Tartışalım güzelleşelim...

Ahmet Kekeç

Ekrem Dumanlı’ya teşekkür ederim. ‘Ben yazmıştım’ demek şık olmayacağı için susmuş, medyadaki en doğrucu adammış ‘gibi yapan’ ve maalesef bunu yediren Ertuğrul Özkök’ün eleştirilerini sineye çekmiştim.

Dumanlı hatırlattığına göre açıkça beyan edebilirim.

Evet, ben yazmıştım.

Başbakan’ın tutumunun yanlış olduğunu söylemiştim.

Ertuğrul Özkök, güya ‘kapı dışarı edilme korkusu’ taşıyan ama kendisine benzemeyenlere kapıyı göstermekten imtina etmeyen Bekir Efendi için bir şey yazdı mı, hatırlamıyorum.

Şunu diyebilirdi: ‘Bekirciğim, Başbakan’ın lafı yüzünden kıyameti koparıyorsun ama sen de vaktiyle bunları deveye bindirip Suudi Arabistan’a göndermekten bahseden yazılar yazmışsın. Bu ne çelişki... Hatta, bu ne terbiyesizlik!’

Özkök, kendi tavsifiyle ‘biat medyası’nın her şeyi açık açık yazamadığını iddia ediyor.

Müddei sıfatının rahatlığını kullandığına göre, her şeyi iddia edebilir.

Ediyor da nitekim.

Mesela, her tarafından ‘kurnazlık’ akan bir yazısında, birtakım isimleri ( Murat Belge’yi, Taha Akyol’u, Ahmet İnsel’i) işaret ederek, ‘Acaba artık ruhumuzu daraltan cemaat evlerinden özgürlüğe kaçış dönemi mi başlıyor?’ tespitinde bulunmuştu.

Bu isimler, yazdıklarıyla ve tavırlarıyla, hem aydın olmanın, hem de bağımsız ve demokrat davranabilmenin sorumluluğunu yerine getiriyorlarmış.

Murat Belge de haklı olarak sormuştu: ‘Hangi evdi benim kaldığım bu cemaat evi? Adresini vermesi mümkün mü acaba?’

Sanki Belge ve benzerlerinde ‘ideolojik bağnazlıktan kaçış’ yeni ve güncel bir davranışmış gibi...

Sanki bu isimler, Ertuğrul Özkök’ün durum saptamasından önce ‘aydın olmanın sorumluluğunu’ yerine getirmiyorlarmış gibi...

Şimdi de, ‘biat medyası’ üzerinden çeşitlemeler yapıyor.

Biat medyası, Bekir Coşkun’a yapılanlar konusunda suskunmuş.

İyi ki ‘merkez medya’ varmış. Bu yolla bazı gerçekleri öğreniyormuşuz. Çünkü merkez medya çalışanları ‘biat’ değil, ‘eleştiri’ kültürüyle büyümüşler.

Bakalım öyle miymiş?

Bakalım ‘biatlı’ olmakla suçlananlar mı, yoksa ‘eleştiri kültürü’yle büyüdüğünü iddia edenler mi otoriteye karşı daha bağımsızmış?

Hatırlarsanız, ‘eleştiri kültürü’yle büyüyen Özkök, ‘Hoop, siz de kim oluyorsunuz? Biz eleştiri kültürüyle büyüdük, böyle uyduruk şeyleri yayınlamayız’ dememiş, bir generalin gönderdiği ‘andıç belgesi’ni manşetten yayınlamıştı.

Belgenin yayımını müteakip, aralarında Cengiz Çandar ve Mehmet Ali Birand’ın da bulunduğu bir dizi gazetecinin işine son verilmiş, insan hakları savunucusu Akın Birdal’ın üzerine iki şarjör mermi boşaltılmıştı.

Eleştiri kültürünü önceleyen Hürriyet’in başyazarı Oktay Ekşi de, ‘Alçakları tanıyalım’ başlıklı bir yazı yazarak, yani mağdurları döverek, eleştiri kültürüne katkıda bulunmuştu.

Hadi o zamanlar öyleydi diyelim.

Eleştiri kültürüyle büyüyen Hürriyet, POAŞ konusuna da girmedi.

TCK’yla, TMK’yla ilgili tek satır yazmadı.

Karısını pataklayan milletvekiline karşı sergilediği celadetli tavrı, okul önlerinde öğrenci joplatan üniformalılardan esirgedi.

Demokratik normale müdahale etmeyi alışkanlık haline getirmiş memurin takımıyla ilgili tek itiraz cümlesi geliştiremedi.

Kendisini ‘yasama organı’ yerine koyup yerleşik kural ihdas eden ihtisas mahkemesine toz kondurmadı.

Buna mukabil, bazı hortumcuları, bazı darbecileri, bazı kriz tacirlerini ihtimamla korudu.

İyi ki ‘eleştiri kültürü’yle büyümüşler.

Maazallah, bir de ‘çevre medya’ gibi ‘biatlı’ olsalarmış...

İsterseniz bir ara da şu ‘cemaat evi’ metaforunu tartışalım. ‘Ruhumuzu daraltan cemaat evlerinden özgürlüğe kaçan’ bazı gazetecilerin şimdilerde kimlerin önünde el pençe divan durduklarını, hangi karargaha biatlı olduklarını...

Tartışalım, güzelleşelim...

Star