Suriye’de Süveyda Olayları: Kavmiyetçilik, Çarpıtma ve Katliamın Gerçek Yüzü

Süveyda'da yaşanan olaylar çarpıtılarak manipüle edilirken arka planda neler yaşanmıştı?

HAKSÖZ-HABER

Suriye'de geçtiğimiz günlerde Dürziler, Bedeviler ve hükümet arasında gerilime yol açan, Siyonist çetenin de dahil olduğu bir süreç yaşanmış, ortaya çıkan şiddet eylemleri huzursuzluğa yol açmıştı.

Geçmişte olduğu gibi vakıaların çarpıtılarak haklı ve haksızın yer değiştirdiği anlatılar ne yazık ki bu hadisede de meydana geldi.

Muhammed Okçu, Haksöz okurları için süreci özetleyen bir yorum kaleme aldı.

---

Suriye’de Süveyda Olayları: Kavmiyetçilik, Çarpıtma ve Katliamın Gerçek Yüzü
 
15 yıllık Suriye süreci, Müslüman toplumlar için aslında sadece 15 yıldan ibaret olmadı. Yıllarca süren çatışmalar, kazanımlar ve kayıplar bugün durduğumuz noktayı belirlerken; aynı zamanda yaşanan hadiselerden çıkardığımız dersler ve saha temelli okuma çalışmaları bundan sonra da bizlere yol gösterecektir. Bu anlamda, Suriye sürecinde kimin nerede konumlandığı kadar, söylem ve eylem gücünü zorla gasp eden birtakım oluşumların eylemleri de incelenmeye ve dikkate değerdir. 

Özellikle son yaşanan Süveyda hadisesi, bizler için tarih tekerrürünün bir delili olurken, aynı zamanda sığ kavmiyetçilik ve birtakım beşeri ideolojilerin cenderesinden kurtulamayanların gerçek kimliğini bir kez daha gösterdi. Daha önce Lazkiye olayları üzerinden Suriye’de etnik temizlik/mezhepçi saldırılar olduğunu iddia eden kesimler, ne hikmetse yine ortalığa dökülerek hezeyanlarına yenilerini eklemeye, yalan ve iftira ile direnişi itibarsızlaştırmaya çalışmıştır. Bir terbiye yöntemi olarak kullandığı şiddeti muhalifine yapıştırma çabası içerisinde olan bu gruplar, üstüne üstlük utanmadan bu yakıştırmaları dedikodu aracına dönen gazete ve sayfalarında da yayımlamıştır. Yıllardır lokal olarak kurdukları totaliter yönetimler ve despotik birtakım uygulamalar ile kamuoyunu ve medyayı yönlendirmeye çalışan bu gruplar, her fırsatta başvurduğu şiddet eylemlerinin üstünü örtmek veya muhalifine (söylem üstünlüğünde) mevzi kaybettirmek için iftiralarına yenilerini eklerken, despot anlayışlarının dışavurumu olarak saldırılarına da devam etmiştir.

Özellikle Süveyda’da yaşanan hadiseleri çarpıtma arayışında olan bu gruplar, Kobani söylemi üzerinden düzenledikleri katliamlara da yenisini eklemiştir. Yıllardır herkesin ağzında slogana dönüşen 6-8 Ekim hadiselerinin sadece meşruiyetini sağlama girişimi/söylem üstünlüğü olarak kullanılması, hakikatleri örtmekle beraber yıllardır süregelen katliamları da sloganlaştırarak değersizleştirmektedir. Kavmiyetçi cahiliye ile kirlenen bazı odakların provokasyon ve saldırıları sonucu gerçekleşen ölümler sadece birer terör eylemi olarak değerlendirilmemelidir. Bilakis vahşi ve muhalifine hayat hakkı tanımayan bir karakterin dışavurumu olarak okunmalı ve bu anlayış, başta medyada olmak üzere her alanda mahkûm edilmelidir. 

Bu anlamda, provokasyon ve hezeyanların daha net anlaşılabilmesi için Süveyda olaylarının da analizi gerekmektedir. Süveyda’da yaşanan hadiseler, bizlere sığ kalıplara sıkıştırılmaya çalışılan toplulukların yeri geldiğinde ne kadar vahşileşebileceğini göstermiş oldu. Yıllardır elindeki silahlı güçlerle bölgede tahakküm kuran Hikmet el-Hicri, bölgede yaşanan gelişmeler sonrası elindeki orantısız gücün alınacağı endişesiyle Dürzi toplumu dâhil olmak üzere birçok yapıya yönelik saldırılarını artırdı. Bu noktada, Şeyh el-Kareme Güçleri lideri olan ve Dürzi toplumu ile Şam arasında köprü olmaya çalışan Leys el-Belus’un geçtiğimiz mayıs ayında ve daha önce defalarca uğradığı suikastlar da dikkate değerdir. El-Hicri’nin saldırıları sadece Dürzi toplumundaki muhalifleri ile sınırlı kalmayarak bölgede bulunan diğer gruplara da sıçrayınca kaçınılmaz olarak bir çatışma ortamına dönüştü. Özellikle mayıs ayında Şam ve Dürzi toplumu arasında sağlanan mutabakattan sonra El-Hicri’ye bağlı çetelerin Bedeviler üzerinde kurmaya çalıştığı tahakküm boyutunun artması, olayları karşılıklı adam kaçırma, kontrol noktaları kurarak yıldırma ve çatışma eylemlerine dönüştürdü.

En son kurulan bir kontrol noktasında Dürzi bir iş adamının alıkonulması, bardağı taşıran son damla oldu. Kısa sürede bölgede bulunan Bedeviler ve Hikmet el-Hicri’ye bağlı çeteler arasındaki çatışmalar büyüyerek bir krize dönüştü. Bu noktada, gerek Bedevilerin bıyık kesme üzerinden çekilen görüntüleri kabul edilemez; ancak bununla beraber El-Hicri çetelerinin sivillere dönük katliam ve zorla tehcir eylemleri de eleştirilmeli, tek taraf mahkûm edilmekten kaçınılmalıdır. Bir tarafta bir bıyık kesme görüntüsü üzerinden tartışmalar yapılırken öte taraftan çok daha büyük bir zulüm görmezden gelinmemelidir.

Yaşanan hadiselerden sonra doğal olarak Suriye ordusu sürece dâhil olarak çatışmaları bitirme yönünde müdahale etti. Ancak bu noktada iyice raydan çıkan Hicri güçleri, Süveyda’ya gelen birliklere pusu kurarak çok sayıda ordu mensubunun şehadetine sebep oldu. Hâliyle El-Hicri ve Bedeviler arasında başlayan çatışmalar, kısa sürede ordu ve çeteler arasındaki çatışmalar hâlini aldı. Başta İsrail’in düzenlediği saldırılar ve Hicri milislerinin “olayları çözeceğiz” vaadi, ordunun bölgeden çekilmesine sebep olsa da olaylar durulmak bir yana, daha da kızışmıştı. Hicri çeteleri, bölgede bulunan Bedevilere dönük saldırılarını artırmış ve kendisine muhalif olan Dürzileri de bu potaya eklemiştir. Bu noktada şunu söylemekte yarar var: Hicri çetelerinin hastanede onlarca sivili katletmesi de dâhil olmak üzere katliamları, videolar ve bölgede bulunan vatandaşların aktarımı ile belgelendi. Yaşanan hadiseler üzerine bölgede bulunan aşiretler, olaylara müdahale etmek ve Hicri çetelerine karşı sivilleri korumak amacıyla bölgeye hareket etti ve bununla beraber çatışmalar şiddetini artırdı. Bu sırada Hicri milislerinin ihlalleri de artarak daha vahşi bir hâle büründü. Sokak ortasında kadın, çocuk ayırt etmeden sivillere yönelik pervasız saldırılar düzenleyen çeteler, ele geçirdikleri aşiret milislerinin kafasını kestiği görüntüleri ve öldürdükleri insanların cesetlerini yaktıkları görüntüleri dahi yayımlamaktan çekinmediler. 

Elbette olaylar sadece Süveyda ile sınırlı değil. Kavmiyetçiliği adeta din hâline getiren odaklar, provokasyon ve saldırılarına kaldığı yerden devam ettiler. Kimi Hicri çetelerinin işlediği suçları hükümetin üzerine yıkma derdindeyken, kimi bölgeden zorla tehcir edilen Bedevi sivillerin yanlarına aldığı eşyalar üzerinden bir barbarlık ve yağma hikâyesi kurguladı. Bir din hâline getirdikleri çarpık ideolojileri arkasına aldığı medya gücü ile topluma dayatan bu şebeke, olayları sadece bununla sınırlı tutmayarak saldırılarını artırdı. Kimi medya üzerinden itibar operasyonlarını sürdürürken, kimi bununla yetinmeyip Filistin ve Suriye’ye yönelik İsrail saldırılarını kınamak için barışçıl eylem düzenleyen aktivistlere saldırdı. Öyle ki bu saldırılar sonucu Düsseldorf’ta Suriyeli bir genç, bu kana susamış güruh tarafından katledildi.

Elbette bu manzaralar yeni değil. Yıllarca kendine muhalif olan herkese saldırıp bir de muhalifini katil ve barbar olarak lanse eden bu canileri biz 6-8 Ekim olaylarından çok iyi tanıyoruz. Bölgede “siviller katlediliyor” naraları ile sivilleri katleden, kurumları ve camileri meşru hedef hâline getirenler, kız yurduna saldıranlar ve onlarca sivili hiçbir gerekçe olmadan katledenler yine bunlardı. Algı operasyonları ile adeta İsrail terörünü kutsayan ama günün sonunda muhaliflerinin barbar ve cani olduğunu anlatmaya çalışan bu zevatın hâlâ tanınmamış olması, ayrı bir utanç olarak yerini korumaya devam ediyor. İdeolojik saiklerle Siyonizme payanda olan, eline aldığı İsrail bayrağı ile insanlara saldırıp katleden bu düşünce sisteminin Siyonizmin kullanışlı bir aparatı olduğu da gözden kaçırılmaması gereken bir husustur. Kendi gibi düşünmeyen herkesi hainlikle, barbarlıkla suçlayan bu odaklar dün olduğu gibi bugün de katildir, barbardır. 

Suriye Haberleri