Türkçülük ve Kürtçülük Şirkine Boyun Eğmemek

HAMZA TÜRKMEN

Malazgirt, Kudüs, Kosova, Preveze cephelerinde i’lâ-yı kelimetullah uğruna Haçlılara ve diğer küffara karşı İslam’ın çekilmiş kılıcı olanlar, renkleri ve dilleri farklı olsa da aynı istikametin kardeşleriydiler. Çanakkale, Bağdat, Hicaz ve Allahuekber Dağları’ndaki menzilenişleri aynı sevinçler aynı acılar içindi.

Arabıyla, Kürdüyle, Türküyle aynı ilahi kitabın, aynı kıblenin, aynı safların mü’minleriydiler. Bölgesel örflerinin ve soy birlikteliklerinin ötesinde kendilerini kardeş kılan (49/10) ilahi ve üst değerlerin taşıyıcılarıydılar.

Ancak Kur’an ümmetinin medeni birlikteliğini sağlayan bağlar zayıfladıkça ve sömürgeci Batı’nın onları bir kılan Kitabları ve örnek alacakları Resul algıları üzerinde müfsid oryantalist çalışmalarını artırıp aralarında tefrikayı yaygınlaştırdıkça gücümüz düştü, rüzgarımız kesildi.

Çağın gelişen sorunları karşısında içtihad kapısını kapayan düşkünlüğümüz acıydı. Taklidçiliğe düçar olan fikir kalelerimiz bir ıslah hareketini, yeniden intifadayı alevlendiremediler. Batı’nın ve içimizden devşirdiği işbirlikçi elitlerin saldırıları ve ihanetleriyle karşılaşmıştık.

Akif’in

‘Beyinler ürperir, yâ Rab,

ne korkunç inkılâb olmuş;

Ne din kalmış, ne îman,

din harâp, îman türab olmuş!’

dediği tabloyu iyi anlamak lazım.

Bu nedenle yeniden toparlanmak ve ayağa kalkmak için ıslah önderlerimizin ve Akif’in yaptığı çağrı hayatiydi:

‘Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhâmı,
Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm'ı’

Yani yeniden hayat rehberimizle buluşmak ve tek dişi kalmış modernitenin getirdiği sorunlar karşısında kendimizi ‘usuli ve içtihadi’ olarak vahiy temelinde yeniden diriltmek ve modern cahiliyyeyi aşmak. Bu konuda Hayrettin Karaman’ın dile getirdikleri de oldukça isabetlidir (Yeni Şafak, 25.12.2014).

Dirilmek için önce sömürü ve vesayet sistemlerine direnmek gerekliydi. Özgürlük alanları açıp kendimizi yeniden inşa etmenin, kardeşliğimizi pekiştirmenin istikametini yakalamak gerekliydi.

Arnavut, Türk ve Kürt olan Akiflerin, İskiliplilerin, Elmalıların, Naimlerin ilk ıslah hamleleri, garplılaşmış ve Batı’nın işbirlikçisi haline gelmiş elit Türkçü çeteler tarafın büyük kıyımlarla engellendi. Bir kavimler mozağiyi olan kulluk eksenli bünyemize, yani Osmanlı sonrası Anasır-ı İslam’a Batı’nın bir sömürge ürünü olarak ihraç ettiği ulusçuluk, sanal Türk ulusçuluğu formunda dayatıldı.

Peşinden acılar, kahırlar, yasaklar, sürgünler ve idamlar…

1970’li yıllardan itibaren İslami uyanış filiz verdikçe ve 2000’li yıllarda vesayetten kopma sürecimiz güç kazandıkça bu sefer ‘gecikmiş milliyetçilik’ sızlanmasıyla ithal ulusçuluğun ‘Kürtçü versiyonu’ güncellendi. Yabancılaşmış Kürtçü öncüler  eliyle ve bizi biz olarak bırakmak istemeyen ‘Duvel-i Muazzama’nın destekleriyle bu sanal akım güç kazandı, kazandırıldı. 

Türkçü Kemalist politikaların açtığı yaralara karşı tam ‘Çözüm Süreci’ derken, ‘silahlar gömülsün ve barış’ derken, Türkçü ulusçuluğun zalimlikleriyle yarışır tarzda karşımıza Kürtçü asabiyenin silahlı gücü bütün vahşiliğiyle yeniden çıktı. Aynı Kemalistler gibi sadece cahili ve seküler ulusçuluklarına boyun eğmeyenleri vurmaya başladılar. Özellikle de Müslüman Kürt kardeşlerimizi katletmeye başladılar.

Yasin Börü, Aytaç Baran sadece cemaat aidiyetleri nedeniyle değil; bilakis Kürt ulusçuluk tapıncı ve şirki ile, Türkçülük şirki gibi İslami aidiyetlerini kirletmedikleri için şehid edildiler.

HDPKK’nın Batıcı-ulusçu yabancılaşmasına boyun eğmeyen izzetli bölge Müslümanlarının tümü hedefteydi.

Diyarıbekir’de AK Parti Müslüman gençlik liderlerinden Eczacı Yunus Koca suikasta uğradı; peşinden doktor Abdullah Biroğlu kardeşimiz.

1 Eylül Dünya Barış gününde Diriliş Postası ön sayfasında sadece Yunus Koca’nın mesajlarına yer verdi.

Koca’nın mesajları ümmet yürekliydi; ahiret bilinçli, diriliş özlemliydi. Güncelde en önemlisi de şuydu:

‘Seçim çok uzamadan yapılmalı ve Taşlar yerine oturmalı ama öncesinde AK Parti’de bazı Taşlar yerinden oynamalı. Yoksa sonuç çok değişmez.’

07 Haziran seçimlerinde Çözüm’ü güvenlik öncelikli kılamayan, bölgenin İslami kodları yerine, kapitalist kalkınma çizgisini öne geçiren yanlışlarla ilgili Yunus kardeşimizin geriye bıraktığı bu mesaj hayatidir.

Önce hayati olana kulak verilmelidir.