Rusya’nın Selameti, Putin’in Zaferi İçin Okunan Hutbeler

KENAN ALPAY

İran her ne türden ilkesizliğe, çirkinliğe hatta işgal ve katliama imza atarsa atsın mesele Şii fanatizmini de ihtiva eden Fars ulusçuluğu dairesinde değil ‘köklü devlet geleneği’ ve ‘muhteşem Acem Diplomasisi’ dairesinde mütalaa ediliyor. Mezhepçilik ve ulusçuluk sentezi üzerinden geliştirilen ve Rusya-ABD denkleminde hayat bulan İran’ın bölgesel tahakküm hırsında hep bir hikmet aranır ve muhakkak sonuçta bazı mavi boncuklar da bulunur.

İran’ın Afganistan ve Irak’ta ABD’yle, Suriye’de Rusya’yla beraber kotarmaya soyunduğu iktidar tanzimi İslam toplumlarına büyük maliyetler, telafisi mümkün olmayan kayıplar olarak dönüyor. Uluslararası gerilimlere ve medyaya yansıyan tartışmalara bakarsanız İran’ın varlığı bir hayalet gibi dolaşıyor.

11 Eylül’le başlayan, Irak ve Afganistan’ın işgaliyle ivme kazanan nihayet Arap Baharı ve hassaten Suriye kriziyle tavan yapan süreçte İran tam bir ‘İngiliz anahtarı’ gibi işlev gördü. Öyle ki tüm işgal rejimleri ve despotik iktidarlarla ortak paydada buluşup eşgüdüm halinde askeri-siyasi hareket hatları koordine edebilecek kadar kıvrak davrandı.

Şii Teolojisi Fars Ulusalcılığına Dönüştü

İslam Devrimi’yle birlikte Tahran’da okunan Cuma hutbeleri ilgiyle takip edilirdi. İlk yıllarda Ayetullah Muntazeri ve Ayetullah Talegani gibi önemli şahsiyetlerin kurduğu cümleler üzerinden hem Müslüman toplumların hem de sömürgeci devletlerin pozisyonlarını değerlendiren mesajlar geçilirdi.

Hutbeyi dinleyen cemaatin emperyalizm karşıtı ve mezhebi ayrışmayı reddederek İslam kardeşliğini vurgulayan sloganları heyecan uyandırırdı. Sonra giderek pörsüyen, can sıkıcı bir hal alan, bırakın dünyanın başka beldelerini Tahran’da yaşayan halkın dahi hiç umursamadığı klişe törenlere, müsamereden öteye geçemeyen sahnelere dönüştü bu Cuma namazları.

İslam Devrimi fikriyatı ve kadroları Şii mezhepçiliğini maske edinen İran ulusçuluğu marifetiyle tasfiye edildikten sonra İran bölgesel bir hegemonya kurabilmek maksadıyla her türlü pazarlığa açık bir pozisyon aldı. Kimi zaman şantajla kimi zaman işbirliği teklifiyle epeyce mesafe kat etti. İran artık Batı ve despotik iktidarlar nezdinde İhvan-ı Müslimin dâhil bütün ‘radikal’ İslami hareketlere karşı güçlü bir partner oldu. Zaten küresel sistem açısından “tehdit oluşturan İslam anlayışı ve Müslüman toplumlar Şiilikle ilgili olmayan, Selefilikle irtibatlı olanlardı” propagandaları gündemi belirledikçe İran ve Şiilik pek makbul ve sevimli olmaya başladı.

İran’da devlet yani Ayetullah Hamaney ve bir dizi iktidar eliti Şiiliği tam bir resmi ideoloji haline getirdi. Devletin menfaati ile Şii ilahiyatı eşitlendi, Şiilik devlet sınıflarının her türlü hizmetine koşuldu. Devleti eleştirmek Şii teolojisine başkaldırmak ve düşmana hizmet sayıldığı için her katmanıyla toplum susturuldu, sindirildi ve tek tipleştirildi.

Şu ya da bu düzeydeki bir Ayetullah ile asker, diplomat, teknokrat veya istihbaratçının kafa yapısı, davranış biçimi ve hedefleri birebir eşitlendi. Şiilikle özdeş kılınan din, Allah için değil devletin menfaatleri için sahiplenildi. İşgalden kara propagandaya değin her türlü kirli, ahlaksız ve insanlık suçlarını ihtiva eden icraatlar mollaların asli işi oldu.

Ya Rabbi! Putin’i Muzaffer Eyle

Suriye’de Esed rejimini ayakta tutmak üzere İran ordusu (ve Hizbullah) alenen işgal ve katliamlara soyundu. Fakat dört yılın sonunda Rusya’nın müdahalesi için açık çağrı yapmaya mecbur kaldı. Baas rejimi, İran ve Hizbullah’tan sonra Rusya da İslami muhalefete karşı bombardıman yapmaya başlayınca Esed cuntası kadar İran da bayram yapmaya başladı. Öyle ki Rusya bombardımanını sadece İran devlet kadroları değil Cuma hutbeleriyle ‘Ayetullah, Huccetullah’ sıfatlı Samiriler de alkışladılar.

Büyük şehirlerdeki bütün Cuma imamları Rehber Hamaney tarafından atanıyor ve doğrudan doğruya devletin resmi görüşünü ifade ediyorlar. Geçen ay Tahran Cuma imamı Ayetullah Kermani hutbede Rusya’nın Suriye’ye düzenlediğ hava saldırısının başarılı olması için uzun uzun dua ediyordu. Kermani; "Allah-u Teâla inşallah Rusya'ya IŞİD'i yok etme konusunda daha fazla başarılar ihsan eder" derken aslında Esed rejimine muhalif tüm unsurları IŞİD olarak niteliyordu. Kermani hutbesinin devamında ayrıca “kimi devlet liderlerinin ama özellikle Rusya Devlet Başkanı Putin’in rehber Hamaney’e hayran olduğunu” da müjdeliyordu.

İran’ın Cuma hutbelerindeki hareketlilik asıl olarak Türkiye’nin Musul’daki askeri üssünü takviye etmesiyle tavan yaptı. Cuma imamları coştukça coştu ve Türkiye’nin Rus uçağını düşürmekle başlattığı saldırgan tavrın Irak’ı işgale kadar uzandığını iddia ederek eleştirdiler. Mesela Hamedan imamı Muhammedi “Türkiye, Rus uçağını hedef alarak kendini sefalete düşürdü” dedi. Gazvin imamı Abidini “Türkiye, daha Rusya yanlışını düzeltmeden başka yanlış hareketler başlatmıştır ve bundan pişman olacaktır” dedi.

Mahellat imamı Rebani “Rusya düşürülen uçağı konusunda soğukkanlı davranmasaydı bölge ateş çemberine dönüşürdü. Türkiye'nin Musul'da asker bulundurması ise IŞİD'i desteklemeye yöneliktir " görüşünü dile getirdi. Türkiye’yi macera aramakla, Irak’ı parçalama niyetiyle, Direniş Cephesini zayıflatmakla suçlayanlar kadar meseleyi Batı’nın komplosu olarak yorumlayıp Türkiye’yi uyandırmaya soyunanlar da vardı elbette.

İran, Şiiliği önce devletin sonra despotizmin nihayetinde emperyalizmin hizmetine amade kılarak İslam ve insanlık adına hareket etmediğini tescilliyor. Şiilik sadece askeri-siyasi sahada değil bizzat hutbelerde, medreselerde müntesiplerince çürütülüyor, kokuşturuluyor. İktidara tapanların akıbeti hiç değişmiyor.

Yeni Akit