“Suç” mu “Kahramanlık” mı?

İngilizce’de “lustration”, sözlük anlamı olarak, bir nesneyi genellikle bir törenle yıkayıp arıtmak demek, ama aslında bizim “devr-i sabık” dediğimiz şeyle aynı anlama geliyor.

Siyasette sık sık olur: Biri bir “yolsuzluk” yapar; kimi zaman (veya çoğu zaman) “akçalı” dedikleri işlerden bir yolsuzluktur; kimi zaman, göreneksel ahlâka uymayan bir fiildir. Olay ortaya çıkar, sorumlusu genellikle istifa eder, zaman geçtikçe unutulur.

Bunlar bireysel olaylardır ve çapları fazla genişlemez. Tabii, bizim geçmişimizdeki “Harp zenginleri” olayları gibi, enikonu bir “hükümet politikası” haline gelen kolektif yolsuzluklar da zaman zaman görülebilir. Burada olay yaygındır, suçu işleyenlerin sayısı kabarıktır, ama yapılan iş sonuç olarak bildiğimiz yolsuzluktur.

Bir “rejim”e ilişkin “devr-i sabık” veya “lustration” deyince iş karışır ve büyür. Çünkü burada koskocaman bir toplumu azımsanmayacak bir süre yönetmiş, bu bakımdan olup biten her şeyden sorumlu bir kadro ve daha önemlisi, bir “zihniyet” sözkonusudur. Bu durumlarda “akçalı” yolsuzluk olabilir ama o marjinaldir. Önemli suç zihindedir, eylemdedir v.b.

Otuzlu ve kırklı yıllarda Almanya’da yaşayan insanların Yahudi komşuları, tanıdıkları evlerinden alınıp götürülüyor, giden bir daha geri gelmiyordu. Hangi kampta nasıl yok edildiklerini gazete yazmıyor veya radyo söylemiyordu ama başlarına hayırlı bir iş gelmediği belliydi. Kimse sesini çıkarmadı. Çoğu korktu, korkmakta da haklıydı. Ama epeycesi olanı onayladı, ellerini bile ovuşturdu.

Savaştan sonra çok sayıda Nazi yargılandı ve çeşitli cezalara da çarptırıldı ama iş edilgin suç ortaklarına kadar genişletilmedi, çünkü zaten genişletilemezdi.

Bu yakınlarda Doğu Avrupa ülkeleri nefret ettikleri rejimlerinden kurtulduktan sonra, bazıları “devr-i sabık” yaratmaya karar verdi, bazıları bundan kaçındı. Karar verenler de sonradan işin içinden nasıl çıkacaklarını bilemediler.

Çünkü böyle durumlarda, “o eylem aslında suçtur” , “bu kişi de aslında suçludur” mantığıyla yürürseniz, nerede duracağınızı bilemez hale gelirsiniz. Geçen gün Ogün Samast bir “kendini kurtarma taktiği” denedi ve yazdıkları yazılarla onu “gaza getiren” birilerinden söz etti. O bunları bir taktik olarak söyledi söylemesine, ama çok mu yanlıştı söyledikleri? Evet, suç “bireysel”dir; Hrant hakkında nefret yaratmak üzere ağzı köpürerek yazı yazan (ya da onu öylece yayımlayan) kişi, gidip Ogün Samast’a tabanca vermedikçe ve “Hrant Dink’i öldür” demedikçe, mahkemeye çıkarılamaz. Ama insanî vicdan diye bir başka mahkeme de vardır ve koca bir toplumu bildiğimiz bütün bu olayları gerçekleştirecek derecede zıvanadan çıkarmış kişiler de oradan geçmişlerdir; daha da geçeceklerdir.

Bunları yazarken aklımda Ergenekon, onun çevresinde oluşan duygular, öfkeler, hırslar, ideolojik kompleksler var. İki gündür yazdığım gibi, son analizde toplumca yarattığımız birtakım değerlerin dışında davranmamış, şimdi bu davalarda bir şekilde yargılanan, suçlanan kişilerin birçoğu. Dolayısıyla, “yargılanmasınlar” diyecek halim yok tabii. Ama o ideolojinin kendisini alkışlamaya, eğitim kurumlarına giden herkese bu hastalıklı ideolojiyi “değer” diye vermeye devam ederek, bir yandan da bu yargılamayı yapmakta ciddi bir çelişki var. O adamlara JİTEM gibi örgütler kurduran, o kanlı 1 Mayıs’ı ya da şimdi bir kısmının kemiklerini toplu mezarları kazarak bulduğumuz, “faili meçhul” cinayete kurban edilen onca kişiyi öldürme planlama hakkını veren, Maraş’ları, Çorum’ları örgütleyen, Danıştay ya da kilise cinayeti yaptıran bir koca “milliyetçi ideoloji”, durduğu yerde duruyor. Ona dokunan yok, kutsallığı hakkında söz söyleyen yok.

Bana göre sorun şu ya da bu somut kişiyle uğraşmaktan çok, bu soyut ideolojiyle, bu anlayışla, bu zihniyetle hesaplaşmaktır. Bu suçları işlemiş kişilerin ortaya çıkarılması, teşhir edilmesi mutlaka gerekir. Ama bu insanlar durup dururken ya da “zevk için” yapmadılar, şimdi dava konusu haline gelen işleri. Bir ideolojik yükleme sonucu böyle insanlar oldular. O ideoloji orada öyle işledikçe bu insanların da yenileri yetişecek.

Üstelik, besbelli şu anda yargılananlar da, kendilerinde en ufak suç bulmaya hazır değiller. Çünkü ideolojilerinin kendilerine emrettiği biçimde davrandıklarına inanıyorlar.

TARAF