş katılımlı bir refleks mevcuttu. Cuma namazlarına 250 bin kişinin katıldığı, teravihlerin, teheccüd namazlarının muazzam kalabalıklarla kılındığı bu günler, işgalci İsrail’i de rahatsız ediyor. Böylesine güzide birliktelikleri dağıtmak isteyen işgal yönetimi, bölgede tuttuğu ve Filistinlilerin “Mustağrib” olarak adlandırdıkları ajanlar eliyle, kendine yönelik provokatif saldırılar düzenletiyor. Örneğin, kamera kayıtlarına yansıyan ve mescidin içinde işgalciye havai fişekle saldıran kişinin amacı ne olabilir? Avluda olsa bir amacı olabilir ama mescidin içinde yapılan bu saldırının bizzat mescide zarar verdiğini, içerde daha büyük kaos oluşturduğunu ve kalkanlı zırhlı işgalci yerine Müslümanlara zarar verdiğini tahmin etmek zor değil. Mescid-i Aksa’ya giden herkes bilir ki, kapılar sıkı denetim altındadır. Özellikle Filistinli iseniz, çok daha sıkı aranırsınız. Külliye’den uzaklaştırma cezası alanlar, arananlar, şüpheliler derken tüm Filistinliler, işgalci tarafından sıkı aramalardan geçirilerek külliyeye alınırlar. Bu kadar havai fişeğin mescide nasıl girdiği bu bağlamda önemli bir sorudur.

Aksa’da başlayan tedhiş olayları Filistinli bir hanımefendinin kan içinde kalmış başörtüsünün paylaşılmasıyla ayyuka çıktı. Bu olaydan kısa süre sonra kanlı başörtüsünün karikatürü çizilmiş ve üzerinde “Va Mutasımah!” (Neredesin ey Halife Mutasım!”) yazıyordu. Ummu’l Fahm’dan, Tamra’dan, Riyna’dan, Kefr Kina’dan, Hayfa’dan, Baka el-Garbiyye’den, Arraba’dan, Kefr Menda’dan, Şefa Amr’dan ve Sahnin’den sokaklara çıkan binler, Batı Şeria’nın şehirleri, tüm varlığıyla Gazze ve pek çok İslam şehrinde Müslümanlar sokaklara akarak yaşananları protesto ettiler. Gazze, Kudüs için öne çıkıp işgal altındaki topraklara sınırlı sayıda roket göndererek hassasiyetini gösterdi, akabinde bölge, işgalci uçakları tarafından vuruldu.

Va Mutasımah!” yazılı karikatür, ilginç bir şekilde, Halife Mutasım’ın bir anda sosyal medyada gündem olmasına neden oldu. Vakt-i zamanında Rumlar tarafından saldırıya uğrayan Ammuriye’de (Bugün İstanbul ile Çukurova arasında Bizans askeri yolu üzerinde bulunan şimdilerde yalnızca kalıntıları kalmış olan bir şehir)  Müslüman bir hanımefendinin işkenceye uğradığı, kadının “Va Mutasımah!” (Neredesin ey Halife Mutasım!”) dediği, bunu duyan Rum valisinin kadınla dalga geçerek: “Mu’tasım beyaz atlı ordularıyla şimdi gelir ve kurtarır seni.” dediği Halife Mutasım’a ulaşır. Halife, elinde tuttuğu en sevdiği içeceği birden yere bırakıp, “O kadını esaretten kurtarmadan bana yeme içme yok!” der. Esaret altındaki bir hanımefendiyi kurtarmak için derhal bir ordu kurulur. Bir hanımefendi için koca bir ordu! Binlerce kişilik süvari birliğiyle şehrin üzerine yürüyen Halife Mutasım, valiye şöyle bir mektup gönderir: “Müminlerin Emiri Mutasım Billah’dan, Rumların köpeğine! Esir aldığın bacımı derhal serbest bırakmazsan sana öyle bir ordu hazırlıyorum ki, bir ucu burada (Bağdat’ta) diğer ucu da orada (Ammuriye’de) olacak.” Halife dediğini yapar, şehri fethedip valiyi öldürür, hanımefendiyi esaretten kurtarır.

Böylesine bir gücü, kalkanı, dayanışmayı kim istemez. Bugün dünyanın neresinde bir Hıristiyan zarar görse onun haklarını korumak için pek çok kurum, kuruluş ve yapı devreye giriyor. Yahudiler de bugünün işgalci İsrail’in ve dahi ABD’nin koruması altındalar. Hatay’daki depremde bile işgalci İsrail’den gelen kurtarma ekipleri şehirdeki Yahudileri ve Havra’daki dini emanetleri kurtarmadı mı? Oysa Müslümanlar, sahipsiz. Suriye Müslümanları kimin umurunda? Ya Yemen? Bağdat? Çeçenistan? Mısır? Mekke ve Medine’den sonraki mübarek belde Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yapılan zulümler, botlarla kirletilen mescitler, kan revan içinde bırakılan Müslümanlar kimin umurunda? Arap Birliği, İslam Konferans Örgütü nerede? Milyonlarca Müslümanın yaşadığı ülkeler nerede? Cılız tepkiler, hamasi nutuklar ötesine geçmeyen görüntüler var. Tepkiler o kadar zayıftı ki, işgalci İsrail, ilk olaylardan sonraki günde de bir sonraki günde de ve muhtemelen bu yazı yazılırken de saldırılarına, tutuklamalarına, yakaladıkları Filistinlileri Aksa’dan uzak tutma cezası vererek mabedimizi yalnızlaştırma çabalarına aralıksız devam ediyor.   

İslam dünyası, büyük bir özeleştiri yapıp toparlanıp sistematik müdahalede bulunmazsa, Mescid-i Aksa’yı, Harem-i İbrahim’in kaderi bekliyor!