Tolstoy’un arayışı ve Diriliş romanı

Lev Tolstoy yaşantısı ile kendisinden sonra gelen kuşakları derinden etkiledi. Yıllar önce 20 Kasım tarihinde son bulan hayat hikâyesini son romanı üzerinden ele almaya çalıştık.

Erkam Kuşcu / HAKSÖZ HABER

Tolstoy’un arayışı ve Diriliş romanı

Lev Tolstoy’un hayatını ikiye ayırmak gerekirse ilk aşamayı daha önce kaleme almıştık. Onun İvan Turgenyev ile olan ilişkisi döneminin düşünce trendlerine karşı duruşunu da bizlere gösteriyordu. Gerçekten Tolstoy kendi dönemi içinde farklı bir edebiyatçı, düşünce insanı olarak materyalist eğilimlerin karşısında din merkezli bir düşünce yapısı inşa etmeye çalışmıştır. Bunun en büyük göstergesini ise Diriliş romanı oluşturuyor denilebilir.

“Tanrım bana yardım et! Bana çile çekmeyi öğret. Bildiğim cefaya hazırlanmaktan bir an olsun vazgeçmiyorum: hapis, idam ve işte şimdi nasıl katlanacağımı bilmediğim tamamen başka, yeni bir cefa görüyorum. Bu cefanın tuhaflığı ve yeniliği, istemeden bir budala durumunda bulunmamdan ve yaşam şeklimle, uğruna yaşadığım şeyi geçersiz kılmak zorunda kalmamda yatmaktadır… Beni tutsak eden bu örümcek ağlarını parçalayamıyorum. Gücüm olmadığı için değil, bunu manen yapamıyorum; ağı örmüş olan örümceklere acıyorum”

Tolstoy’un 1884 senesinde günlüğüne yazdığı bu cümleler içine düştüğü yeni bir ruhsal bunalımdan haber vermektedir. Bunun çözümünü bilirken uygulama noktasında yaşayacağı sıkıntılardan çekinir gibi görünmektedir. İlk problem ailesidir. Karısı Sonya, Tolstoy’un vereceği radikal kararlara tepki göstermekte ve onu ailesini düşünerek daha mutedil davranmaya davet etmektedir.

Tolstoy’un manevi açıdan kendisini kurtuluşa yaklaştırmak için yaptığı ilk şey kitaplarının satışını kendi eline almak ve yayınevlerinden uzak durmak olacaktır. Kitaplarının satışından gelen yüklü miktarda telif parasını da reddetmek anlamına gelen bu adım karısı tarafından tepkiyle karşılanır. Tolstoy, kitapların satışını kendisi gerçekleştirince “yok parasına” eserlerini satmaya başlar. Hıristiyan halkın inancını öğrenmesi gerektiği kabulüyle attığı bu adım aynı zamanda ekonomik olarak ciddi bir daralmayı da beraberinde getirmiştir. Bu süreçte risaleler yazarak inanç konularında fikirlerini dile getirdi. En meşhurlarından birisi olan “Tanrının Egemenliği İçinizdedir” isimli çalışma sansür kurulu tarafından yasaklandı. Ancak nüshaları Rusya’nın dört bir tarafına yayıldı ve çok okundu. Hatta sınır ötesinde Avrupa ve ABD’ye bile ulaşan bu kitap popüler bir metin haline geldi. Tolstoy bu eserinde kısaca insanın hayvani hislerinden uzaklaşması halinde Tanrı’nın huzurunda mutluluğa ereceğini ifade ediyordu.1

Görüldüğü üzere Tolstoy’un en çok odaklandığı hususların başında, “gerekli olmayan her şey” yer alıyordu. Dervişane olarak görülebilecek bu düşünce israfa ve onun en temel göstergesi olan mülke karşı ciddi bir tepkiselliği ortaya çıkarttı. Atalarından kalan büyük arsaları mujikleri yani köylülerine dağıtma isteği daha gençlik yaşlarında hayal ettiği bir şeydi. Bunu gerçekleştirme çabaları bir nebze başarı sağlasa da tam anlamıyla yapılamadı.

Yeryüzünde insanın Tanrı ile ilişkisini kurmasına vesile olacak olan kurumların başında gelen kilise ise eleştirilerin merkezine yerleştirildi. Kilise kurumu ve onun ehli, gösteriş ve şatafatın içinde yaşıyordu. O halde bu düzenbazlar insanları Tanrı’nın yolundan alıkoydukları için tepki görmeyi de hak ediyorlardı. Devletin müttefiki olan Kilise insanların yeryüzündeki mutluluğunun önündeki başlıca engeldi. Dolayısıyla sapına kadar Hıristiyan olan biri, dini ve laik yasaları reddetmeli ve şu buyruğa uymalıydı: “Sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma.”2

Devlet zaten başlı başına bir problem olarak insanların yeryüzü hevalarını harekete geçiriyordu. Devletlerin uluslaşma süreçlerine de birebir şahit olan Tolstoy, aynı zamanda eski bir asker olarak antimilitarist ve milliyetçilik karşıtı yazılar yazdı. Anarşizm ideolojisiyle Tolstoy arasında kurulan ilişki de buradan gelmektedir. Bu düşünceleri Gandhi başta olmak üzere pek çok kişiyi etkiledi. Eğitime ayrıca önem veren Tolstoy, gelecek nesillerin devlet eğitimi eliyle köleleştirileceğine dönük inancından dolayı kendi köyünde bir okul kurdu. Bu okulda kendi çocukları başta olmak üzere köylü çocuklarına eğitimler veren Tolstoy onlar için bir müfredat hazırladı ve hocalar tuttu.

Dukhobarlar ve Diriliş

Küçük bir Hıristiyan topluluk olarak savaşmayı, içki, zina ve sigarayı reddeden Dukhobarlar, devlet tarafından ciddi baskılara maruz bırakıldılar. Sürgün edilmek zorunda kalan Dukhobarlar’ın hukukunu savunmak için Çar’a mektuplar yazan Tolstoy, bu süreçte çok aktif bir rol aldı. Bu aslında onun devlet ve kiliseyle olan son ilişkisiydi. İkisine karşı da mesafeli olan Tolstoy bu olayın ardından tabiri caizse köprüleri tamamen attı.  Kars’a kadar gelen Dukhobarlar, daha sonra Rus idaresine giren Kars’ta da barındırılmamışlar Almanya ve hatta Kanada’ya kadar sürgün edilmişlerdir. Bugün dahi hayatta kalan az sayıdaki Dukhobar, Tolstoy’u hayırla yâd etmektedir.3

Diriliş romanı Türkçede ilk olarak “Vel Bâ'su Ba'del Mevt” adıyla yayımlandı. Aslında bu çeviri romanın içeriği ile daha doğru bir ilişki kurmaktadır. Tolstoy, bu müthiş romanda modernliğin getirisi olan hayat tarzına çok köklü bir eleştiri getirmektedir. Sahte ilişki ağları üzerine kurulu devlet ve kilise insanları akılsız yerine koyarcasına teamüller yürütmektedir. Buradaki aydınlanma romanın kahramanı Nehlüdov üzerinden yaşanır. Ancak beklenildiği üzere Nehlüdov kahramanlaştırılmaz. Kendi olağanlığı içerisinde tutarsızlıkları olan bir insandır. Nehlüdov’u ayrıcalıklı kılan husus farkına varması ve arayış içine girmesidir. Tolstoy’un kahramanları her zaman onun hayatından bir parça taşırken ona en çok yaklaşanı ise Nehlüdov olmuştur. Belki iddialı olarak değerlendirilebilir ancak Diriliş romanı pekâlâ yarı otobiyografik olarak değerlendirilebilecek bir hüviyete sahiptir.

Mahkemeleri sahte olan bir rejimde, devletin ve kilisenin verdiği kararların adaletini sorgulayan Nehlüdov, hapishanelerin anlamsızlığının farkına varacaktır. Hapsedilenlerin niçin orada olduklarını anlamadıkları bir vasatta iyileştirici ve ıslah edici hiçbir çaresi olmayan bu kurumun iptalini ve kısası önerecek kadar ileri giden Tolstoy, papazların bu insanlar için hiçbir şey yapmamasını anlayamamaktadır. Bu sebeple olsa gerek kitaptaki kilise adamları çok sert bir üslupla resmedilmiştir. Tabi ki bu durumun kilisenin dikkatinden kaçması beklenilmez. Onlar da kendilerince en sert şekilde karşılık vereceklerdir. Bir diğer unsur ise Tolstoy’un kendi zaviyesinden dinde sapma olarak gördüğü bid’atlara gösterdiği tepkilerden oluşmaktadır. İncil üzerine yemin edilmesinin dinde yerinin olmadığını düşünen Tolstoy, bu fiili yapan papazları kitapta ifşa ederek yermektedir.4 Hıristiyan gelenek açısından çok önemli olan komünyonu anlatırken papazların nasıl çakırkeyif olduklarını, Tanrı’nın bedeni olan ekmeği ve kanı olan şarabı yalayıp yuttuktan sonra güzelce kurulanıp nasıl tüydüklerinden bahsetmektedir. Halkın açlığına ve yoksulluğuna karşı hiçbir şey yapmayan kilise çok sert eleştirilere tabi tutulur. Devleti ve Çar’ı aklamak için verdikleri fetvalar onların meşruiyetlerini ortadan kaldıracaktır. Ancak son golü çok daha esaslı bir konu üzerinden atar Tolstoy.

“Çocuklara, sağlıklı zihinlerin almayacağı Teslis inancı, üç tanrının insan soyunun kurtulması için yeryüzüne inişi, göğe yükselişi, beklenen  ikinci geliş ve bunlara inanmayanların bekleyen bitmez ceza ve gereksinimler için dua etmeleri öğretiliyor.”5Teslis inancının Tolstoy’un tabiri caizse aklına hiç yatmadığı anlaşılmaktadır. Üç Tanrı’nın aslında bir olmasının ne anlama geldiğini izah etmeye çalışan teolojik tartışmalardan bıkan Tolstoy, en sonunda Kilise tarafından aforoz edilmiştir. Mazeret Diriliş romanındaki bir ayin sahnesidir. Ancak bunun ötesinde başka daha büyük problemlerin(!) gerçek sebep olduğunu düşünmek çokta anlamsız değildir. En temel hususların başında tek Tanrıcı eğilimleri gelmektedir denilebilir. Romain Rolland bu durumun Rusya Müslümanları tarafından büyük ilgiyle karşılandığını belirtir.6  Yıllarca devlet tarafından tahkikata uğrayan ve tehdit mektupları alan Tolstoy en sonunda ipleri kopartmıştır. Bu yaşananlar dünyadan ciddi ilgi görür. Muhammed Abduh kendisine bir mektup yazarak desteklerini iletir.7 Tolstoy’un bunu sevinçle karşıladığı karısı Sonya’nın anılarında geçmektedir.

Tüm bu yaşananlar Tolstoy’un inancında zerre oynamaya sebep olmaz. Tepkisi dine değil kiliseyedir. Sosyalizmden, liberalizmden ve milliyetçilikten nefret eden bir düşünür olarak çağının gerçek sorunlarını görebilmiş nadir insanlardan birisidir. Yeni yalanlar olarak gördüğü bu ideolojileri zorbalık değil, aldatıcı özgürlük olarak nitelemektedir.8 Zorba olan eski sistem gitmiş yerine gerçek olmayan bir özgür dünya iddiası gelmiştir.

Son husus Nehlüdov ile Maslova arasındaki ilişkide gizli. Aşk, Diriliş romanın temel kalkış noktasını oluşturmaz. Romanın kendi olağanlığı içerisinde yükselip alçalan bir seyir izler. Çok dikkat çekici olan da zaten burasıdır. İdealize edilmeyen bir sevgi bağı aslında romanın anlatmak istediği şeyi özetlemektedir. Romantik aşk sanki kategorik olarak reddedilmektedir. Dünya hayatının geçiciliği karşısında insan, öteki âlem yani diriliş - Vel Bâ'su Ba'del Mevt- için çaba göstermelidir. Aşk sadece buna hizmet ettiği kadar önemlidir. Maslova ve Nehlüdov’un günahkâr insanlar olmaları onların bir araya gelmelerine engel olan şey değildir. Farkına vardıkları hususlardan sonra (inançsal uyanış) bir arada bulunmalarının ifade ettiği geçicilik karşısında artık bu durum ehemmiyetini yitirmiştir. Böyle bir "kavuşamama" hikâyesi romanın, edebiyat tarihinde çok nadide bir yer edinmesini sağlamıştır. İkisi de bir bakıma Leyla’dan geçme faslında, Mevla’yı bulma yollarındadırlar… O halde kavuşamayanlara, saygıyla…

 

[1] Henri Troyat, Lev Tolstoy, İletişim Yayınları, sf. 684

[2] A.g.e. s. 685

[4] A.g.e 740

[5] Lev Tolstoy, Din Nedir, Oda Yayınları, s.46

[6] Daha detaylı bilgi için bakılabilir: Romain Rolland, Tolstoy, Multilingual Yayınları, s. 175

İlgilisi için bu çalışmanın çok değerli veriler sunduğunu belirtmek isteriz. Rolland’ın kısa çalışması pekâlâ Troyat’ın çok uzun çalışmasıyla eş değerde görülebilir. Doğru düzgün bir baskısı bile olmayan bu kitap iyi bir yayınevi tarafından sahip çıkılmayı bekliyor!

[8] Rolland, A.g.e. s.127

Biyografiler Haberleri

Ümmetin derdiyle dertlenen bir alim: Abdülmecid Zindani
Muhammed Faris: “Uzaydan dünyaya bakınca sınırlar gözükmüyor…”
Kutlu direnişin lideri Şeyh Ahmed Yasin'in şehadetinin 20. yıldönümü
Devrim bülbülü: Abdulbâsıt Sârût
Etiyopyalı Müslüman Aragau’nun idam hikâyesi