Örtünme, fıtrat ve medeniyet

MURAT KAYACAN

Hayatımızın en büyük çelişkisi üzerine düşündünüz mü hiç? İnsanın yeryüzündeki yürüyüşünde en çok unuttuğu şey, aslında en çok üzerinde taşıdığı şeydir: Kendi hakikati. Rabbimiz, el-A’râf 7/25-26 ayetleriyle bize, “Orada yaşarsınız, orada ölürsünüz ve orada dirilip çıkarılırsınız” derken, hemen ardından giysiden ve takva elbisesinden söz ediyor. Bu bir tesadüf mü? Yoksa yüce Allah, bizi hayat–ölüm–diriliş çizgisinde ilerleyen birer misafir olarak tanımlarken çıplaklık ve örtünme meselesi üzerinden fıtratımıza dair çok kritik bir kavramsal temellendirme mi yapıyor? Şeytanın Hz. Âdem’e verdiği ilk musibetin, sadece bir meyve yemek değil, üzerindeki örtünün kaldırılması olduğunu biliyoruz. O hâlde asıl problem şudur: Fiziksel örtünme (libas) ile manevi örtünme (takva) arasındaki kadim ilişki, günümüzün küresel çıplaklık kültürü karşısında nasıl bir savunma hattı oluşturur? Bu yazı boyunca, insanın yeryüzüyle ve kendi iç âlemiyle kurduğu ilişkinin, büyük ölçüde bu “örtünme bilinci” etrafında nasıl şekillendiğini ortaya koyacağız.

İnsanın Coğrafyasız Kaderi ve Kâinatla İlişkisi

Kur’an, Hz. Âdem ve eşinin dünyanın neresinde yaşadığı bilgisini vermez; çünkü ibret nerede yaşadıkları ile ilgili değildir: “Allah dedi: Orada yaşarsınız, orada ölürsünüz ve oradan çıkarılırsınız.” (el-A`râf 7/25). Ayet, insan hayatının üç temel aşamasından (yaşam, ölüm ve diriliş) söz etmektedir. İlk iki aşama için “orada (فيها)” denilmesi, insanın hayat döngüsünde yeryüzünün yerini vurgulamak içindir. Üçüncü aşama için yani dünyadan diriltilip çıkarılma konusunda ise “oradan منها” denilmesi, dünyadan ayrılıp başka bir âleme geçişi simgeler. Yani ayetten anlaşıldığı kadarıyla insan, kıyamet kopana kadar “uzaylı” olmayacaktır.

Hz. Âdem’den Bugüne: Şeytanın İlk Silahı

Tüm insanlar bilmelidir ki örtü çirkin yerleri örttüğü için güzeldir ve ondan daha güzeli de takva elbisesidir: “Ey âdemoğulları, üzerinize çirkin yerlerinizi (1) örtecek bir elbise ve bir süs indirdik. Takva elbisesi, o daha hayırlıdır. Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.” (el-A`râf 7/26). “Ayette “Ey insanlar” yerine “Ey âdemoğulları” denilmesi, çıplaklığın ilk olarak Hz. Âdem kıssasında sorun olmasına bir atıftır. Hz. Âdem ile Havvâ’nın aceleyle yapraklara sığınışı (Tâhâ 20/121), insanlık tarihinde örtünün sadece bir ihtiyaç değil, medeniyetin ilk adımı olduğunu düşündürür. Sıralama ve derece (zorunlu-tamamlayıcı-kemal ifade eden elbise) farkı gözetilerek üç elbiseden (elbise, süs ve takva elbisesi) söz edilen bu ayette, örtünün bir nimet olmasına dikkat çekilmektedir. Yani nimet, takva ile anlam kazanmaktadır. “Elbise” metaforu hem koruma hem gizleme hem de süsleme boyutunu bir araya getirmektedir. Câhiliye döneminin bazı yanlış geleneklerine de gönderme yapan ayet, insana örtünün bir yük değil, bir rahmet olduğunu yeniden hatırlatır. Açıkça emir ifadesi içermese de “örtünmeyi emrettiği” ifade edilen bu ayetin, Arapların -Kureyş hariç- günah işledikleri elbiseyle tavaf yapamayacaklarını söyleyip çıplak tavaf yapmaları konusunda indiği söylenir. Ne yazık ki şeytanın vesvesesi kaynaklı ilk musibet olan avret yerlerinin açık kalması, müşrik Arapları da kuşatmıştır. Günümüzde de şeytanın bu konuda bırakalım güç kaybetmesini daha da başarılı olduğuna şahit olmak üzücüdür.  

Üç Kademede İnsan Onuru: Libas, Süs ve Takvâ

Dış elbise (2), nimet, mal anlamı da verilen “bir süs”, tüy demektir. Dolayısıyla hayvanlardan farklı olarak insanların tüyü de örtüleridir. Ayette hem elbise hem süs kelimesinin geçmesinden hareketle ilkinin vücudu örten ikincisinin de süsleyen iki nimet olduğu söylenebilir. Ayette elbise ve süs için “indirdik” denilmesi, “Sizin için yumuşak başlı hayvanlardan sekiz çift indirdi.” (ez-Zümer 39/6) ve “Biz demiri de indirdik” (el-Hadîd 57/25) ayetlerindeki gibi yaratma veya nimet verme anlamındadır. Ayetteki “indirme”, dünyadaki nimetlerin gökten inenin (su) sonucunda elde ediliyor olmasına da bağlanmıştır. Bu nimet, elbise yapmanın ilham edilmesi de olabilir. Bedeni örten örtüden daha değerlisi; namaz elbisesi, tevhid, iffet, vakar, tevazu ve haya olarak da mana verilen “Takva elbisesi” (3) olarak belirtilmiştir. Elbisenin bedeni koruması gibi insanı ateşten koruyan takva elbisesi, şirksiz iman ve salih ameldir. Bu elbiseyi giyenlerin özelliği çıplaklık kültürüne meydan okumak ve tesettüre dikkat etmektir. “Umulur ki düşünüp öğüt alırlar.” Yüce Allah’ın bu büyük nimetini takdir ederler ve ahlaki çirkinliklerden sakınırlar.

Sonuç

el-A’râf sûresinin 7/25.-26. ayetleri gösteriyor ki insanoğlu bu dünyada birer misafirdir. Yaşam, ölüm ve diriliş hattında ilerlerken, insanı ayakta tutan yegâne kuvvet haya bilincidir. Maddi giysiler, insanın avret yerlerini örtüp insanı süslerken, asıl sermayesi olan takva elbisesi (libâsu’t-takvâ), onu hem dünyevi ahlaki çirkinliklerden hem de ebedî azaptan koruyan zırhtır. Örtünme bir gelenek olmanın ötesinde, yaratılışla başlayan fıtrî bir bilinçtir. Hz. Âdem’i cennetten çıkaran o ilk musibet—yani avretin açılması—ne yazık ki hızlı moda sektörünün bedeni metalaştırması ve sosyal akımlar eliyle çağımızın en büyük hastalığı olmuştur. İnsan, kendi mahremiyetini ve kalbindeki iman ateşini koruyarak, bu küresel çıplaklık kültürüne meydan okumak zorundadır. Bu yazıda ele alınan iki ayet (el-A’râf 7/25-26) bize, şaşkın kalabalıklar arasında ilerlerken dahi kurtuluşun yolunun takva elbisesinden geçtiğini hatırlatır.


 

  1. Kelime seçimi (سوءاتكم), organın kendisinin değil, onun açık kalmasının doğuracağı utanç verici duruma (ayıp ve kötülük) işaret eden çarpıcı ve hikmetli bir mecazdır.
  2. Dış elbise giymeyi teşvik eden ayet şöyledir: “Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına söyle, dış giysilerini üzerlerine bürünsünler. Bu, tanınıp rahatsız edilmemeleri için en uygun olanıdır. Allah ziyadesiyle bağışlamakta ve çok esirgemektedir.” (el-Ahzâb 33/59)
  3. Elbisenin mecazi kullanımına dair bir ayet de şöyledir: “Size, oruç günlerinin gecelerinde hanımlarınıza yaklaşmanız helal kılındı. Onlar sizin için bir örtüdürler, siz de onlar için bir örtüsünüz.” el-Bakara 2/187)