Tasfiye edilecek gazete(ci)ler listesi

Ekrem Dumanlı

Evet, aynen öyle! Başlıkta sehven yazılmış bir şey yok. Yakın bir gelecekte bazı gazeteler ve gazeteciler tasfiye olacak. Daha doğrusu, mesleği çağdışı metotlarla devam ettirmeye çalışan bir zihniyet topyekûn çökecek; bazılarının bugünkü şaşaalı tahtlarından eser kalmayacak. Kim mi yapacak bu tasfiyeyi?

Toplum! Hani şu aşağılanan, hor ve hakir görülen, adam etmek için hakkında yazılar yazılan, tepeden bakılan, göbeğini kaşıyor diye yakıştırmalar yapılan, bidon kafa diye ti'ye alınan sade vatandaş yapacak bu köklü değişimi. Siyasette yaptığı gibi yapacak, ticarette yaptığı gibi yapacak... Bu müstakbel değişimden kurtulmak mümkün değil. Zira dünya değişiyor. Türkiye de değişiyor. Toplumun gazeteden ve gazeteciden beklentisi de değişiyor; değişecek. Bilgi çağının göbeğinde yaşayıp da insanları mağara devrine çağıranların vay haline! Toplumsal dinamizmi ve onun modern iletişim araçlarıyla irtibatını görmeyip kendi dar ve tecrit edilmiş lüks dünyasından kurtulamayanlar çok yakında çok çetin günler yaşayacak. Okunmayacaklar, dinlenmeyecekler, dikkate alınmayacaklar...

'Kimler bu tasfiyeden kurtulamayacak?' derseniz; isim zikretmektense genel özellikleri belirtmeyi tercih ederim. Zira prensipler herkesi kapsar. Dilerseniz siz boş bırakılan satırlara kendi öngörülerinizi kaydedebilirsiniz. Alınıp darılmaya gerek yok; çünkü böyle liste yapmak her şeyden önce bu yazıyı yazanı bağlar. Allah kimseyi şaşırtmasın. Ayrıca kim bilir şu an tasfiye yolunda son sürat ilerleyenler de silkinip kendine gelir ve bir uçurumun kenarından dönüverirler...

HAKARET EDEREK GAZETECİLİK YAPANLAR:

İnsanlara hakaret ediyorlar, lakap takıyorlar, ağzı bozuk yazılar yazıyorlar; sonra da büyük bir pişkinlikle hiçbir hata yapmamış gibi gazetecilik jargonlarının arkasına gizleniyorlar. Böyle yaparak dikkat çektiklerini, okunduklarını düşünüyorlar. Aldıkları tepkilerle de tuhaf bir mutluluk duyuyorlar. Başkalarına (özellikle de toplumun saygı duyduğu insanlara) hakaret ederek egolarını şişirip tatmin oluyorlar. En azından dikkat çektiklerine inanıyorlar. Bu tipler, gündemden düşünce acıtıcı yazılar yazar. Adlarından söz edilemez hale mi gelindi, bazı insanları aşağılayarak yazı kaleme alırlar. Siyasi ve sosyal olayları zamanında doğru çözümleyememenin ezikliğini mi hissediyorlar, kurtuluşu birilerine saldırmakta ararlar. Meslek kariyerini yaptığı hakaretlere borçlu gazeteciler ve gazeteler var bu ülkede. Ama bu dönem bitti. Ne adına yapılırsa yapılsın, artık nezaket sınırlarını aşarak yazılan yazılarla ayakta durmak imkânsız. Çünkü milleti aşağılayanlar aslında kendilerini aşağılamış oluyor...

BİLGİYE DAYALI GAZETECİLİK YAPMAYANLAR:

Gazeteler enformatik iletişim araçlarıdır; eğlencelik kâğıt parçaları değil. Vakıa, gazetelerin eğlencelik yanları da vardır; ama o özellik gazetelerin ana karakterini oluşturmaz. Bilgi bombardımanına maruz kalınan çağımızda kaliteli gazetelerin ana vasfı doğru bilgi, güçlü analizdir. Dolayısıyla 'fındık- fıstık- yastık' mantığıyla ne etkili bir gazete çıkarılabilir ne de yol gösteren köşe yazarlığı yapılabilir. Otur televizyonun başına, incir çekirdeğini doldurmayan olayları izle, oradaki izlenimlerinle bol bol cerbeze yap; sonra bunun adına da köşe yazısı de. Türk basını artık derinlikli haberden nasipsiz bir mantıkla yoluna devam edemez. Kelimelerin sağını solunu mıncıklayarak zekâ testinden geçtiğini sananlar aldanıyor. Yazmak, okumaktan beslenir. İki satır okumadan her gün yazı yazmaya kalkanların yapacağı tek şey vardır: laf ebeliği. Lafı eveleyip geveleyerek fıkra yazarlığı yaptığını sananlar hem öykündükleri fıkra üstatlarının ruhunu incitiyor; hem de bu mesleği kör dövüşüne mahkûm ediyor. Bu cambazlığın sonu geldi...

YALAN YAZMAYI ALIŞKANLIK HALİNE GETİRENLER:

Yalan yazıyorlar. Yazdıklarının yalan olduğu gün yüzüne çıkıyor, yer yerinden oynuyor; ama onlar tınmıyor. Daha kötüsü araştırmadan kaleme aldıkları yazılardaki (manşetlerdeki, haberlerdeki) hatalardan dolayı özür de dilemiyorlar; mahkeme kararlarına rağmen yalanda, yanlışta ısrar ediyorlar. Bu alışkanlığın sonsuza kadar sürmesi mümkün mü? Tabii ki hayır, ama adamlar ısrar ediyor. Mesela 424 el bombası, 57 LAW silahı, 175 tabancası ve daha bilmem ne Allah'ın belası mühimmatı yakalatan bir örgütün davasını sulandırmak için var gücüyle çalışıyorlar, onların durumunu 'masumiyet karinesi'ne sığınarak müdafaa ediyorlar. Aynı kitle bir sürü yalan ve iftiranın senelerce mahkeme edildiğini ve davanın beraatla sonuçlandığını görmezden gelerek insanları zan altında bırakıyorlar. Yalandan medet umarak bazı iddiaları tekrar tekrar yazıyorlar. Karşılık verince de elinden oyuncağı alınmış yaramaz çocuklar gibi mızıkçılık yapıyorlar. Bu böyle devam edebilir mi? Buna ne gazetecilik ahlakı müsaade eder ne kamu vicdanı...

KENDİNİ YENİLEYEMEYENLER, SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ GAZETECİLİĞİ YAPANLAR:

Soğuk savaş döneminde gazetecilik iki maksat için yapılırdı: Kendi militanlarının eylemlerini devam ettirmek ve karşıt görüşteki kişileri düşman sayıp onlara sürekli hücum etmek. Buna bir de derin devletin emrine amade olmayı eklemek lazım belki de. Soğuk savaş çoktan bitti, lakin bu ülkenin bazı eski tüfekleri aynı metotta ısrar ediyor; tıpkı cuntacılık yaparak ülkeyi ele geçirmek için güya devrim yapmak fikrinde ısrar ettikleri gibi... Oysa çağdaş gazetecilik eski püskü ne varsa hepsini sildi süpürdü attı. Bu saatten sonra grupçuluk, mezhepçilik, cemaatçilik, aşiretçilik, ırkçılık yaparak ne beyin yıkamak mümkün ne de 'öteki' üzerinden düşmanlık aşılayarak kendine bir avantaj sağlamak ve değer biçmek mümkün. Tek çare var: Herkesin birbirine saygı duyması, hayatı paylaşması. Diyalogdan kim zarar görmüş? Efendilikten, kibarlıktan, hakperestlikten hiç kötülük sadır olmuş mu? Toplum beyhude kavgalar istemiyor artık. Haklı da! Canı yandı, bölündü parçalandı; ne geçti eline? Sağcı-solcu, Alevi-Sünni, laik-antilaik, dinci-dinsiz.. Herkesin konumuna saygı duymak kadar çağdaş ve demokratik bir yol varken haber ve yorumlarla taciz ateşi açmak kime yarar sağlayabilir ki?!

GAZETECİLİĞİ TEKEBBÜRLE YAPANLAR:

Gazetecilik güzel, faydalı bir meslek bunda şüphe yok. Haber gibi kutsal bir emaneti taşıyorsunuz omuzlarınızda. Araştırıyorsunuz, öğreniyorsunuz; sonra da bunu halkla paylaşıyorsunuz. Bir bakıma halka doğrudan hizmet ediyorsunuz. Hal böyleyken kâh çalıştığınız gazetenin marka değeriyle tekebbür yapıyorsunuz kâh o markanın size verdiği kimlikle. Oysa o gazete markaları halkın teveccühüyle oluşmuştur. Sizin yazınız da o markanın altında bir değer kazanmaktadır. Kerameti kendinden menkul bazı kibir abidelerinin yazarlığı bıraktıktan sonra nasıl bir düşüş yaşadığı yüzlerce örnekle sabittir. Buna rağmen bazı yazarların ve yöneticilerin kendini dev aynasında görmesi; hatta kendilerine 'Tanrı yazar' gibi bir muamele yapması herkesin malumu. Güneşi arkasına alıp, uzayan gölgesine secde eden hiçbir kişi hayatın manasına da vâkıf olamaz; temiz kalplerde iz de bırakamaz. 'Birey olmak' Firavun olmak anlamına gelmez; tam aksine kendini bilmek, haddini bilmektir. Bu gerçeği içine sindirmeden gazetecilik yapanları zor günler bekliyor; çünkü sihirbazların hokus pokusları Firavunları bile tatmin etmiyor artık; kitleleri nasıl tatmin etsin!?

GAZETECİLİK MESLEĞİNİ "BUSINESSMAN" OLARAK İCRA EDENLER:

Gazetecilerden bazıları bir eli yağda bir eli balda yaşıyorsa, küplerini doldurmuşsa, habercilik gibi kutsal bir vazifeyi pazarlama ve satış taktiklerine feda edecek hale gelmişse vs. gazete(ci)lere güven kalmaz. Biz gazeteciler işadamı değiliz; gazeteler de iş kotarmak için kullanılan bir silah değil. Gazetecilik yaparken büyük paralar kazananlar, transfer ücreti alanlar, han-hamam sahibi olanlar, o noktadan sonra gazetelerine (hatta patronlarına) verecekleri zararı da umursamaz. Nasıl olsa ununu elemiş eleğini asmıştır. Yazdıklarıyla toplumda kutuplaşmalara yol açsalar bile kendini "businessman"(işadamı) olarak görenler aldırış etmez. Yatlarına katlarına zarar gelemediğine göre, servetlerine servet eklendiğine göre, o piyasadan bu piyasaya çekirge rolleri sürdüğüne göre toplumdaki çatlamaların ne önemi olabilir ki(!) Bu maceracı yolun da sonuna gelinmiştir aslında. Toplum, ticarî ilişkiler ağında kararsız kalmış gazeteciler değil; gücünü halktan alan ve sosyal sorumluluk duygusuyla dopdolu yaşayan medya mensupları talep ediyor; edecek de. Çünkü aradaki güven ancak bu şekilde temin edilebilecek...

ZAMAN