Tuzağı Bozmak ve Tarz Yenilenmesi!..

HAMZA TÜRKMEN

2007 sonrasıydı. Kur’an tefsiriyle ilgili geniş katılımlı bir toplantıdan çıktığımızda, ağabey dediğim Türkiye tevhidi uyanış sürecinden gelen iki önemli yazarla Yeşilyurt sahiline çay içmeye gitmiştik.

İkisinin de 70’li 80’li yıllarda sağcı, devletçi, milliyetçi kimlik kirliliklerinden arınılmasına ve İslami bilgilenme sürecimize önemli katkıları vardı. Ama başından beri birisi tek başına da olsa kalemi ile para kazanarak ayakta kalmayı savundu; 90’lı yıllar itibariyle de alternatif saflar aradı. Diğeri ise tüm teorik birikimine rağmen alınteri ile ekmeğini kazandı, modernist eğilimlere karşı tavrını korudu ve hep cemaat olma özlemini dillendirdi.

Tabii ki hepimizin olduğu gibi onların da zaafları vardı. Onlara ağabey dememin nedeni, Türkiye İslami uyanış sürecine sağladıkları katkılarına saygı gösterme vefasıydı.

Şimdilerde tercih ettiği saf nedeniyle tüm geçmiş çizgisine karalar saçan ve o zamanlar ağabey dediğim kişiye sormuştum: Gülen Cemaati’ne sen çok yakınsın. Cemaat, programından geldiğimiz bu çevreyi nasıl değerlendiriyor?

“Tabii ki çok acemi buluyorlar. Ama ben onlarla aynı değilim -oysa şimdilerde iyice aynılaştı-. 2007’de AK Parti’ye açılan kapatma davası sonuçlanırsa, yeni kurulacak partinin başında Erdoğan’ı istemiyorlar. Onu çok radikal, riskli buluyorlar. Daha çok Abdullah Gül’ü ön plana çıkartmaya; eğer kapatma olursa onu yeni kurulacak partinin başına geçirmeyi tasarlıyorlar. Gömleğini değiştiren Erdoğan bunun farkında. O da arkasına güç toparlayabilmek için bu acemi cemaatlerle iş tutmaya çalışıyor…” Pensilvanya’ya ilişen, Fatih Üniversitesi koridorlarını adımlayan bu kişi “Cemaat böyle düşünüyor” diyordu ve dahası...

Recep Tayyip Erdoğan Türkiye ekonomisini ve askeri-siyasi yapısını, yerel ve küresel vesayetti azaltacak kadar bağımsız siyasi ve ekonomik hamleler yaptı. Ama bu hamlelerin muhtemel sonuçlarından küresel kapitalizm kadar Gülen Cemaati de tedirgin olmaya başlamıştı.

Özellikle Ahmet Davutoğlu ile ABD ve AB ilişkileri içinde izlenen dış politika, coğrafyamızdaki diktatörlük rejimlerine karşı hukuki haklardan ve Müslüman halklardan yana geliştikçe Cemaat’in medya ağında açık arayan, riskten bahseden, niyet okuması yapan yorumlar sanki ABD, AB, İsrail adına sibariş edilen şantajlara dönüşüyordu.

Eski Kapitalist Blok, TSK kurmaylarının Çin ve Şanghay Beşlisi yani Yeni Kapitalist Blok’la iş tutma eğilimine karşıydı. Aynı zamanda Kemalizm, Türkiye’nin post-modern kapitalist küreselleşmeye intibakını zayıflatıyordu. Bu konuları Türkiye’de libarel veya sol-demokrat söylem ile en fazla Gülen Cemaati’nin yayın organları gündeme getiriyordu; Abant Toplantıları ile bu doğrultuda Türkiye entelijansiyasına kamuoyu oluşturuluyordu.

Türkiye’ye uluslararası istikbarın eğilimini yansıtan Cemaat’in iç-dış imkân ve ilişkilerinden, AK Parti kurmay aklı, Türkiye’deki askeri vesayet sistemini, Kemalizmi ve 28 Şubat zorbalıklarını geriletebilmek için yararlandı.

Erdoğan ve Davutoğlu çizgisinin öncülük yaptığı bu açılım, oyunun içinde oyun kurmuştu. Sonuçta kazanan Türkiye toplumu, ümmet coğrafyası ve hukuki süreçler oldu. İşkence, Milli Güvenlik dersleri, ant tapıncı; düşünce özgürlüğü, basın açıklaması, başörtüsü, İHO ile ilgili vd. yasaklar geride kaldı.

Halkın fıtri vicdanı harekete geçirilebildiği oranda ötekilerin oyunu bozuldu; mücadelenin mücadele alanında kazanıldığı bir sürece girildi.

Tabii ki bundan Eski Kapitalist Blok da, Yeni Kapitalist Blok da çok memnun değil. Lions, Rotery kulüpleri gibi uluslararası sermayenin taşeronu TÜSİAD ve TUSKON da; küresel kapitalizmle iş tutan Alevi örgütler de, Gülen Cemaati de, PKK de. Onun için de genel seçimlerde hepsi aynı sandığı kullandılar; bir nevi açık oy gizli tasnif dediler.

2007’de Erdoğan’ı engellemek isteyenlerle, 7 Haziran 2015 genel seçim sonuçları itibariyle başkanlık sisteminin önünün tıkandığı sevincini yaşayan dış güçler aynı çizgideydiler.

Şimdi AK Parti’den beklenen demokrasi oyunundaki tuzakları yeniden bozması. Kitle partisi olabilmek için sırtında taşıdığı kirli yükleri atması. Fıtrata hitabeden yolda Erdoğan-Davutoğlu birlikteliğinin yeni bir rehberlik oluşturabilmesi.