Tabanlar serbest bırakılsa...

Ahmet Taşgetiren

Şöyle bir ihtimali düşünelim:

Halk oylamasında siyasi partilerin tabanları serbest bırakılsa, acaba sonuç ne olurdu?

Bu sorunun cevabı sanırım zor değil:

Evet, cevap büyük ihtimal, anayasa değişikliğinin kahir ekseriyetle onaylanması olurdu:

"Hayır" da çıkardı tabii. Ama "hayır"ın oranı, ideolojik anlamda AK Parti karşıtlarıyla sınırlı kalırdı.

MHP tabanının çok büyük kısmı "evet" oyu verirdi.  BDP tabanı dahil, Kürt oylarının büyük kısmı "evet"ten yana olurdu.

Ve CHP tabanı...

Bilinçli ideolojik karşıtlar hariç, büyük oranda "evet" verilirdi.

Çok net bir gerçek şu:

Parti yönetimleri kendi tabanlarını "hayır" veya "boykot" istikametinde zorluyor! Evet, zor-lu-yor.

Zorluyor ama buna rağmen "hayır"da tutmakta zor-la-nı-yor-lar. 

Zorlanıyor hatta ya ciddi taban kaymaları olur da, üç partinin muhalefetine rağmen "evet" oyu yüksek çıkarsa diye içten içe bir panik yaşıyorlar.

Kılıçdaroğlu başta olmak üzere, parti tabanını "hayır"a zorlayan MHP üst kadrosu da, Kürtler'i "boykot"a zorlayan  BDP yönetimleri de muhtemel bir bozgunla karşı karşıya kalma endişesi içinde görünüyorlar.

Anayasa değişikliğinden başka her şeyi gündeme getiriyor ve zoraki AK Parti karşıtlığı üretmeye çalışıyorlar.

Ama bunu yaparken seçmen zihnini de rasyonalite-makuliyet sınırları dışına sürüklemeye  zorladıkları için, tepki de doğuyor.

Akıl dışılığa isyan edip "evet" oyu vereceğini açıklayanlar çıkıyor.

Akıl dışılığa isyan edip, "boykot" kararına karşı tepki gösterenler oluyor.

Eşref Erdem gibi, 37 yıldır CHP bünyesinde bulunan, genel başkan yardımcılığına kadar uzanan bir sima, "evet" oyu vereceğini açıkladığı için, partiden ihraç talebiyle disiplin kuruluna veriliyor ve Erdem, ipini kendi kesip istifa kararını açıklıyor.

Doç. Dr. Vedat Bilgin gibi, MHP'nin ideologu seviyesindeki bir bilim adamı, "hayır" kampanyasına itiraz ettiği için, genel başkan danışmanlığından ayrılmak zorunda kalıyor.

Kürt kamuoyunda, BDP'nin ve İmralı'nın boykot kararına karşı yoğun tepki var ve yapılan kamuoyu araştırmaları, BDP -PKK ortaklığının, öyle, kepenk kapatma eylemlerinde olduğu gibi bir alan kontrolü sağlayamayacağını ortaya koyuyor.

Soralım bakalım:

AK Parti tabanında "hayır" oyu vermek için harekete geçen bir tanınmış sima var mı?

Soralım bakalım:

AK Parti, herhangi bir üyesini, "hayır" oyu vereceği için cezalandırmak yolunu seçmiş mi?

Kamuoyu yoklamaları, en büyük kaymaların CHP, MHP, BDP tabanlarında, "evet" istikametinde olacağını gösteriyor.

Bu üç parti, bir bakıma makuliyet dışı bir kampanyaya yönelmekle kendi kendilerini büyük bir riskin içine sürüklemiş bulunuyorlar.

Üç parti birden, tabanlarına hem nasıl böyle "hayır"da bir araya gelebildiklerini anlatamıyorlar hem de üç parti birden mağlup olmayı nasıl anlatacaklarının kaygısı içindeler.

Birlikte görünmemek için çalışıyorlar, bu bir zaaf oluyor, birlikte görünmek zorunda kalıyorlar, bu bir zaaf oluyor.

İş her halükarda zor.

Bir oyun oynandı, halk oylamasında hükümete darbe vurup, seçimlerde de hezimete uğratma oyunuydu bu.

Ama şu an görünen kendi oyununa gelme riskinin kapıyı çalmaya başladığı gerçeğidir.

Kılıçdaroğlu'nun yürüttüğü kampanyanın "ucuzluğu"nu artık normalde solda görünen medya mensupları bile ifade etmek zorunda kalıyorlar.

Başbakan'ı "kalpazan"lıkla suçlamak seviyesinde bir üslup, ana muhalefet üslubu olursa, bunun varacağı yer herhalde çok seviyeli bir yer olmayacaktır.

Bahçeli'nin ses tonundaki cayırtı ve jestlerindeki kontrol dışılık ya da aşırı kurgulu ton, maalesef her türlü mesajın önüne geçiyor.

Halk oylaması tartışması, muhalefetin zorlama söylemleriyle maalesef anayasa dışında her türlü bayağı malzemeyi meydanlara sürdü, bu da siyasilerin birbirini aşındırmasından başka sonuç vermiyor.

Bir izlenimi aktararak yazıyı noktalayayım:

İyi ki seçimlerden önce bir referandum kampanyasında Kılıçdaroğlu sahneye çıktı. Toplum Kılıçdaroğlu'nun kapasitesine dair net bilgiler edindi. CHP'nin işi bundan sonra daha zor.

BUGÜN