Statüko ile pazarlık olur mu?

İhsan Dağı

Deniz Baykal, anayasa değişikliğinde neden uzlaşalım dedi? Üzerinde düşünmeye değer. Bunu sadece CHP'nin siyasal bir manevrası olarak nitelemek eksik bir analiz olur.

Bence Baykal'ın önerisi, 'statüko'nun mevcut sıkışmışlıktan çıkış için kapsamlı bir pazarlık arayışında olduğunun bir göstergesi. Yıllardır statükonun temsilciliği rolünü üstlenmiş olan CHP, vesayet rejiminin sinir uçlarına dokunan anayasa değişikliklerini durdurmak için 'uzlaşma'ya hazır!

Mesele, anayasa değişikliği sürecinde referandumun nasıl yapılacağından ibaret de değil. Referandumun içeriği kadar sonrası dönemin yeniden yapılanmasında 'esas' alınacak değerlerle ve hedeflerle ilgili.

Anlaşılan o ki, statükonun adamları değişim talebinin gücü karşısında 'taktik' değiştiriyorlar. Kim mi onlar? Demokrasi içinde 'gizli iktidar' olmayı başarabilenler, milli iradenin üzerine vesayet kuranlar, siyaset alanını daraltıp içini boşaltanlar... Ve bütün bu iktidar oyununu Kemalizm adına meşrulaştırmaya çalışanlar...

1999'dan beri direndiler. Hem de bütün güçleriyle; elinde silah olanları da kanun olanları da devreye soktular. Medyayı da sermayeyi de, korkuttukları halk yığınlarını da kullandılar. Süreci geri döndürülebilir, en azından iktidarlarını ve imtiyazlarını dönüşüme eklemlenebilir sandılar. Ama sonuçta on yıldır yürüttükleri değişime direnme politikaları sonuç vermedi; Türkiye, demokratikleşme yolculuğuna devam etti. Statükonun adamlarının artık direnecek güçleri de inançları da kalmadı.

Çırpınıyorlar; ya direnirmiş gibi görünüp yenilip gidecekler değişimci güçlere ya da paşa paşa razı olacaklar tam demokrasiye, iktidar ve imtiyazlarını gerçek sahiplerine iade ederek.

Veya son bir hamleyle 'pazarlık' yapacaklar; değişimin siyasal aktörleri ile masaya oturacaklar, gitmekte olan iktidarlarının en azından bir kısmını kurtarmayı deneyecekler, ki deniyorlar... 'Yeni taktik' dediğim bu. Değişimin öncülerini pazarlığa zorlamak için de 'ülkenin ikiye yarıldığını, bölündüğünü' vs. söyleyip duruyorlar, yıllardır izledikleri korku politikalarıyla bu durumu kendileri yaratmış da olsalar. Dertleri, hâlâ korkutmak; korkutarak değişimi yavaşlatmak, yumuşatmak, etkisizleştirmek. İstiyorlar ki 'uzlaşalım, Kemalizm'i ve vesayetçi oligarşiyi kurtaralım'.

Statüko çırpınıyor, 'uzlaşma' peşinde. Neden mi? Uzlaşmazsa yok olacağını biliyor da ondan.

Uyarmalıyız; statüko ile pazarlık olmaz. Pazarlık demek, statükoya nefes aldırmak, kendini tahkim etmesi ve yeniden üretmesi için suni teneffüs yapmak demek. Demokratik siyasete, açık topluma, piyasa ekonomisine ve dünya ile bütünleşmenin yarattığı 'aydınlanmaya' yenik düşen bir yapı var karşımızda. Statükoda hâlâ müzakere edilecek güç görmek yanlış, temsilcilerini muhatap almak abes.

Şimdi durduramadıkları değişimin siyasal aktörü görünümündeki AK Parti ile pazarlık yapıp iktidarı 'paylaşmak' istiyor. Oysa statükonun ne pazarlık yapacak gücü kaldı ne de yaşama imkânı ve değişime karşı 'şart' öne sürme şansı. Her türlü pazarlık, kendi anakronizmasında can çekişen statükonun ayağa kaldırılması demek olur. Türkiye 1989'un Doğu Avrupa ülkelerini andırıyor şu sıralarda; prangalarından kurtulmak üzere olan bir toplum var yeni ekonomik gücü ve siyasal temsiliyle. Vesayet rejimi çatırdıyor. 'Ara yolcu' yaklaşımlar geç kalmış bir yıkımı daha da geciktirecek.

Statükoyu yıkacak dinamikler durdurulamaz nitelikte. Türkiye'nin sosyolojisi, ekonomisi ve siyaseti artık üzerine giydirilen deli gömleğine sığmıyor. Uluslararası konjonktür de değişimden yana. Statüko güçleriyle yaptıkları ittifak soğuk savaşın bitimiyle işlevsiz, anlamsız hale geldi. Despotik, oligarşik bir Kemalist rejimin şiddet ve istikrarsızlık kaynağı olduğunu dünya biliyor. Ortadoğu, Kafkasya, Karadeniz ve Balkanlar'da barış ve işbirliği yerine çatışma ve gerginlik yaratmayı iş edinen bu kesimlerle artık 'iş tutmuyorlar'. Türkiye'nin demokratik istikrarı bölgesel ve küresel barış için şart.

Vesayet rejiminin yerine tam demokrasiyi kurmak için daha uygun bir konjonktür bulunamaz.

ZAMAN