Sinsice, kahpece ve kalleşçe

Bülent Korucu

Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Alifeyyaz Paksüt ve eşi Ferda Hanım, Yüksek Mahkeme tarihinde yeni bir sayfa açtı.

Üzülerek kaydetmeliyiz ki çok iç açıcı bir sayfa olmadı. Ferda Hanım, Ergenekon terör örgütü davası tutuksuz sanıklarından. İddianameye yansıdığı kadarıyla, kendisini yakmakla kalmamış, eşinin başını da ciddi belaya sokmuş. Bugüne kadar onlarca Anayasa Mahkemesi üyesi geldi geçti. Erkek-kadın fark etmiyor, hiçbirinin eşinin ismini bilmiyoruz. Ferda Hanım, eşinin ve neredeyse bütün Mahkeme'nin önüne geçen medyatik bir figür olarak karşımıza çıktı. İlk zamanlar basit vitrin şovları gibi algılanan şeylerle ilgili artık ciddi iddialar gündemde. Suçlamaları yapan herhangi bir kişi ya da kurum değil, bizzat yargı mekanizması. Konunun Ferda Hanım kısmı normal mahkemelerde devam ederken, Osman Bey'le alakalı bölümü Anayasa Mahkemesi'nin önünde. Mevzuata göre Yüksek Mahkeme üyeleri hakkında hukukî işlem yapmanın ağır prosedürleri var. Şimdi onların tamamlanarak sonuca bağlanması bekleniyor.

Osman Paksüt'le ilgili kararı, mensubu olduğu Anayasa Mahkemesi verecek. Yani birlikte çalıştığı, ülkenin hayati meselelerini müzakere ettikleri arkadaşları hem incelemeyi yapacak, hem de son sözü söyleyecek. Hal böyleyken Osman Bey'in telaşının sebebini anlamakta zorlanıyorum. Ferda Hanım'ın telefon konuşmalarında bazen hakaret ettiği, yer yer suçlamalarda bulunduğu üyelerin intikam duygularıyla hareket edeceğini düşünüyorsa haksızlık ediyor. Ülkenin en önemli konularında son sözün sahibi yüksek yargıçların böylesine basit düşüneceğine ihtimal vermiyorum. Osman Bey'in de vermiyor olması gerekir. Aksi halde içinde bulunduğu kuruma önce kendisinin güvenmediği sonucu çıkar. Bu gerçekler ışığında Başkan Vekili Paksüt'ün soruşturmayı sürdüren savcılar için kullandığı 'sinsice, kahpece ve kalleşçe' gibi nitelemeleri izah etmek daha da zorlaşıyor. Ortada hukuksuzluk varsa Paksüt, bunu rahatlıkla açığa çıkarabilecek ve savuşturacak imkânlara sahip. Mağdur olduğunu düşünüyorsa kamuoyu ile paylaşma hakkı ve imkânı da var. Bir yüksek yargı mensubu, hakkında işlem yapan savcılar ve onlara izin veren yargıçlara söz konusu ifadeleri kullanamaz. Argo bir benzetme olacak ama 'imam böyle yaparsa, cemaat ne yapmaz!' Paksüt'ün öfkeli halinin hangi psikolojiden kaynaklandığı merak konusu oluyor. Mahkeme üyesi arkadaşlarının objektifliğinden şüphe duymayacağına göre suçluluk psikolojisine yorulabilir. Osman Bey böylesi yorumlara zemin hazırlamamak için sükûnetini muhafaza etmesini bilmeli.

Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Paksüt'ün yapması gereken bir şey daha var. Kendi hakkındaki incelemenin ve eşiyle ilgili yargılamanın selameti açısından görevinden ayrılmalı. İstifaya yanaşmıyorsa bile en azından bir süreliğine çekilmeli. Hatırlanacağı üzere Ferda Hanım ifade vermeye eşiyle birlikte gitmişti. İfade sırasında başsavcının odasında bekleyen Osman Bey, eşinden sonra görevli savcının odasına girerek yarım saat görüşmüştü. İfade vermeye Anayasa Mahkemesi'nin başkan vekiliyle birlikte gitmeyi kim istemez? Ama bu sadece Ferda Hanım'a nasip oluyor. Hukukun üzerine gölge düşmemesi adına hepimiz çaba göstermeliyiz. Ancak bu gayreti en fazla yüksek yargıçlardan beklemek hakkımız. Ben şahsen Anayasa Mahkemesi üyesi olsaydım, Ferda Hanım'ın masamıza koyduğu faturayı ödemek istemezdim. Mevcut üyelerin ve hatta bundan önce görev yapmış olanların da farklı düşündüğünü zannetmiyorum. Aslında çok zor durumdayız; Ferda Hanım haklıysa, Mahkeme'de oyunu satanların olduğuna inanacağız. Yok haklı değilse Başkan Vekili'nin, eşi yüzünden yanlış denizlere yelken açtığına kanaat getireceğiz. Bu kördüğümü ancak yine yargı çözebilir.

ZAMAN