Suruç’un Hesabını Kimden Nasıl Soruyorlar?

HAŞİM AY


Kobani ile sınırdaş olan Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde gerçekleşen ve onlarca gencin hayatına mal olan intihar saldırısı bir yönüyle ikinci bir Reyhanlı patlamasını, diğer bir yönüyle de 6-7 Ekim’de kamuoyunun tanık olduğu Vandallığı çağrıştırdı.

An itibariyle bilançosu 32 ölü ve 104 yaralı olarak açıklanan bu menfur saldırıyı tasvip etmek hiçbir şekilde mümkün değil. Bununla birlikte onlarca gencin yaşamına mal olan bu menfur olaydan hareketle birilerinin Ak Parti ve IŞİD isimleri üzerinden Müslümanları ve Suriye İslami direnişini açıkça hedef göstermesi, intikam naraları atmasını da görmezlikten gelecek değiliz!

Solun ajitasyona dayalı propaganda gücü ve bir süredir tedavülde olan algı operasyonları da tabiatıyla Suruç olayı üzerinden bir kez daha üzerimize boca edildi, ediliyor.

Daha önce de diğer birçok kez tanık olunduğu üzere yine Suruç olayı üzerinden de maktullerin ardından belirli kesimlerin başvurduğu ajitasyon ve uygulamaya soktukları algı operasyonları kamuoyunda birçok kesimde kendisine alıcı bulabildi. Olayın akabinde yakılan ağıtlarda “Kobani’nin yeniden inşası için” vurgusu da maktulleri ideolojik kimliklerinden ve mensup oldukları örgütlerin Suriye’de edindiği tutumdan bağımsız olarak masumlaştırmanın bir diğer versiyonu şeklinde öne çıktı, çıkıyor. Bilmeyen de bunların Kobani’ye inşaat örmeye gittiğini sanacak! Hâlbuki Türk-Kürt solunun belli aralıklarda Kobani’ye gruplar halinde genç gönderdiğini bilen biliyor. Ağırlıklı olarak 200 kişilik gruplar halinde gönderilen bu insanlardan ise bir kısmı YPG ve Esed saflarında eğitilip IŞİD ve Suriye direnişine karşı militan olarak bırakılıyor. Kendi deyimleriyle “yabancı savaşçı” sokmanın yollarından bir tanesi ise son olayda “tiyatro etkinliği”, “Rojavalı çocuklara oyuncak götürmek” olarak karşımıza çıkan türden masumane söylemler... Kaldı ki bunun bahaneden ibaret olduğunu intikam naraları atanların çelişik beyanları da, söz konusu oluşumun MLKP bağlantısı da ortaya koyuyor.

Suriye direnişinin düşmanları beklendiği üzere Suruç olayını da Suriye direnişine ve Ak Parti hükümetinin Suriye politikasına saldırının bir aracına dönüştürdüler. Mesela CHP’li Sezgin Tanrıkulu açık açık “AKP'nin ve MİT'in Suriye politikalarının sonucudur Suruç.” diyebiliyor! Bu cenahın saldırıya uğradığında, kayıplar verdiği zamanlarda bile çuvaldızı kendine batırdığı, bir miktar da olsa özeleştiriye gittiği görülmüş şey değil. Bu son olayda da böyle oldu. Diyalektik materyalist şemalar içerisinde yaptıkları tarih-toplum-sistem değerlendirmesinde total bir dogmatizmin en alasına saplananlar; kendilerini hakikatin merkezine oturtanlar; yukarıdan kibirli edalarla muhataplarına böcek gibi bakmaktan geri durmayanlar; tarihleri provokatörlükle meşhur olanlar; dar örgüt çıkarlarından başka hazret tanımayarak pragmatizmin dibine vuranlar şimdi kalkmış Suruç olayını saptırıyorlar! Oysa halkların kardeşliği adı altında kardeşliğin aleyhine her türlü kalleşliği yapan bunlar! Barış deyip savaş çığırtkanlığı yapanlar, demokrasi deyip despotluğun en alasını icra edenler de! Suruç faciası üzerinden Ak Parti’nin Suriye direnişinin lehine olan siyasetini teslim almaya çalışacaklarına dönüp kendi Esedseverliklerinin hesabını versinler! Esed aşkının kendilerini sözüm ona emperyalistlerle nasıl da yan yana getirdiğinin, dün ezilen halkların özgürlük mücadelesinde kayda değer yeri olan sol mücadelenin Suriye cephesinde nasıl da ezilen halkların kıyımcılığına dönüştüğünü muhasebe etseler ya! Ama yok, edemezler. Çünkü işlerine gelmiyor. Örgütünü bütün bir halka ve örgüt maslahatını da halkın çıkarlarına indirgeyen bir zihniyetten bunu beklemek de safdillik olur zaten. Ak Parti ve MİT’in Suriye politikası Suruç’un nedeni imiş! Peh peh peh! Esed-İran-Rusya katliam koalisyonuna tetikçilik yapmanın bedeli olabileceği seçeneğini ise düşünmekten dahi kaçar bunlar!

 “Ölümler üzerinden kimse siyaset yapmasın” söyleminin bizatihi sahipleri Suruç’taki ölümleri Suriye direnişi ve bu direnişe bir şekilde destek veren Ak Parti hükümetine karşı saldırının aracı kılmaya başladılar.

İçerisinde Kürt-Türk milliyetçilerinin, Kemalistlerin, sosyalistlerin, bir kısım liberalin, İran muhibbi İslamcıların da bulunduğu kişi-kesimler şimdilerde Suruç olayı üzerinden bir kez daha ağız birliğiyle Suriye direnişine düşmanlıklarını ortaya koymaya başladılar. Saldırı ve düşmanlığın kılıfı yine Ak Parti ve IŞİD oluyor. Suruç’ta ölen bedenler üzerinden Ak Parti, Suriye direnişi ve direnişe destek veren Türkiyeli Müslümanlar bir kez daha sigaya çekiliyor.

Kol kola girdikleri Esed’in kadın-çocuk demeden Suriye’de son 4 yılda kıydığı binlerce masumun kanına eli bulaşanlar Suruç’ta toprağa düşen 32 can üzerinden muhataplarını sigaya çekmeye yelteniyorlar. Esed’in yanında Suriye halkına karşı katliam saçanlar sanki kendileri değilmiş gibi muhataplarına “Suriye’de ne işiniz var!” diye efeleniyorlar! Türkiye’nin Esed karşıtı Suriye politikasına kafayı takıp “halkların kardeşliği” şarkısını söyleyenler, Suriye halkının aleyhine en alçakça kalleşliklerden geri durmuyorlar! Ak Parti’nin Suriyeli müslüman halkın lehine izlediği politikaya kafayı bozanlar ve “Ne işiniz var orada” diyenler aynı şeyi muhibbi oldukları İran’a, Rusya’ya, Çin’e ve kendi işbirlikçilerine söyleyemiyorlar!

Herkes kendi ölüsüne ağlıyor. Çelişkiler, tutarsızlıklar, vicdansızlıklar ortada uçuşuyor. Suruç saldırısını müteakip ortaya konan tepkilerde genel olarak sahiciliğin zerresi yok. MLKP’nin Suriye’de soyunduğu Esed tetikçiliği gözden kaçırılarak YPG-Şebbiha ve ABD ile kol kola IŞİD’e karşı girdiği savaş sonucunda neredeyse uluslararası kahraman şeklinde lanse edilmekte. Bu koroda kimler yok ki?! Ak Parti iktidarının birinci dönem dışişleri bakanı Yaşar Yakış’tan Gezi İmamı İhsan Eliaçık’a ve daha onlarcasına değin birçok kişinin de korodaki yerini alması çok garip. Mesela kamuoyunda “Gezi İmamı” diye ün salan bir zat açık açık Suruç’taki saldırının kurbanı insanlara “şehitlik” unvanını layık görmekte ve bu “kahramanlar”ımız için neden ulusal yas ilan edilmediğine hayıflanabilmekte!

Sivil-silahsız insanların her ne sebeple olursa olsun üstelik de böyle canice bir tarzda katledilmesinin savunulabilecek hiçbir yanı yok. Fail olarak adı geçen IŞİD örgütünün ise hiçbir şekilde İslam’a, Müslümanlara ve insanlığa hayrı olmadı, olmayacak. Bununla birlikte MLKP isimli örgütle irtibatlı bir oluşumun müntesibi insanların öldürülmesinden kalkarak “Türkiye’nin Suriye iç savaşına dahil olması bunun sebebidir” diyenlerin ve bu şekilde Suriye direnişine karşı tahammülsüzlüklerini ortaya serenlerin de inandırıcılıktan ve dürüstlükten alabildiğine uzak olduklarını görmek durumundayız. Halbuki kendi deyimleriyle “Suriye iç savaşı”na bu zevat da sonuna kadar dahil olmuş vaziyette değil mi? Her fırsatta Esed’le birlikte poz vermekten utanmayanlar, gidip Esed ve avenesine moral-destek konserleri verenler, Esed-İran-Rusya katliam koalisyonunun gözetimi altında Suriye’de direnişe karşı cephe açanlar ve son olarak da YPG-Şebbiha ve ABD ile kol kola girip IŞİD’le savaşanlar bunlar değil mi? Türkiye hükümetinin rolü mü “Suriye iç savaşı”nda daha aktif yoksa bunların mı?

Suruç’ta vahşice öldürülen insanlar için “Buna müstahaksınız!” diyecek halimiz yok! Ama bu olay üzerinden söz konusu kirli yapıların, İslam ve Suriye direnişine açıkça düşmanlık yapan zihniyet müntesiplerinin kalkıp bir de Suriye direnişi, bu direnişe bir şekilde destek olmaya çalışan kişi ve kesimleri sigaya çekmesine, uydurdukları yalan dolanlar temelinde ajitasyon yaparak Müslümanları hedef göstermesine şapka çıkaracak da değiliz. Henüz Gezi Provokasyonunun, 6-7 Ekim Vandallığının, Suriye’de girdikleri kirli ilişkilerin hesabını vermeyenlerin Rojava bağlamında takındıkları insancıl ve barışçıl maskenin zerre kadar inandırıcılığı yok! Suriye’de Esed’le ve emperyalistlerle kol kola İslami direniş güçlerine cephe açan MLKP ve YPG/PKK’ye bugüne kadar Türkiye ulusal sınırları içerisinde Müslümanlar tarafından yapılan bir tek saldırı dahi gösterilemez. Ama adı geçen ve onlarla ilişkili kesimler tarafından gerek Müslümanlara gerekse de kamu güvenliğine yönelik saldırıların haddi hesabı yok! Buna rağmen mağdurları oynamalarının inandırıcılığı olamaz! Her fırsatta türlü bahanelerle Suriye direnişinin destekçisi kesimlere kan kusan, intikam naraları atan, hesap sormaya kalkışanlar öncelikle dönüp kendilerine bakmalı ve hesap vermeliler! IŞİD’le giriştikleri kirli savaşta ise daha bu cepheyi açmadan önce açık hedefe dönüşeceklerini bilmiyor olamazlar. Dolayısıyla Suriye’de birbirine cephe açmış iki kirli yapının, IŞİD ve MLKP-PKK/YPG örgütlerinin fırsat bulduğu her zeminde birbirleri için açık hedef olacaklarını da baştan kabul etmiş olmaları lazım. Kalkıp bu dar çıkar çatışmalarını genelleştirerek kamuoyuna maletmenin alemi yok. Sonuçta siz de IŞİD de Esed’in yaktığı ateşten/ülkeden mal kaçırmaya soyunan hırsızdan farksızsınız. Bir yanda Suriye’deki yangını topyekûn söndürmeye çalışanlar var (Hem Esed’e hem de IŞİD’e karşı savaşan İslami direniş), beri yanda da yangın yerinden mal kaçırmaya soyunan hırsızlar var karşımızda (IŞİD, YPG/PKK – MLKP vd.) Bunların yangını bizatihi yakıp körükleyen aktörle (Esed-İran-Rusya) bir dertlerinin olmaması ise ustaca gözden kaçırılmaya çalışılan asıl çelişkidir.

Dolayısıyla hal bu iken kalkıp şimdi de Suruç’taki ölümler üzerinden kotardığınız yaygarının, döktüğünüz timsah gözyaşlarının, MLKP üyeleri için dilinize doladığınız “bebeklere oyuncak götürüyorlardı” ajitasyonunun inandırıcılığı yok. Mesele IŞİD ise o zaten Suriye’de masum insnalara her an kıyıyor. Ve şayet samimiyseniz önce binlerce insanın canına kıyan, her gün bilmem ne bombasını kadınların ve çocukların başına yağdıran Esed’le, İran’la, Rusya ile yani Suriye halkının celladı bilumum müttefikinizle girdiğiniz kirli çıkar ilişkilerinizi kesin. Biz de bir zamanlar bildiğimiz gibi sizi gerçekten “ezilen halkların müttefiki sosyalistler” kabul edelim ve insanlık düşmanı IŞİD ile savaşınıza inanalım!

Ama siz bayım, maalesef siz insanlıktan, merhametten, tutarlılıktan, sahicilikten, samimiyetten, vicdandan ve de dilinize doladığınız bilumum o büyülü değerlerden fersah fersah uzaksınız!

***

Suruç'taki olayı Ak Parti hükümetine fature eden bilumum sol çevreler müslümanları hedef göstermekte, intikam naraları atmakta. Sokaklara dökülüp meşru protesto sınırlarını fazlasıyla aşarak kendilerinden beklendiği üzere kelimenin en yalın anlamıyla tam bir tedhişçiliğe soyundular.

6-7 Ekim’de Kobani’nin hesabını Yasin Börü’lerden soranlar bu kez de daha çok İstanbul’da ellerindeki mavzerlerle sokağa inip dehşet saçtılar. Alibeyköy’de 2 İETT şoförünü rehin almakla, Adana’da müslüman esnafın işyerlerine saldırıp malları gaspetmekle, Diyarbakır’da tek suçu otobil taşıyan bir garibanın ekmek teknesi tırı yakmakla, birçok bölgede güvenlik güçlerine saldırıp çözüm sürecine kurşun sıkmakla ve daha onlarca icraatlarıyla “halkların kardeşliği” meşrebinin müntesipleri Suruç’un hesabını ne de güzel sordular!

Suruç olayını müteakip geçen 24 saatte memleketimde basına yansıyan “halkların kardeşliği” manzaralarından bir demet görüntü için tıklayınız >>>