Reklam ve Sanatta ‘Edep Ya Hu!’ Sökmüyor mu?

KENAN ALPAY

Hayâ yani utanma duygusu imanın en temel göstergelerinden biridir. Çünkü Din/İslam salt şekil ve pratikten ibaret bir hayat tarzı olmadığı gibi takvaya ulaşmak amacıyla ferdi ibadet ve komşuluk hakkından siyasal ve sosyal sembollere hatta sanat ve mimariye kadar hemen her alanda mahremiyeti gözetmeyi emretmektedir bizlere.

İnsanlık tarihinin bize öğrettiği şudur: Utanma duygusunun eksikliği ya da kaybı sadece fertler için değil bütün bir toplum için de yakın bir felaketin habercisidir. Utanma duygusunda yaşanacak zaaflar insanı kötülük, çirkinlik ve yanlışlık gibi her türden günaha sürükler. Utanma duygusunun karakterde sağlam bir yer etmesiyle iyilik, güzellik ve doğrulukla kaim bireysel ve toplumsal bir yaşam inşa edilebilir.

Edepsizlik de Bir İşgal Yöntemidir

Merhum Mehmet Akif’in dikkat çektiği ‘hayâsızca akın’ sadece fiziki saldırılardan ibaret olmayıp artık daha yoğun bir biçimde kültürel, sanatsal ve iletişim teknolojisinin geldiği aşamayla yeniden şekillenen bir işgal gerçeğiyle ilgilidir.

Medya, sanat, iletişim, reklam, tasarım filan derken boğucu bir kültürel iklimin anaforuna doğru sürükleniyoruz. Aşama aşama bütün utanma duygularından soyutlanmış, hiçbir sabitesi olmayan, bütün değerleri çiğneyebilir ve insanı insan yapan faziletlerin tamamını alay-eğlence malzemesi haline getirmeye hevesli bir toplum tasarlanıyor. Siyaset-toplum mühendisliği sadece askeri darbeler, despotizme temel teşkil eden kanun ve bürokratlar eliyle değil onlardan daha etkin ve dönüştürücü haliyle iletişim teknolojileri marifetiyle icra ediliyor esasen.

Esasa ve samimiyete tekabül etmeyen ve "dostlar alış verişte görsün" kabilinde televizyon ve gazetelerde zirve yapan çıplaklık kültüründen şikâyet amacında değilim. Ancak vakıa şu ki; çıplaklık kültürü teşhirciliği, teşhircilik de röntgenciliği bir davranış kalıbı haline getirmektedir. Biz önce görmeye sonra her şeyi görmeye alıştırılıyoruz. Bunu takiben de göstermeye ve her şeyi göstermeye alıştırılıyoruz. Dolayısıyla her şeyi görmenin de her şeyi göstermenin de hepimiz açısından meşru hatta zaruri olduğuna ikna olduktan sonra bu imkânları temin eden zeminlere ve elde edilecek sonuçlara daha ‘rasyonel’ bakabilmeyi içselleştiriyoruz.

Şimdi bu mesele bağlamında özellikle İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde daha yaygın bir biçimde kullanılan açık hava reklamcılığıyla alakalı yaşanan sıkıntılara değinmemiz gerekiyor.

Geçtiğimiz hafta Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya reklam panolarındaki kadın bedeninin teşhirine dayalı gayrı ahlaki görüntülerdeki artış üzerine “Sayın Kadir Topbaş, Bu Gayrı Ahlaki Manzara Sizi Rahatsız Etmiyor mu?” başlıklı bir basın açıklaması yapmıştı. Rıdvan Kaya kamuoyunun huzurunda başta İBB Başkanı Kadir Topbaş olmak üzere tüm yetkilileri belediyenin reklam, ilan ve tanıtım yönetmeliğinde yer alan genel ahlaka aykırı ifade ve görüntülere izin verilmeyeceği kaidesine uygun hareket etmeye davet etmişti.

Alkol, Sigara ve Çıplaklık Reklamı

Çünkü kadın-erkek, çocuk-yaşlı ayrımı olmaksızın bütün toplum billboardlar, duraklar başta olmak üzere hemen her köşeye dikilmiş reklam panoları ve totemlerden çılgınca fışkıran çıplak kadın resimlerinin saldırısı altındaydı. Kamu ve özel kurumların işbirliğiyle reklam-sanat adı altında ‘işletme ve kar’ mantığına kurban edilmekte, alenen çürüme ve kokuşmaya sürüklenmektedir.

Kadın bedeni üzerinden toplumu çıplaklık-cinsellik uyaranlarıyla tüketime teşvik eden reklamlarla ifsat etmekle içki-sigara reklamlarıyla ifsat etmek arasında ne fark var? Hangi aklı başında adam belediyelerin ahlaki ilkeleri çiğneyip sapkın bir ruh halini teşvik etmekten başkaca hiçbir anlama gelmeyen bu reklamcılık ve kar mantığıyla Müslüman bir toplumu edepsizliğe teşvik etmediğine ikna olur?

Sayın Kadir Topbaş İstanbul Şehremini olarak şehrin iffetinden, izzetinden mesul değil midir ki edep dışı bir kazanç hırsının örgütlediği ‘teşhir, röntgen ve tüketim’ üçlemesine toplumun mahkûm edilmesi için belediye imkânlarını seferber etmektedir.

Müslüman bir toplumun reklam-sanat adı altında kadınlarını teşhir edici, erkeklerini de gözetleyici olarak nesneleştirmek ve sistematik günahların partneri kılma konusundaki art niyeti anlaşılmayacak gibi değil. Bu edep dışı, ahlak karşıtı, insan bedenini metalaştırıcı işletme mantığına karşı bizden beklenen nedir? Bu tip çirkinliklere karşı sessizce katlanmak mı? Laiklik-çağdaşlık adına girişilen tasalluta itiraz eden bir toplumun kar hırsı adına girişilen bu tasalluta da itiraz etmesi en tabii haktır elbette.

Reklam panolarından halkın gözünün içine sokulan, hayatın olağan bir parçası kılınmak istenen şudur: Tesettüre karşı teşhircilik ve edebe karşı kuralsız cinsellik. Müslüman bir toplum ise doğal olarak edebi ve tesettürü sadece özel alanda değil kamusal alanda da korumak ve olgunlaştırmak ister. Sadece ebru-hat sanatında estetik kaygılar adına değil bireysel ve toplumsal hayatımızın bir bütün olarak ahlaki temellerde yükseltilmesi için hep birlikte ses veriyoruz: Edep ya Hu!