Tehlikeli söyleyişler

Ömer Lekesiz

Terör, ihanet, işbirlikçilik vb. kötü örneklerin artmasıyla birlikte, son günlerde yaygınlaşan kimi söyleyişler var.

Örneğin, “DAEŞçiler Müslüman ise, ben Müslüman değilim” veya “Fethullah Gülen İslam'dan ise, ben İslam'dan değilim” gibi...

İlk bakışta, samimi bir tepkinin ifadesiymiş gibi görünen ve çoklarınca reddiye tarzı olarak mazur da görülen bu söyleyişlerin makul ya da hoş görülebilir bir tarafının olabileceğini sanmıyorum.

Çünkü kötü bir örneğin varlığına bağlı olarak yapılan bu reddiye, kötü olanın kötülüğünü tanımlamaktan çok, bir kötülükten kendini ayrıştırma kastıyla yeni bir kötülüğü kanıksamaya davetiye çıkarıyor.

Şöyle ki, ilkin, kötü olanı, “Müslüman ise... İslam'dan ise” vurgusuyla inanç mislinden seçmekle, tepkimizin düzeyini reddiyemizin düzeyiyle eşitlemiş ve dolayısıyla olumsuzlanması imkansız olan tek misil üzerinden tersinden bir olumlama yapmış oluyoruz.

Öte yandan, dünyevi olgu ve olaylardan bağımsız ve salt bir kabulden (Tanrı ile ahitleşmeden) ibaret olan imanımızı, bir şeyin hem varlığına hem de yokluğuna birlikte bağlamak suretiyle, dünyevi bir kayda peşkeş çekmiş (ya da feda etmiş) bulunuyoruz.

Oysa ki, iman dediğimiz şey, doğrudan Tanrı ile alakalı olup, herhangi bir dışsal tesirle kazanılan ya da kaybedilen bir şey değildir.

Elbette hidayete ermede ya da mürted olmada vesilelerin ve sebeplerin etkisini gözardı etmiyoruz. Ancak söz konusu söyleyişlerdeki etkiyi söyleyiş tarzımızla bizzat kendimiz ürettiğimizden, sebebe tevessüle değil, onu bizzat yaratmaya yeltenerek Tanrı'ya mahsus olan kibirden (büyüklenmeden) pay kapmaya çalışıyoruz.

Dolayısıyla, imanımızı bir şarta bağlamış olmakla, onun kendisinden başka hiçbir şeyle bağdaşmamazlığını da inkar etmek suretiyle, çifte bir inkara düşüyoruz.

Burada fark etmediğimiz tehlike, mezkur söyleyişlerin doğrudan Tanrı'nın zatına yönelik değilmiş gibi görünmesindendir. Diğer bir söyleyişle, burada imanın tek konusu ve muhatabı olan Tanrı'nın adı geçmediğinden imana taalluk eden (ilişen) bir durumun olmadığı şeklinde bir yanılsamaya düşüyoruz.

Fakat tepkimizin nedeni olan örgütü veya kişiyi, reddiyemizin, seçimimizin, inanışımızın nesnesi kılmakla farkında olmadan onları bir had olarak belirlemiş ve haddi olumsuzlarken inanışımızı da “ben Müslüman değilim”; “ben İslam'dan değilim” demek suretiyle riskli bir değillemeye tabi kılıyoruz.

Gündelik dilin dışında durarak veya imanımızın kuvvetini belirtme babında, “insanlığın tümü kafir olsa, yine de ben tek başıma mümin olarak kalmayı seçerim” diye belirtme ciddiyetinden, tek kelimeyle uzaklaşmış ve bu direncimizi, kararlılığımızı birilerine duyduğumuz kızgınlıkta harcamış oluyoruz.

Kaldı ki, imanın hakikati ve gereklilikleri ancak kendi kendisiyle kaimdir. Bu manada, “DAEŞçiler Müslüman değilse, ben Müslümanım” veya “Fethullah Gülen İslam değilse, ben İslam'danım” demenin hükmüyle “DAEŞçiler Müslüman ise, ben Müslüman değilim” veya “Fethullah Gülen İslam'dan ise, ben İslam'dan değilim” demenin iç mantığı aynıdır.

Nitekim, “DAEŞ / Fethullah Gülen olmasaydı biz Müslüman olmayacak mıydık ya da onların kötü örnekliği yüzünden biz inancımızdan mı vazgeçecektik” şeklinde birbirinin içinden türetilebilecek ve türetildikçe saçmalığa dönüşecek olan kanaatler silsilesi bizler için emsal, mihenk olma değeri taşıyamaz. Taşıyamaz çünkü, bir: kötüden emsal olmaz, iki: saçmalıktan mantıklı, geçerli bir tutarlılık elde edilemez.

Öte yandan, hidayeti veren Allah'tır; iman da ancak ona layık olabilen kalplerde karar kılar. Diğer bir söyleyişle insan Allah'ın bu bağışına muhatap olduğu gibi ondan mahrum olmanın ya da onsuz kalmanın da muhatabıdır. Bu durumda hiçbir topluluk, cemaat ya da örgüt; hiçbir kişi (velev ki babalarımız, annelerimiz de olsalar) kendi imanımız için bir niyet, istikamet, garanti ve güven nedeni olamazlar.

Ezcümle, malum söyleyişlerle biz tepkimizi sergilemiş, reddiyemizi berraklaştırmış olmayız. Bilakis yukarıda arz ettiğim nedenlere bağlı olarak kendimizi durduk yerde (başkasının durumuna itiraz tahtında) iman nokta-i nazarında tehlikeli söyleyişlerin alanına durmaya mahkum etmiş, dilimizi kelime oyunlarıyla küfretmeye yatkın hale getirmiş oluruz.

Siyasi seçimlerimizi, tepkilerimizi ve reddiyelerimizi imana taalluk eden söyleyişler üzerinden yapmamak kendi hayrımızadır.

İman konusunda şaka yapılamayacağı gibi, zaten onun net bir ayrımı ifade ediyor oluşu nedeniyle, onunla ikinci bir ayrım denemesine de ihtiyaç duyulamaz.

İslam/Müslüman olduğunu söylemek, aynı zamanda neden mürted ya da kafir olmadığını da söylemektir.

YENİ ŞAFAK