Secde emrine direnişin İblîs’e maliyeti

MURAT KAYACAN

Âdem’e secde emriyle karşı karşıya kalan İblîs, bu sınavda başarısız olur. Kibirle başlayan bu itaatsizlik (el-A’râf 7/13), ardından aşağılanma ve kovulmayla sonuçlanır. Onun ölüm korkusuyla zelil bir şekilde yaşamayı talep etmesi (el-A’râf 7/14), dünya sevgisini merkeze alanlar için saptırıcı bir örnektir; fakat ona istediği kadar uzun bir süre verilmemiş, yalnızca “süre verilenlerden” olduğu bildirilmiştir (A’râf 7/15; Sâd 38/81). Burada ortaya çıkan problem, İblîs’in bu mühleti insanları yoldan çıkarmak için kullanacak olmasıdır. Dolayısıyla sorumuz şudur: Allah neden böylesi bir imkânı ona tanıdı? Bulgular bize gösteriyor ki bu süre, İblîs için bir lütuf değil, müminler için bir imtihan alanıdır. Onun ve yoldaşlarının sürekli aşağılanması, Allah’a sadık kalanların ise yüceltilmesi işte bu ilahî planın parçasıdır.

İblîs’in Kibri ve Kovulması

İblîs’in aldığı secde etme emri karşısındaki kibri, muhalefetini bâtıl şeylerle gerekçelendirmesi Allah tarafından kovulma nedeni olur: “Allah dedi: İn oradan; senin için orada kibirlenme olamaz. Hemen oradan çık; çünkü sen alçaklardansın.” (el-A`raf 7/13). İblîs’in kibri, sürekli kendisine lanet okunmasıyla sonuçlanmıştır. Onun kovulduğu yerin gök ya da cennet olduğu söylenmektedir. Orası Âdem’in halife kılındığı yeryüzü ise İblîs’ten secde etmesi istenen yerden uzaklaşması istenmiş olur. Onun “inmesi” manevi bir anlamda ise o durumda Allah’ın kendilerine emrettiğine karşı gelmeyen ve kendilerine emredileni yapan meleklerin (el-Kehf 18/50) bulunduğu yerde artık yerinin olmadığı anlaşılır. İblîs’e “İn oradan” ve sonra da “Hemen oradan çık” denilmesi, kovulmasını pekiştirici niteliktedir. Kibir, İblîs’i nasıl kovulmaya götürdüyse bugün de insanoğlu için bütün düşüşlerin başlangıcıdır.

Peki, yüce Allah İblîs’i doğrudan muhatap almış mıdır? Doğrusu bunun olmayacağını ifade eden bir ayet yoktur. Bununla birlikte Kur’an, yüce Allah’ın insanlarla doğrudan görüşmeyeceğini ifade etmektedir: “Herhangi bir beşer ile Allah’ın konuşması ancak vahiy ile yahut perde arkasından ya da bir elçi gönderip, izni ile, dilediğini vahyetmesi şeklinde olabilir. Muhakkak ki O çok yücedir, engin hikmet sahibidir.” (eş-Şûrâ 42/51). Burada şu mesele gündeme gelir: İblîs’in doğrudan Allah’a muhatap olmasıyla bir mertebe elde ettiği söylenebilir mi? Hayır. Yüce Allah onu aşağılamak için muhatap almıştır.

İblîs’in Zelil de Olsa Yaşama Arzusu

Karşı karşıya kaldığı aşağılanmanın ölümle sonuçlanacağını düşündüğünden olmalı İblîs, zelil bir şekilde de olsa yaşamak istedi: “İblîs dedi: Bana diriltilecekleri güne kadar süre ver.” (el-A`raf 7/14). İblîs’in talep ettiği yaşam süresi, kıyamete kadar değil, tekrar diriltilmenin gerçekleşeceği ikinci sûr üfürülmesine kadardı. Yani o bu sayede hem Âdemoğullarını alabildiğine saptıracak hem de hiç ölmemiş olacaktı. Ayetten İblîs’in ahireti inkâr etmediği de anlaşılmaktadır. İblîs’in küçük düşmüş de olsa hayatta kalma arzusu, aslında dünyaya tutkun her kalbe bir uyarıdır. Sadece var olmak için yaşamak, insana değer katmaz; önemli olan ölümü ve ahirette hesap vermeyi unutmadan anlamlı bir hayat sürmektir.

“Süre Verilenlerden” Olmak: İblîs ve Diğerleri

İblîs’e talep ettiği kadar bir süre tanınmadı, mükellef olduğu için de ne zaman öleceği bilgisi ona bildirilmedi: “Allah dedi: Şüphesiz sen süre verilenlerdensin.” (el-A`raf 7/15). Ayetteki süre Kur'an’da, “Bilinen vaktin gününe dek.” (Sâd 38/81) diye de ifade edilmiştir. Bu süre ya Allah’ın bildiği ve belirtmediği bir süredir ya da kıyametin kopmasına kadar olan bir süredir. İblîs’e süre verilmesinin kulların kendisi ile imtihan edilmesine, ona muhalefet edip yüce Allah’a itaat edenlerin de ödüllendirileceğine bir ima olduğu söylenebilir. Söz konusu süre, yüce Allah’ın kendisine bu kadar karşı gelene bile merhametini göstermektedir. Bu durumda kendisine itaat edenlere kat kat merhamet göstereceğinden şüphe yoktur. Yine “Şüphesiz sen süre verilenlerdensin.” ifadesinden yola çıkarak “Acaba süre verilen İblîs’ten başkaları da mı var?” diye bir soru akla gelebilir. Evet birinci sûr üflenmesinin öncesinde hâlâ hayatta olup o üfleme ile ölecek olanlar o ana kadar yaşamış olanlardır. İblis de bunlardan biri olacaktır.

Sonuç

Ele alınan A`raf sûresinin üç ayeti (el-A’râf 7/13-15) bize gösteriyor ki dine dönük ve kibirle başlayan bir reddiye kişiyi, ebedî bir lanete sürükler. Onun hemen cezalandırılmaması ise bir ödül değil, imtihanın ağırlaşmasıdır. Buradan şu sonuç çıkarılabilir: İblîs’e bile süre tanıyan rabbimiz, kullarına fırsat üstüne fırsat veriyor; ancak o fırsatlar tövbe ve sadakatle değerlendirildiğinde bir rahmete dönüşüyor. Buradan anlıyoruz ki “süre verilenler” ifadesi sadece tarihsel bir bilgi değil, bugüne dönük bir uyarıdır. Elbette bu kısa çözümlemenin sınırlılığı açıktır; Ele alınan ayetler, Kur’an’ın diğer bölümleriyle birlikte okunduğunda daha geniş ufuklar açacaktır. Ayetlerden alınacak ibret nettir: Her mühlet, bir sınavdır. İmtihan süresi ise sonsuz değildir; dolayısıyla bugünü, İblîs’in bahanesiyle değil, secdenin teslimiyetiyle yaşamak gerekir.