Ahmet Varol/Yeni Akit
Siyonist vahşeti perdelemek mümkün mü?
Küresel emperyalizm siyonist vahşete sadece silahla değil toplumları yönlendirme amaçlı platformlarıyla da destek veriyor. Muhtelif sosyal medya platformlarının siyonist vahşeti ifşa eden bilgi ve belgelere engel koyduğu biliniyor.
Şu bir gerçek ki sosyal medya platformları, günümüzde bilginin dolaşımını şekillendiren en güçlü araçlardan biri haline geldi. Bu platformların birçoğu, sözde “tarafsızlık” ilkesine dayanarak ifade özgürlüğü ve bilgiye erişim hakkını savunduklarını iddia eder. Ancak siyonist vahşetin ibraz edilmesi ve Filistin halkının mağduriyetinin dile getirilmesi söz konusu olunca durum tamamen değişir.
Son dönemde YouTube’un üç büyük Filistinli insan hakları kuruluşuna ait kanalları kapatması, söz konusu platformları yönlendirenlerin iddialarında ne kadar iki yüzlü ve sahtekâr olduklarını bir kez daha gözler önüne serdi. YouTube’un kararıyla, İsrail’in Filistinlilere karşı işlediği savaş suçlarını belgeleyen 700’den fazla video ortadan kaldırıldı. Böylece dijital dünyanın en büyük video platformlarından biri, gerçeği susturan bir sansür aracına dönüştü.
Filistinli Gazeteciler Forumu’nun tepkisi, bu durumun yalnızca teknik bir içerik kaldırma meselesi değil, doğrudan bir insan hakları ihlali olduğuna işaret ediyor. Forum, YouTube’un bu kararla “ifade özgürlüğünü ve halkların kendi acılarını belgeleme hakkını” açıkça ihlal ettiğini belirtti. İsrail işgalinin anlatısını destekleyen bu tek taraflı tutum, dijital çağın en tehlikeli propaganda biçimlerinden birine dönüşüyor.
Gerçeğin susturulması, sahadaki yıkımdan ve katliamdan daha az tehlikeli değildir. Bu tutum zulmün görünmezliğini sağlama amaçlıdır.
ABD merkezli The Intercept sitesinin yayımladığı araştırma, YouTube’un bu kararının siyasi baskılarla bağlantılı olduğunu gözler önüne seriyor. Rapora göre platform, ABD’den gelen politik yönlendirmelere boyun eğerek Gazze ve Batı Şeria’daki insan hakları ihlallerini belgeleyen videoları sistematik biçimde kaldırdı. Bu içerikler arasında, soykırımdan kurtulan annelerin tanıklıkları, gazeteci Şirin Ebu Akile’nin işgal güçleri tarafından öldürülmesini belgeleyen görüntüler ve Batı Şeria’daki yıkım sahneleri yer alıyordu. Her biri, tarihe tanıklık eden, gerçeğin izlerini taşıyan belgelerdi. Şimdi bu görüntülerin silinmesi, yalnızca dijital bir veri kaybı değil; aynı zamanda hakikatin karartılması anlamına geliyor.
YouTube’un savunması ise alışıldık bir kurumsal kaçış stratejisini yansıtıyor. Şirket, kararın “ABD yaptırım yasaları ve ticari uyumluluk kurallarına” dayandığını ileri sürdü. Ancak bu gerekçe, uluslararası hukukun temel ilkelerini hiçe sayan bir bahaneden öteye gitmiyor. Filistinli insan hakları örgütleri bu açıklamayı reddederek, kararın “ifade özgürlüğüne ağır bir darbe” olduğunu vurguladı. Zira bir ülkenin çıkarları uğruna milyonlarca insanın sesi susturuluyorsa, bu durum artık bir ticari politika değil, sistematik bir dezenformasyon kampanyasıdır.
YouTube’un bu adımı, dijital alanın da artık savaşın bir cephesine dönüştüğünü gösteriyor. Gazze’de bombalar altında yaşanan insani trajediler, çevrimiçi sansür duvarlarıyla örtülüyor. Gerçekleri kayda alan kameralar susturuldukça, kamuoyunun vicdanı da manipüle ediliyor. Bu durum, yalnızca Filistinlilerin değil, tüm insanlığın ortak hafızasına bir darbedir.
Bugün YouTube’un yaptığı, yalnızca birkaç kanalın kapatılması değil, Filistinlilerin yaşadığı acının tarih sahnesinden silinmeye çalışılmasıdır. Gerçeğin görünmez kılındığı yerde, yalanın hüküm sürmesi kaçınılmaz olur.
Fakat küresel emperyalizmin hizmetindeki sosyal medya kurumları ne kadar zorlasalar da siyonist vahşetin perdelenmesi, gerçeklerin üstünün örtülmesi mümkün olamayacaktır. Belki bu gerçekleri karartma çabaları onlara ilginin artmasına vesile olabilir. Bu açıdan siyonist katillere hizmet etmeye çalışanların karartmaya çalıştığı gerçeklerin daha da görünür hale gelmesi ve siyonist vahşetin tanınması için vicdan sahiplerine büyük görev düşüyor.