Rüşvet belası

Hayrettin Karaman

"Onlar, hep yalana kulak veren ve durmadan haram yiyen kimselerdir. Sana gelirlerse aralarında hüküm ver veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiçbir zarar veremezler. Eğer hüküm verirsen aralarında adaletle hükmet. Şüphesiz Allah âdil olanları sever” (Maide: 42).

Yukarıda mealini okuduğumuz âyet Peygamberimiz'e (s.a.) tuzak kuran, yalan söyleyen, hakikati gizleyen, haram yiyen Yahudiler ve münafıklar sebebiyle nazil olmuştur.

Bir zina olayını Peygamberimiz'e getiren ve hüküm vermesini isteyen Yahudiler, bu suçun Tevrat'ta mevcut olan hükmünü gizlemişler, fakat Peygamberimiz bunu ortaya çıkarmış ve buna göre hükmetmiştir. Bu vesile ile Allah Teâlâ, Peygamberimiz'i ve ümmetini, gayrimüslim vatandaşların yargılanması konusunda muhayyer bırakmıştır; onlar isterlerse İslam hukuku uygulanacak, istemezlerse kendi mahkemelerinde kendi hukuklarına göre yargılanacak ve hüküm alacaklardır.

Âyette bugünkü konumuzla ilgili olan kısım “durmadan haram yiyen” ifadesidir. Durmadan, çekinmeden, utanmadan, Allah'tan korkmadan haram yemeyi âdet haline getirmiş olanlar ister Müslüman olsunlar ister başka dinden olsunlar bu âyetin kapsamına dahildirler.

Müfessirler burada bahsi geçen harama örnek olarak faiz, haksız kazanç ve rüşvet örneklerini zikretmiş ve daha ziyade rüşvet üzerinde durmuşlardır.

Belki de insanlık tarihi kadar eski olan rüşvetçilik İslam'da kesin olarak haram kılınmış, rüşvet alan ve verenleri Allah'ın lanetlediğini Efendimiz haber vermiştir.

Âyette “haram” karşılığında “süht” kelimesi kullanılmıştır. Peygamberimiz “Süht ile oluşan her vücut parçasının hakkı yanmaktır” buyurmuş, “Süht nedir yâ Resûlallah” diye soranlara “Yargıda hüküm karşılığında alınan rüşvettir” cevabını vermiştir. Diğer haramlar hakkında da birçok âyet ve hadis vardır.

Bugün de halkımızın başına belâ olan bu ahlaksız davranış hakkında âlimlerin aydınlatıcı tanım ve yorumları vardır:

İbn Mes'ûd, “Kardeşinin bir işini gören ve onun buna karşılık verdiği hediyeyi kabul eden de rüşvet almıştır” diyor.

Bir başka yorum şöyledir: Bir kimsenin bir yetkili ile yakınlığı, onun yanında hatırı, onunla menfaat ilişkisi vardır, bir kimsenin de o yetkiliye işi düşmüştür, işi halletme karşılığında o yakın bir menfaat elde ederse bu rüşvettir.

Ebu-Hanîfe'ye göre hakim rüşvet alınca yetkisini kaybeder, eğer azledilmezse bundan sonra verdiği hükümler geçersiz olur.

Bu böyledir; çünkü rüşvet alarak haram işleyen kişi fâsık olur, fâsıklar ise hakim olamazlar.

İslam toplumunda ve erdemliler ülkesinde herkes hakkını rüşvet vermeden, torpil kullanmadan, farklı muameleye tabi tutulmadan alacaktır.

Eğer toplumun ahlakı bozulmuş, şâir Fuzûlî'nin “Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar” dediği durum gerçekleşmiş ise kişi, canını, malını, namusunu kurtarmak için başka çaresi bulunmadığında rüşvet verir, ama bu durumda da alan haram işlemiş ve lanetlenmiş olur.

Namuslu, Allah'tan korkan ve haramdan uzak duran devlet yönetici ve yetkilileri rüşveti ve her türlü yolsuzluğu önlemek için ellerinden gelen bütün tedbirleri almakla yükümlüdürler. Almazlarsa onlar da sorumlu olurlar, aldıkları takdirde bu iğrenç davranışlar yok olmasa da azalır ve sorumluluk her şeye rağmen fırsat bulup lanetlik olanlara ait olur.

Yeni Şafak