Tuğyana Karşı Ulemâ ve Seyyid Kutup

HAMZA TÜRKMEN

Tuğyan, fıtri ve vahyi ölçülerden sapma, Rabbimizin sınırlarını aşma azgınlığıdır.

Tuğyan şirktir, zulümdür, talandır.

Tuğyan adil olana isyan, zalime uşaklık ve şeytanlaşmadır.

Tuğyan ekinin ve neslin tahribatı, egemenlerin sömürüsü, emperyalizmdir.

Hz. Adem’den sonra tüm resuller vahiyden uzaklaşmış ve hududullahı çiğneyen toplum ve iktidarları düzeltmek/ıslah etmek için gönderilmişlerdir.

Bozulmuş olanı tekrar düzeltmek, vahiy ve fıtratla uyumlu hale getirmek çabasının Kur’an’daki kavramsal karşılığı ise ıslah’tır. Islah kaygısı, bilinci ve tavrı taşıyan mü’minlere Rabbimiz muslihun demektedir. Biz Müslümanlar için Batılı paradigmaya ait olan revilation/devrim kavramı ödünç bir kullanımdır. Ancak biz Müslimler için devrim ve devrimcilik ıslah temelinde kullanılırsa Rabbani bir değer taşıyabilir.

Tarihten bu yana muslihun olan öncülerimiz; yani ödünç bir kullanımla ‘devrimci’ sıddıklar, salihler ve şehidler dünden bugüne İslam’ın yaşayan gücü ve öncüleridirler. Vahyin tanıklığını taşıyan bilinçli ve takvalı Müslimlere Kitab-ı Kerim’de alimler/ulemâ denilmektedir.

Ulemâ, İslami ilimlerde derinleşenlerle ilgili ‘rasihun’ kullanımından önce, vahye tanıklık yaparken Allah’ı gereğince seven, sevgi içinde korkan ve ümid besleyen kullara denir (35/28). Sıddıklar, salihler ve yaşayan şehidler dediğimiz öncü kişiler de kültürel olarak belirlenen değil, Rabbimizin tanımladığı ulemâ niteliğini taşıyan insanlardır.

Pazartesi akşamı Hedef Platformu’nun Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde düzenlediği ve Selahaddin Eş Çakırgil ağabeyin de genel bir değerlendirme konuşması yaptığı toplantının başlığı ‘Tuğyana Karşı Cihadcı Ulemâ’ idi. Toplantıda bana da bu başlık çerçevesinde Seyyid Kutub’un misyonunu anlatmak düştü.

Seyyid Kutup, çağımızda her türlü tuğyanı cahiliyye olarak yorumlarken, aslında çağdaş kötülük odakları karşısında Siret-i Resul döneminde kullanılan temel Kur’ani bir kavramı yeniden güncellemişti.

O, dünyanın yeni imparatoru ABD’yi Amerika’da kavradıktan sonra, ABD emperyalizminin İslami uyanış ve ıslah hareketlerine karşı gelenekçi ve modernist dinî eğilimlerle oluşturduğu tuzağa, ilk defa ‘Amerikancı İslam’ tesbitinde bulunan kişiydi.

Mısır’da hapisten çıktığı 1964 yılında yayınlanan olgunluk döneminin son eseri ‘Yoldaki İşaretler’ kitabındaki fikirler için dönemin diktatörü Abdunnasır tarafından idam sehbasına çıkartılan Kutup, dayatılan tuğyanı eleştirmekten vazgeçmemiş; ve Abdunnasır’dan özür dilediği takdirde affolacağı teklifi karşısında ‘Bir mü’min bir münafıktan af dilemez’ diyerek inşaallah ölümsüzlüğe yürümüştür.

Onun 35-40 yaşına kadar insani arayışı, bu yaşlardan sonra İhvan-ı Müslimin çizgisinde rol kazanmıştır. Ancak ıslah çizgisindeki bu yürüyüşünde vakıa ve Kur’an merkezli sorgulamalarda bulunmuştur. Hapishanedeki sorgulama ve tahkikleri sonucunda 1960’tan sonra ulaştığı Kur’an’ın belirleyiciliği ekseninde hem gaybi ölçü alanında, hem toplum ve tarih değerlendirmesinde, hem merhaleci mücadele anlayışında hikmet ve dirayet dolu yaklaşımlar ortaya koymuştur.

İtikadi konulardan zanni haberlerden uzak durmayı, mezhepçi ‘sahife fıkhı’nın taklitçiliğinden arınmayı, Kur’an nasslarıyla hayat arasında ilişki kurmayı,  İslam’ın uygulanması için Kur’an Ümmeti’nin varlığını ön plana çıkartan tespitleri onun gerçek bir muhakkik, mütefekkir ve ıslah öncüsü kimliğini ortaya koymuştur.

Türkiye’de ‘Sen hala Seyyid mi okuyorsun, biz onu aştık’ diyenler, keşke onu olumlu doğrultuda aşabilme nitelik ve tanıklığını gösterebilselerdi. Onu aşmak için önce onun düşünce aşamalarını kavramak gerekir. O birilerinin kurguladığı gibi ne tekfirciydi, ne de hayata ve tarihe sadece devlet merkezli bakanlarca ve ‘Amerikancı İslam’ hezeyanlarıyla itham edildiği gibi ‘Resmi İslam’ taraftarıydı.

O ümmeti uyandırmak için bir ıslah projesinin stratejisi içinde canı pahasına ‘Yeniden Kur’an neslinin inşası’ hedefini önceleyen, diğer ıslah öncülerimiz gibi tağutun önünde eğilmeyen, gerçek bir ‘devrimci’ydi.