Taciz ve mütecaviz

Bir internet sitesi 'bu haberi dinci medyada okuyamazsınız' ekiyle verdi haberi. Daha sonra 'AK Partililerin en çok okuduğu bilmem kaçıncı yazar' lansmanı ile geçti adı. 14 yaşındaki bir kıza cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla aynı cümlede.

Hüseyin Üzmez'in yuvarlandığı ya da tercih ettiği ilişki ağı bir hayli acıklı görünüyor; ilerleyen yaşla akamete uğraması makul sayılan kimi ihtirasların azalmayıp arttığı ve en olmayacak yerden hortladığı bir felaket senaryosuna eşlik ediyor yüzü. İşlediği iddia edilen suçu işlemiş olduğunu düşünmek bile istemiyorum. Hayranı olduğumdan değil. Bu yaşta bir adamın bunları yapmamış olduğu bir dünyayı dilediğim için. 14 yaşındaki B.Ç. için; 'çok şükür o çirkin yaklaşıma maruz kalmamış' diyebilmek için. Bir kurguya, bir düzmeceye bulaşmış olmayı atlatabilir insan, tacizi atlatamayabilir.

Doğrusu benim 'İslamcı yazardı, bizi rezil etti' gibi sızlanmalarla ve yuhlamalarla işim yok. Çünkü mesele ne olursa olsun, 'köşe yazarı' kavramı etrafında oluşturulan sentetik şayialara baştan beri itibar etmişliğim yok. Çünkü medyatik sürecin bir ürünü olarak 'köşe yazarı', pohpohlanmalarla, okurlar tarafından sürekli şişirilen ve azdırılan bir 'nefs'le, ilkel güdü ve korkularla sürekli tetiklenen bir duygusal repertuar ile baş etmek zorunda olan acınası bir yaratıktır gerçekte. Hangi kesimden, klandan, cenahtan olursa olsun. Ancak büyük anlatılara, felsefi disiplinlere, inanç sistemlerine ilişkin bir tasavvuru taşıyanlar üzerinde, bir de yaşamını düşündükleriyle tartmak gibi bir baskı vardır. Kimi bünyeler bu baskıyı sağaltabilecek kişilik yapısına ve manevi donanıma sahiptir, kimisi değildir ve bu durum çeşitli sapma/suçların içine düşme ihtimalini azaltmak bir yana artırabilir bile.

Köşe yazarı mürşid değildir, kanaat önderi de değildir. Kanaat serdeden ile kanaat önderi arasındaki en önemli fark ikincisinin, ortaya koyduğu gündelik yaşam pratiği ile de etrafında sürükleyici bir ilgi tahakkuk ettirmiş olmasıdır. Kanaat önderi köşe yazabilir, fakat yazı yazan her tok sesli erkeğe kanaat önderi denemez; çok okunuyor olsa bile.

Hüseyin Üzmez, okunan bir köşe yazarıydı. Bunun dışında karakteri, kişiliği zaman zaman sorgulanan, açıklamaktan çekinmediği aşırılıkları şimdi aleyhine delil olarak kullanılan; 'sıradan ve herhangi bir adam', 'bir günahkâr', 'bir düşkün' olma hakkını talep edercesine konuşan, açılıp saçılan bir adam. Fakat medya ona kendi benzerlerine yaptığı muameleyi yapmıyor. Çünkü kimin yazar olduğuna, kimin olmadığına o medya karar veriyor. Hem bunu yaparsa 'meslek hastalığıdır, itinayla örtülür, haber değeri olan her vukuat bir telefonla çözülür' kredisinden fayda tahsis etmesi gerekir ve fakat bulduğu hırpalama fırsatını köpürtmeden kaçıracak değildir şimdi. O yüzden, açıktan delinin tekiyim, bu davanın iti bile olamam gibi ifadeleri bulunan; 'evet âşık oldum, Kuğulu Park'ta duygusal yakınlaşmamız oldu, cehennemde de yanardım' gibi deli deli itirafları bulunan bu adamı 'İslami kesimi temsil eden' zatı muhterem sıfatıyla donatıyor. Birilerini temsil ettiği varsayılmalı ki temsil olunana hesap sormak mümkün olabilsin... 'AK Partililerin en çok okuduğu yazarlardan' ibaresinin söz konusu haberle birlikte geçmesi yeterince manidar değil mi? İddialar doğru bile olsa, her gazetede yazabileceğini beyan etmiş bir adamı sırf muhafazakâr bir gazetede yazıyor diye, geniş bir camiadan hesap sorma aracı haline getirmek adil mi?

Gün boyu ısrarla aranan ve olay hakkında konuşmaya ikna edilen 'diğer İslamcı yazarlar'ın görüşlerini, sırf 'umarız gerçek değildir' dediler diye, 'İslamcı yazarlardan tecavüz bahaneleri' gibi korkunç bir başlık altında sunabilme 'becerisi' var bir de. (Hürriyet, 29.4.2008) 'Olay pedofilidir', 'gerçek buysa kendisini asla savunmayız' gibi cümlelere rağmen hem de.

Ve biliyoruz ki 'Hz. Muhammed ile evlendiğinde Hz. Aişe'nin yaşı kaçtı?' mevzuu da bu mütecavizlikten payını almak üzere uslu uslu sırasını bekliyor... Amaç hem üzüm yiyeyim, hem bağcıyı döveyim, hem şarap içeyim öyle değil mi?

Zaman gazetesi