Suriye-İsrail: Kullanışlı düşmanlık

Ufuk Ulutaş

Washington’da “Türkiye Irak’ın egemenliğini ihlal ediyor” diyen Nuri el-Maliki misali Suriye’nin, Suriye hava sahasının kutsallığından dem vurması ve hatta vurulan uçağı İsrail uçağı sandıkları için hedef aldıklarını açıklaması, İsrail-Suriye arasındaki “anlaşmalı gerginlik” olarak bile yorumlanabilecek ilişkiyi biraz irdelemeyi gerektiriyor.

Tarih Eylül 2007, İsrail Suriye’nin doğusunda, Irak sınırında yer alan Deyr-i Zor’da yer alan bir komplekse hava saldırısı düzenledi. İsrail uçakları, sonradan nükleer tesis olarak duyurdukları bu tesisin bulunduğu yerde büyük bir delik açarken, takip eden dönemde hem İsrail hem de Suriye, açılan delik kadar derin bir sessizlik içine büründü. Sonradan anlaşıldığı üzere, Mossad daha önceden tesisin etrafında casusluk faaliyetleri yürütmüş, İsrail komandoları saldırıdan kısa süre önce jetlerin işini kolaylaştırmak için lazerler yerleştirmiş ve İsrail jetleri Suriye hava sahasını aktif bir şekilde ihlal etmek suretiyle tesisleri bombalayıp ülkelerine dönmüş. Bombalanan yapının bir nükleer tesis olup olmadığı sorusundan ziyade İsrail’in bu hareketine karşı Suriye rejiminin oynadığı “üç maymun”, “sükût ikrardandır” kaidesinden hareketle bir suçun itirafı olarak mı yoksa rejimin Ortadoğu reelpolitiğini iyi okuması olarak mı anlaşılmalı sorusu hala meşruiyetini koruyan bir soru olarak durmaktadır. Daha açık olmak gerekirse, Suriye ifşa olan nükleer tesislerinin verdiği panikten mi sessizliğe büründü yoksa İsrail’in “caydırıcı” gücü mü Suriye rejimini sessizliğe büründürdü?

Bu soruları geçtiğimiz hafta Suriye’nin uluslararası sularda silahsız ve test uçuşu yapan bir Türk F-4 uçağını vurmasıyla başlayan yeni süreçte yeniden gündeme getirmek gerekiyor. Bu süreçte Suriye’nin “Washington’da Türkiye Irak’ın egemenliğini ihlal ediyor açıklaması yapan Nuri el-Maliki” misali Suriye hava sahasının kutsallığından dem vurması ve hatta vurulan uçağı İsrail uçağı sandıkları için hedef aldıklarını açıklaması, İsrail-Suriye arasında yaşanan ve meseleyi yakından takip edenler için bir “anlaşmalı gerginlik” olarak bile yorumlanabilecek ilişkiyi biraz irdelemeyi de gerektiriyor.

Şam’dan Tel Aviv nasıl görünüyor?

Bu noktada Şam’dan Tel Aviv’in nasıl göründüğü veya Tel Aviv’in Şam’da ne gördüğü soruları önem kazanmaktadır. Şam’ın Tel Aviv algısının bir resmi ve dillendirilen bir de gayriresmi ve dillendirilmeyen tarafı vardır. Dillendirilen resmi algı, İsrail’i Golan’ı işgal eden, Filistinlilere zulmeden ve yok edilmesi için mücadele edilen bir ülke olarak tasvir etmekte. Şam’ın dış politikasının mihenk taşlarından birisi olan bu tema ile Suriye, Filistin meselesi ve zahiri İsrail düşmanlığı üzerinden meşruiyet peyda etmekte ve 1979’da Camp David’de “Camp Israel”e (İsrail kampına) çekilen Mısır’ın tezatı olarak direniş halkasının Arap hamisi olarak kendisini sunmaktadır. Bu tema altında Suriye, Hamas’ın lider kadrolarına ev sahipliği yapmaktaydı, hala da Lübnan işgaliyle birlikte nüfuzunu derinleştirdiği Hizbullah’la İran arasında da atlama taşı görevini ifa etmektedir.

Dillendirilmeyen gayriresmi algı ise Suriye’nin her seferinde savaş kaybettiği İsrail’e karşı “kabullenilmiş çaresizliğini” ortaya koymaktadır. Bu algının oluşmasında İsrail’in bölgedeki askeri gücünün yanında, hamisi ABD’nin İsrail’in güvenliği için yapmaya hazır olduğu şeylerin bilinci de önemli rol oynamaktadır. 1967’den beri İsrail işgali altında olan ve İsrail’in Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze gibi işgal ettiği toprakların aksine sınırlarına resmen ilhak ettiği Golan’a karşı Deyr-i Zor’da bombalanan tesislerin akabindekine benzer bir sessizlik ve pasifliğe bürünülmesi, Suriye’nin dillendirilmeyen bu algısının bir tezahürüdür. Suriye rejimi “pire için yorgan yakmak” istememekte ve basit bir ifadeyle Golan yüzünden İsrail ve arkasındaki ABD’yi karşısına almayı göze almamaktadır.

Kabullenilmiş çaresizlik

Golan, Suriye’nin “direniş palavrasının” değil İsrail’e karşı çaresizliğinin bir simgesidir. Asıl vazifesi Golan’ı korumak olan Mahir Esed komutanlığındaki 4. Tugay’ın bugüne kadar sadece İsrail’in güvenliğini koruması, diğer taraftan İsrail’e karşı beklenen aktivizmi sadece muhalif Suriye halkının bastırılması için kullanması da dikkat çekicidir. Irak’a yabancı savaşçıların sokulmasında etkin rol oynayan Suriye rejiminin, Golan’a ve oradan İsrail’e sızmak isteyenlere karşı takındığı sert tavır ve uyguladığı işkence metodları meşhurdur ve bunlar rejimin İsrail karşısındaki aktif pasifizminin de çarpıcı örneklerindendir.

Tel Aviv’in de Suriye’ye benzer şekilde dillendirilen ve dillendirilmeyen iki bakış açısı söz konusudur. Dillendirilen yönü George W. Bush’un ortaya koyduğu “şer üçgeni” retoriğinden farklı değildir. Yapılmak istenen Suriye’nin dillendirdiği anti-İsrail retoriğine karşı yerli-milli bir İsrail retoriğinin kurulması ve düşmanlık kavramı üzerinden milli güvenlik ve tehdit algısının oluşturulmasıdır. İsrail’in güvenlik paranoyasının iç siyasette büyük bir karşılığı vardır ve bu paranoyaya yağdanlık yapan siyasiler ve kavramları İsrail’de her zaman vücut bulmuştur. Bu sebeptendir ki 2007 saldırısını düzenleyen İsrail hükümetinin başındaki Ehud Olmert’in popülaritesi saldırıyla beraber dikkat çekici ölçüde artmıştır.

Tabi ki Hamas ve Hizbullah’a verdiği destek de İsrail için baş ağrıtıcı olmuştur; fakat iki oluşum için de Suriye merkezi öneme sahip ülke değildir. Söz konusu Hizbullah olunca arka planda İran yer alırken, Suriye’nin Hamas’a verdiği desteğin yeri de doldurulmaz değildir. Zira, Mart 2011’den itibaren Suriye’de yaşanan süreçte Hamas tedricen Suriye’den ayrılmış ve Suriye rejiminin Hamas üzerindeki nüfuzunda ciddi azalma meydana gelmiştir. Meseleye bu yönüyle baktığımızda İsrail için Hamas’a Suriye gibi “korsan” bir devletin destek vermesi, Mısır veya Türkiye gibi uluslararası sisteme entegre olan ülkelerin destek vermesinden daha kabul edilebilir ve elverişli bir seçenektir.

İsrail’in dillendirmediği Suriye algısı da yukarıdaki Hamas tartışmasıyla ilişkilidir. Tel Aviv Suriye’yi Suriye’nin uluslararası toplum nezdindeki “olağan şüpheli” sıfatı sebebiyle lüzum gördüğü vakit itham altında bırakabilme fırsatına sahiptir. Kullanımı geniş olan bu fırsat, örneğin 2007 bombalaması akabinde sadece İsrail ve Suriye’nin değil uluslararası toplumun da sesini çıkarmamasına sebep olmuştur. Oysa ihlal edilen bir hava sahası ve bombalanan bir tesis vardı, fakat uluslararası toplum için “İsrail yapıyorsa bir bildiği vardı” ve “Suriye haketmişti’. Bu yönüyle Suriye, İsrail için “kullanışlı bir düşmandır”.

Suriye güvenlik hizmetleri

Dillendirilmeyen bu algıda aynı zamanda İsrail’in reel askeri hesaplamalarının da rolü vardır. Yukarda bahsedildiği şekliyle Suriye rejiminin hasmane retoriğine rağmen cansiperane bir şekilde İsrail’in kuzey sınır güvenliğini koruması İsrail için takdire şayandır. Özellikle Arap Baharı sürecinde, güneyde Sina yarımadasındaki kaos ve yükselen İhvan-ı Müslimin ve Selefi hareketleri “tehditi”ni kara kara düşünürken, kuzeyde Lübnan’da Hizbullah’la yaşamak zorunda kalırken, doğuda Ürdün’de muazzam bir Filistinli nüfusu hesaba katmak zorundayken, İran’ın nükleer çalışmaları konusunda bu kadar endişe duyarken ve izlediği agresif politika ile Türkiye ile arasını açmışken İsrail, Suriye rejiminin sunduğu güvenlik hizmetlerine ihtiyaç duymaktadır.

Bununla birlikte Suriye İsrail için kontrol edilebilir bir düşman hüviyetindedir. Suriye’nin askeri kapasitesi, Şam’da operasyonel kabiliyeti oldukça yüksek olan İsrail için malumdur ve endişe kaynağı değildir. Suriye sınırındaki Cebel-i Şeyh üzerindeki radar ve gözetleme sistemi sayesinde Şam’daki tüm hareketlenmelere vakıf olan İsrail’in Suriye’den konvansiyonel anlamda algıladığı tehdit tolere edilebilir düzeydedir. Bu sebeptendir ki İsrail’in askeri yapılanmaları bile radar sisteminin elde tutulması ve su kaynakları konusunda düzenlemelerin yapılması kaydıyla Golan’dan çekilmenin kabul edilebileceğini ve bunun İsrail için bir güvenlik zaafiyeti oluşturmayacağını dillendirmiştirler. Yine bu sebeptendir ki Suriye rejimi İsrail için meşhur tabirle “bildikleri bir şeytandır” ve kapasitesini ve doğasını bilmedikleri ve kestiremedikleri diğer aktörlere karşı tercih sebebidir.

Suriye ve İsrail kendi kimliklerini sanal düşmanlıklarının üzerine bina eden iki yarı-devlet formunda ülkedir. Necip Fazıl ne güzel ifade etmiş: “Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın; Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın”.

STAR