Pelikanlar ve Gökdoğan

SEZAİ ARICIOĞLU

Yaşadığı dünyayı keşfetmeye çalışan ve üstüne yorulmaktan, ter dökmekten ve gerekirse bedel ödemekten  çekinmeyen, içindeki boşluğu içine içine çekip kimselere hissettirmeden tedavi etmeye çalışan, çok kapalı, çok dar ve neredeyse kapalı devre bir geçmişe sahip olsa da kendisini  ortama ve vakıalara uygun anlayışlar ve öngörülere yakınlaştırmak için koşuşturan,  fazla olmayan  bilgisinin içinden en anlamlı en onurlu birkaç kelimeyi seçip bulup bana bugün bunlar daha çok lazım deyip eline ayağına diline hükmettiren..

Doğruluk gibi, adalet gibi hakikati haykırmak gibi karşısındakinin azametli görünüşünden, iriliğinden, serin suların kenarlarındaki hoyratlığından ürkmeden irkilmeden ve de korkmadan.

Gökdoğan da böyledir.

Neredeyse doksan derecelik dik yamaçların kenarlarına yapar yuvasını Gökdoğan. Emindir kendisinden. En baştan kimseye muhtaç olmamak kendisini ve yakınlarını güven de tutmaktır gayesi. İnandığı bu değerler uğruna her gün rızkının peşinde koşar. Uçar uçar yuvasının karşısında serilmiş denizlere dağlara ormanlara doğru. Kapattı mı kanatlarını dört yüz kilometre hıza yaklaşır.

Kafası karışık değildir. Neyi nasıl yapacağının farkındadır sorumluluklarını unutmaz ve bu sorumluluklarını üstlenirken şikâyet etmez, bir başkasının özgürlük alanına müdahale etmez. Taki ona ve onun değer verdiklerine zarar verilmek istenmesin. Hırçınlaşır işte o zaman mesafe tanımaz. Tehlikeyi görür ve anında önlemini almak için harekete geçer.

Müslüman da böyledir.

Kriterlerini ve hassasiyetlerini neyin üzerine kuracağını planlar. Cetvelindeki tüm eğrilikleri düzeltmek, ıslah etmek için harekete geçer. Hazırlıkları vardır. Her durum ve şart altında en azından yaşamını idame ettireceği asgari şartların teminine çalışır. Aylak aylak dolaştığını göremezsin.

Hani öyle sıkılmıştımcılık, bunalmıştımcılık ve depresyondayımcılık oynamaz hayatta.

Neyse odur (belki de olduğundan fazlasıdır)

Şehirler yıkılmaya çalışılır bazen içinden bazen dışından fakat o hiçbir zaman umudunu yitirmez. Umut umut büyütür bu tür zamanlarda gövdesini ve özgürlük alanlarını. Büyütmezse yok olacaktır; büyütmezse  ifsad hortumu şehirle birlikte onu ve diğer herkesi yutacaktır. 

Gökdoğan da böyledir.

Bir gün yine rızkının peşinde salınmaktadır gökyüzünde Gökdoğan. Ansızın bir pelikan sürüsünün yuvasına doğru ilerlediğini görür. Görmesiyle harekete geçmesi bir olur. Kapatır kanatlarını süzülür yavrularını tehdit eden pelikanların üzerine.

Bir iki üç dört derken hepsinin teker teker dengesini bozup yerle bir eder. Cüsselerinden korkmaz pelikanların. Dolambaçlı yollara sapmadan “dur önce şu işimi de halledeyim” demeden direkt tehdidi yok etmektir amacı. İnanır harekete geçer ve başarır Gökdoğan.

Müslüman da böyledir

İçin de yerini ve mahiyetini tam olarak bilmediği, kangrene dönüştüğünden şüphelendiği, durumdan vazife çıkartarak mahalleye sızma marifetini göstermiş ve üstelik işi gücü bırakıp mesaisini mahallenin asıl sahiplerine karşı harcayanları fark etmesiyle harekete geçmesi bir olur.

Kazanımlarını, harcanan onca emeği ve ödenen tüm bedelleri heba etmek isteyen bu kumpası, hakaret ve karalama kampanyasını deşifre eder. Taviz vermez. Banane demez. Vurdumduymaz davranmaz. Ertelemez.

Nihayet mahalleyi kirleten mahallenin saygınlığına gölge değil karalar düşüren bu zihniyetin müntesibi olan sırma saçlılar, ağızlarından irin akanlar ve tevazudan boğulacak kadar kibir sahibiler hadlerini öğrenirler. Öğrenmezlerse öğretirler.

”Reis” in değil de “Reisçilik yapan fırsatçıların” kaybedebileceğini!