‘Tarih Diye Bildiğimiz Yanlışlar’mı Dediniz

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Tarihî hadiseleri halkın dikkatini çekebilmek için anlatanın mizacına veya dinleyenin ilgi alanına uygun olarak  magazinleştirmek, sulandırmak ya da bir masallaştırmak, bazı konuların daha bir anlaşılmaz hale gelmesine de zemin hazırlayabiliyor.

Tarihçi İlber Ortaylı‘nın, ‘tarih diye bildiğimiz yanlışlar’ başlıklı bir sohbeti olmuş Boğaziçi Üni. öğrenci ve mezunlarına..

Bu sohbet esnasında demiş ki Ortaylı, yazarı da olduğu Hürriyet gazetesinin 12 Kasım tarihli sayısında yazıldığına göre:

- ‘12 Adalar‘ Lozan’da verildi deniliyor. Saçma, daha evvel verildi. Çok sevdiğimiz bir Padişah devrinde donanmanın çökmesi nedeni ile verildi.'

***

Bu söz ne kadar doğru?

Çok uzağa değil, henüz 100 yüzyıl öncesine bakalım.. Başta Rodos olmak üzere 12 Adalar’ın yönetimi, 1912 tarihinde, İtalya ile Osmanlı Devleti arasında cereyan eden Trablusgarb Savaşı’ndan, Osmanlı, Balkan Savaşı’nda cephelerdeki durum kötüleşince İtalya ile savaşı durdurarak barış yapmak kararı alarak çekildi ve sonra 18 Ekim 1912’de Lousanne (Lozan)'ın Uşi semtinde imzalandığı için o isimle anılan Uşi Anlaşması'yla İtalya’ya bırakıldı. Asıl statü ise Balkan Savaşı’ndan sonraki duruma göre şekillenecekti.

Osmanlı, Balkan Savaşı’ndan ağır yenilgilerle çıkınca, İtalya fiilî durumunu daha da güçlendirdi.

***

1919-1922 yılları arasında Yunanistan’la yapılan ve İzmir'in kurtarılmasından sonra ise, Mudanya’da (Yunanistan‘ın katılmadığı), İngiltere, Fransa ve İtalya ile Ankara Hükûmeti arasında imzalanan ‘Ateş-kes Anlaşması'nda, Çanakkale Boğazı‘nın girişinde yer alan Gökçeada (İmroz) ve Bozcaada dışındaki adalar İtalya'ya bırakıldı. (Sevr Andlaşması’nda da Oniki Adalar İtalya’ya bırakılmıştı, ama, o andlaşma Sultan Vahdeddin tarafından imzalanmadığı için, tamamlanmamış, hukuken uygulamaya konulamamıştı).

Rodos ve diğer 12 Ada, İkinci Dünya Savaşı sonuna doğru, İtalya’nın da kesin yenilgisiyle Müttefikler'in eline geçince ise..

12 Adalar’ın statüsünün de belirleneceği Paris Barış Konferansı'na Türkiye de resmen davet edildiği halde, İsmet İnönü, ‘savaşa girmeyen Türkiye'nin savaş sonunda herhangi bir çıkar peşinde koşuyor durumuna düşmemesi için, sözkonusu konferansa katılmama' yönünde bir karar alınca, 12 Ada da silahlandırılmamak şartıyla Yunanistan’a bırakıldı.

Mes’ele bundan ibaret..

Bu bilgileri, tarihçi Ortaylı‘nın sözleri ile karşılaştırınca ortaya çıkan çelişkiyi nasıl izah etmeli? Bu bilgiler mi yanlıştır, Ortaylı’nın söyledikleri mi?

***

Ayrıca, Ortaylı’nın‚ ‘Bu adaların, çok sevdiğimiz bir padişah devrinde' kaybedildiği' şeklindeki ifadesiyle işaret edilen Padişah kimdir?

2. Abdulhamiddeğil.. Çünkü 1909’da tahttan indilmişti.. Sultan Reşad ve Vahdeddin zamanlarına da yukarıda işaret edildi.. Ve, onların çok sevildiği?

M. Kemal ve İsmet Paşa’ların döneminin de özel şartları vardı denilirse, o ayrı; ama, tarihi böylesine muğlaklaştırmakla, birilerini temize çıkarmak hedefi güdülmüyor mu?

***

Ortaylı ayrıca sözkonusu sohbetinde, ‘-Musul’u vermedik, çünkü bizim elimizde değildi. …Kimse, olmayan tarihleri yazmaya kalkmasın. (…) Tarih üzerindeki değerlendirmelerde çok dikkatli olmalı..' demiş..

Doğru; Musul artık bizim elimizde değildi.. Çünkü, başta Bağdad olmak üzere Irak coğrafyası, büyük çapta İngiltere işgaline geçmişti. Ama, o coğrafya, asırlarca Osmanlı'nın elinde değil miydi? Üstelik, Lozan'da anlaşma sağlanamayınca, sadece Musul şehri değil, taa Kerkük, Erbil ve Süleymaniye‘ye kadar uzanan Musul Eyaleti mes‘elesinin halli sonraya bırakılıp, sonra da, Ankara Hükûmeti bir takım tehdidler yüzünden, bütün bir Musul Eyaleti üzerindeki haklarından da vazgeçmemiş miydi?

Bu durumda Ortaylı, kendisinden aktarılanlar doğru ise dönemin Hariciye Vekili Tevfik Rüşdi Bey’in 1926'da Meclis Meclis zabıtlarında da yer alan ‘Sulh için fedakârlıkta bulunduk, vazgeçtik..' İsmet Paşa’nın hâtırâtında anlattıklarının doğruyu yansıtmadığını ortaya koymalı değil midir?