Tek Adam ve Tek Parti Cumhuriyeti Mucizesi

KENAN ALPAY

Meğer Tek Parti ve Tek Adam Cumhuriyeti ne makbul ve bereketli ne müşfik ve kuşayıcı bir yönetim biçimiymiş öyle!  Bir zaman öncesine kadar “laik-Kemalist kadroların ürettiği resmi ideolojinin propagandası” şeklinde nitelenen her ne varsa bir süredir iktidar imkanlarını elde eden muhafazakar hatta dindar-Müslüman siyasetçilerin dilinde sadakat ve sevgi izharı için bir vesile kılınıyor. Baksanıza sığıntı bir siyasetin tezahürü olan Gazi Paşa söylemindeki edilgenlik ciddi ciddi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün mesaj ve misyonuna talip aktif siyaset üretmeye aday olmuş.

Toplumsal değişim kuralları her zamanki kurallara uygun olarak işliyor. Değiştirme iradesi olmayan, değiştirme iradesini kaybeden değişir hatta güle oynaya dönüşür. Sol-sosyalist, liberal veya milliyetçiler için gerçekleşen hikaye bir süredir muhafazakar ve dindar kesimler için de tahakkuk ediyor. Sonuçta Kemalizm ve Atatürkçülük her şeyi ve herkesi kendisine benzetiyor. Kemalist sol, Kemalist liberal, Kemalist milliyetçi, Kemalist muhafazakar derken kemalist dindar profili de resmi ideoloji ve bürokratik oligarşinin en önemli kazanımı olmuştur.

Korku Sevgiye, Nefret Aşka Dönüştü

Anıtkabir ziyaretlerinde modern pagan ve totemist ritüeller sergileyen laik-ulusalcı kesimlerle dualı Fatihalı ritüeller sergileyerek güya dindar Atatürk modelini tahkim etmeye yönelen siyasetçiler, bürokratlar, aydın ve akademisyenler tuhaf bir rekabet içerisindeler. Ancak Anıtkabir’deki tuhaflığın, akıl ve ahlak dışı pozisyonun kaynağı modern pagan ve totemist ritüeller sergileyenlerden önce Ebedi Şef’e İslami değerler aşılamaya kalkışan fırsatçı güruhtur elbette ki.

Halka rağmen halk için” kurulan Cumhuriyet, kimi eski kimi yeni misyoner tarihçilerin ürettiği “emperyalizme rağmen kurulan Cumhuriyet” şeklinde tanımlanıyor. Bu misyoner tarihçilere inanacak olursak İngiliz emperyalizmi Hilafet ve Saltanatı koruyup kollamak, Atatürk ve Kemalist Cumhuriyeti devirmek için seferber olmuş meğer. Mesele basit; Despotik ve militarist bir işleyişi hakim kılarak İslam’i değerleri inkar yolunu tutup Batı’yı kıble edinen bir rejime Cumhuriyet adını vermek nasıl meşru ve mazur görülebilir?

Ebedi Şef Atatürk ve Milli Şef İnönü döneminde Cumhuriyet’in özellikle toplumsal ve ideolojik mobilizasyon açısından örnek aldığı modeller Stalin Rusyası, Mussolini İtalyası ve Hitler Almanyası olduğunu saklamanın, gizlemenin kimseye faydası yok. Meclis’in sembolik olarak açık tutulduğu ve göstermelik seçimlerin yapıldığı 1923-1946 döneminde demokratik Cumhuriyet söylemi açık bir yalan, korkunç bir saptırma değilse nedir? Ebedi Şef ve Milli Şef dönemleri iktisadi, siyasi ve dini açılardan halka kan kusturan Tek Parti daha doğrusu Parti-Devlet rejiminden ibaretken şaşkın akıllar ve çılgın vicdanlardan başkası şükran ve rahmet yarışına girişemez herhalde.

Bütün çelişki ve zaaflarına rağmen eğer bir Cumhuriyet modelinden bahsedebiliyorsak şüphesiz bu kazanım Kemalist ideoloj, kadro ve kurumlara karşı halkın zamana yayarak sergilediği direnç sayesinde mümkün olmuştur. Kim ne türden palavralar uydurursa uydursun, hangi manipülasyonları devreye sokarsa soksun hakikat şudur: Bu ülkede halkın iardesi Mustafa Kemal’e ve Kemalizm’e rağmen tahakkuk etmektedir. Kemalist devrimler şeklinde pazarlanan despotik siyasi kararlar İslam’a, tarihe, topluma, kültüre, dile, kılık kıyafete hatta sanat ve spor anlayışına dahi Batı emperyalizmi namına yapılan müdahalelerden başka bir şey değildi.

Düşmanlığınız da Dostluğunuz da İğreti

Türkçe ibadetle başlayıp tesettürün kamusal alandan tecrit edilmesiyle hatta radyolardan klasik Türkçe müzik yayınının yasaklanmasıyla iddia olunan ilericilik ve aydınlanma modeli mi ülkenin ufkunu açtı? Hem Batılılaşma, sekülerleşme, yabancılaşma, köksüzleşme denilen hareketlerden nefret edip hem de Atatürk güzellemesi için gecikmenin telaşesiyle koşuşturmak kadar büyük bir saçmalık, derin bir aşağılık kompleksi çok zor bulunur.

Tarihle kavga edilmez, geçmişle barışmak lazım” gibi klişe bahaneler muhafazakar ve dindar siyasi ve bürokratik kadroların içinde debelendikleri bataklığa ne meşruiyet kazandırır ne de makuliyet. Siyasi ve iktisadi açıdan güçlü olmak tek başına yeterli değil. Ahlaki ve hukuki açıdan, itikadi ve ameli açıdan temelleri zayıflamış, yıpranmış ve dönüşmeye yüz tutmuş bir hareketin Kemalist ideolojinin söylem ve sembolleriyle, kurum ve kadrolarıyla kucaklaşması üzücü olsa da şaşırtıcı olmaz. İktidar nimetleri hızla baştan çıkarır, önce dili sürçtürür sonra yolunu değiştirir. Haramla, münkerle, zulümle, sapkınlıkla mücadele etmeyi unutanlar, ihmal edenler bir süre sonra onların ayrılmaz bir parçası olurlar.

Hayat tarzı, siyaset yapışı, harcana biçimi, eğlence kültürü, dost-düşman ayrımı Kemalistlere benzedikçe buna paralel bir biçimde muhafazakar ve dindar Kemalizm modeli de yaygınlaşacaktır şüphesiz. Bu süreçte artık salt Kurtarıcı ve Kurucu modeline sarılmakla iktifa edilemediği için bir ieri aşamaya geçilir; Ulu Önder ve Edebi Şef modeli de biraz muhafazakar biraz da dindar makyajlarla rahatlıkla benimsenecek seviyeye taşınır.

Gelinen aşamada muhafazakarlık ve dindarlık bazı şekiller ve söylemler düzeyinde korunuyor olsa da siyaset ve ticarette, hayat tarzı ve eğitim modelinde, dostluk ve düşmanlık kriterlerinde artık ğırlıklı olarak Kemalist ideoloji ve teamüller belirleyici olmaktadır. Kemalist Cumhuriyet’in askeri darbeler ve kalıcı vesayet pratiğiyle özel olarak iktidardan geniş manada kamusal hayattan tecrid ederek dönüştüremediği muhafazakar ve dindar kadrolar, kaderin garip bir tecellisi olarak iktidar imkanları ve kamusal hayatın cazibesiyle kendi kendilerini değiştirip dönüştürdüler.

Tek Parti ve Tek Adam Cumhuriyet’nin mucizesi de burada saklı herhalde. Ezerek, çiğneyerek, tahkir ve tezyif ettiği her kim varsa bir süre sonra kendisine aşık ediyor. Stockholm Sendromu filan denilen celladına aşık olma süreci Kemalist Sendrom’la kıyaslandığında sınıfta kalır.

Yeni Akit