Taraf ve cepten yemek

Özlem Albayrak

Bundan yaklaşık 1 yıl önce, Ahmet Altan'ın opera gibi kamunun kullanımına açık bazı sosyal alanlara mescit yapılmasıyla ilgili eleştirisi; bana artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, bazı liberallerle İslamcılar arasına bir hayaletin girdiği ve bu hayaletin başının operada ortaya çıktığını düşündürtmüştü.

Bu durum, iki kesim arasındaki gönül bağının ve yol arkadaşlığının kopma noktasına geldiğinin ilk belirtisiydi. Bunu yazmıştım da…

Gerçekten de hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

Taraf hep savruldu, çalkalandı, yalpaladı. Taraf gazeteciliğini önemseyenler üzülerek, darbeseviciler zevkten dört köşe manzarayı izledi.

Taraf'ın efsane gibi başladığı serüvenini nasıl da kötü bir performansla sürdürdüğünü üzülerek izleyenlerdenim ben de. Ve görüyorum, kurulduğu dönemden yakın bir zamana dek demokrat, açıksözlü, eleştiride muzip ve her türlü vesayetin karşısında delikanlıca duran Taraf efsanesi, mutsuz sona doğru hızla ilerliyor.

Daha önce de yazdım, Taraf olmasaydı, darbelerin kötü bir şey olduğu bu denli net bir biçimde içselleştirilebilir miydi, demokrasiye inanç bu denli kavi tutulabilir miydi, vesayet rejiminin ne menem bir bela olduğuna bu ölçüde uyanılabilir miydi, emin değilim.

Ama son zamanlarda içinde olup bitenlerin bir soap opera gibi izlendiği Taraf, uzun süredir cepten yiyor.

Bu cepten yeme işi o raddeye geldi ki; çok kısa bir zaman önce yayın yönetmeni koltuğuna oturan Oral Çalışlar, patronajın yazı işlerinde kendisini atlayarak yaptığı operasyonlar karşısında istifa etmek zorunda kaldı.

20'nin üstünde yazarın ortak bildirisi durumu değiştirmediği gibi, patronajın Markar Esayan'ın işine son vermesi şeklindeki yeni bir müdahalesiyle karşılık gördü. Bu durum karşısında yazarların pek çoğu istifayı tercih etti.

Taraf'ın yani yayın yönetmeni artık Neşe Düzel. Giden yazarların ardından yeni transferler gerçekleştirilmeye ve Türkiye'nin basın tarihinde bir kilometre taşı olarak anılmayı hak eden gazetenin eski imajının altını dolduracak yeni hamleler yapılmaya çalışılıyor.

Taraf'ta suların durulup durulmayacağı hakkında ise, hiçbir fikrim yok. Ama bugün Taraf da dahil olmak üzere, bütün yayın kuruluşları için geçerli olabilecek bir varoluşsal ölçütü arıyorsak, o ölçütün barış taraftarı olmak olduğunu biliyorum.

Zira, barış fikrinin demokrasinin önünde bir engel olduğuna ikna edilecek bir Türkiye yok. Bundan 10 yıl önce bütün Türkiye, vesayetin memleketi iliklerine dek sömürdüğüne ikna edilebilirdi, çünkü bu iliklerimize kadar işlemiş, elle tutulabilir, gözle görülebilir hale gelmiş bir gerçeklikti.

Ancak bugün 'barışı bir kenara bırakın, demokrasi barıştan önce gelir' cümlesine alıcı bulamazsınız. Bunu söylemeye kalkıştığınızda, hükümete yönelik kin ve hesaplarınızın gazeteciliğinize galebe çaldığı düşünülür.

Ayrıca şurası da izhara muhtaç: Hükümete, özelde Başbakan'a yönelik kin ve nefretin, 30 yıllık kanın durma noktasına gelmesine bile sevinemeyecek, sevinmeyi bırakın bu sürecin önüne geçmeye çalışacak kadar büyük olmasının sebebi nedir?

Nedir yani? Ulusalcılar gibi 'ideolojik' kaygılar mı elinizi tutmaktadır, yaksa bir zamanlar anaakım medyanın öne sürdüğü 'yaşam tarzı' gerekçesi midir haksızlık etme pahasına vandal bir muhalefeti sürdürmek? Bunun açıklanması gerekir.

Hazıra dağ dayanmaz, denir. Taraf haksızca hükümete ve barışa saldırmaya devam edecekse, oradaki karar verici arkadaşlar cepten yedikleri efsanenin yakın bir zamanda mutlaka biteceğine emin olabilir…

YENİ ŞAFAK