Bir yılın karnesi
Taha Kılınç / Yenişafak
Suriye’de gaddar ve eli kanlı Baas rejiminin devrilmesinin üzerinden neredeyse tam bir sene geçti. Bu zaman zarfında yaşanan çok boyutlu gelişmeler hem Suriye’nin mevcut durumu hem de ülkenin geleceğine dair bazı tahmin ve yorumlarda bulunmamıza imkân sağlıyor.
Ülkenin içinden geçtiği uzun savaş yıllarından geriye kalan korkunç yıkım, kaldırılması gereken bir enkaz olarak hâlâ ortada duruyor. Halep’ten güneye doğru bilhassa Maarratu’n-Nu’mân-Humus hattında milyarlarca dolara mal olabilecek bir inşa ve imar hamlesine ihtiyaç var. Keza Halep’in merkezi ve Şam’ın dış mahalleleri de aynı şekilde harabe halde. Şüphesiz bu manzara, yeni yönetimin tek başına altından kalkabileceği bir problem değil. Savaşın fiziksel izlerinin silinmesi, ancak uluslararası konsorsiyumların ve inşaat devlerinin devreye girmesiyle mümkün olabilecek bir durum. Bu noktada, uzun yıllar sürecek bir çaba gerekiyor.
Savaş sırasında enerji nakil hatları ve altyapı tamamen devre dışı kaldığından, Suriye şu anda yerli ve yabancı yatırımlar için henüz cazip bir ülke değil. Fakat hem yeni yönetimin dünyanın hemen her ülkesiyle kurduğu yakın temaslar hem de zengin Körfez sermayesinin Suriye’ye sıcak ilgisi sebebiyle, bu konuda atılan adımlar epey hızlı. Yeni dönemde Suriye’ye yaptığım çeşitli seyahatler sırasında, sırf market raflarında gördüğüm ürünlerin çeşitliliği bile, Arap dünyasının Şam’ı ihmal etmediğinin göstergelerini taşıyordu.
Suriye siyasetinde zaten eskiden beri etkin bir aileye mensup olan Ahmed Şara, oldukça pragmatist bir portre çiziyor. Avrupa ve ABD ile ilişkileri geliştirirken, Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap dünyasının tamamında da kabul görmeyi başaran Şara, bu sayede Suriye’nin içinde bulunduğu temel problemlerin aşılması sürecini hızlandırıyor. Görevine zihnen ve fiziken -sarıktan kravata geçiş hızı herkesi şaşırttı örneğin- iyi hazırlandığı görülen Şara, bilhassa uluslararası sisteme entegrasyon bağlamında kendi tabanından bazı homurtularla karşılaşsa da Suriye’nin mevcut handikaplardan kurtulabilmesi için “Selefî” mantığın ötesine geçilmesi gerektiği noktasında genel bir konsensüsün oluştuğu anlaşılıyor.
Güneyde İsrail’in dürtüklediği Dürzîler, batıdaki sahil bölgesinde mezhep takıntısından kurtulamayan İran etkisindeki Nusayrîler ve kuzeyde “Suriye Demokratik Güçleri”nin varlığı, Suriye’de şu anda iç istikrarı ve güvenliği tehdit eden başlıca unsurlar. Şara yönetimi, tüm bu cephelerle tek başına savaşabilecek durumda değil. Dolayısıyla dış destekçilere ihtiyacı var. ABD Başkanı Donald Trump’la Şara’nın Beyaz Saray’da verdiği yakın diyalog görüntüleri tamamen bu amaca matuftu mesela. Ancak Amerikalıların siyasî desteklerini hangi diyetlere bağlayacakları, kocaman bir soru işareti olarak ortada duruyor. Yeni Suriye yönetimi, Moskova’yla Washington arasında dengede durmak ve her ikisine eşit mesafede kalmak gibi bir siyasetin peşinde.
Ahmed Şara’nın Arap dünyasındaki en büyük destekçisi, malum Suudi Arabistan. Suudilerin gözünde Şara “Riyad doğumlu, bizim çocuk”. Bu bakış açısının siyaset diline yansıması ise, Şam’ın üzerine Suudi Arabistan’ın gölgesinin düşmesi. Şara bağımsız bir çizgi izlemeye çalışsa da Suudi Arabistan’ın Suriye’ye desteğinin Türkiye’yle çok yakın durulmaması, Hamas ve Müslüman Kardeşler Teşkilâtı gibi yapılanmalara Şam’da alan açılmaması, İsrail’le çatışma yerine uzlaşma siyasetinin benimsenmesi, eğitim sisteminin ve din dilinin “İslâmcı” renklerden arındırılması gibi bazı bedellere bağlandığı sır değil. Gittikçe derinleştiği görülen Şam-Riyad münasebetlerinin tüm bu noktalarda yeni Suriye’yi nasıl şekillendirdiğini izlemeye devam edeceğiz.
Baas’ın devrilmesinden sonra Suriye’ye yaptığım her ziyarette şehirlerin atmosferine sinen rahatlamayı ve huzuru bizzat müşahede ettim. Halkın Ahmed Şara ve ekibine yönelik hüsnüzannı ve muhabbeti de gözle görülür seviyelerdeydi hep. Bu manzarayı, ülkelerinin mevcut durumuna ve geleceğine dair ettiğimiz her sohbette Suriyeli dostlarımızın bana kurduğu şu cümleyle birleştirip, oyumu umuttan yana kullanıyorum ben de: “Riskleri ve handikapları biz de görüyoruz. Ama merak etmeyin, bundan sonra ne yaşanırsa yaşansın, hiçbiri üzerimize çöken o koyu Baas karanlığı kadar kötü olamaz.”