Ortadoğu’da Savaş Hileleri!

Abdullah Muradoğlu

 “Arap baharı” Suriye'de patlak verdiğinde ABD'nin ilk başta “Esed rejimi”ni devirmeye pek hevesli olduğu zannediliyordu. ABD de bu izlenimi besledi. Washington'un verdiği bu 'sahte izlenim' veya 'perdeleme' Suriye'de rejim karşıtı çevrelerde büyük bir beklenti oluşturdu ve olaylar hepimizin bildiği gibi peşpeşe dizilerek bugünkü tablo ortaya çıktı.

Bu süreçte 'Oyun alanı'na yeni aktörler sokuldu, Irak'ta yaşanan etnik ve mezhebî gerilim Suriye'deki havayı da zehirledi. Bu hava, oyun planının ilerletilmesinde elverişli bir zemin sağladı. Oyun alanına sokulan ikincil aktörlere de kendilerine biçilen rolleri oynamaktan başka seçenek kalmadı. Suriye'yi oluşturan bileşenlerse birbirinden iyice ayrıştılar. Şimdi kimse Suriye'de eski durumun avdet etmesini beklemiyor. Şam ve diğer bütün ikincil aktörler parçalanmış Suriye'de çekilecekleri son noktaları tahkim etme peşindeler. İran, Rusya, ABD dahil herkesin bir 'koridor' hesabı var. Suriye sahnesi adeta “koridorlar savaşı”na dönüştü.

Bir süredir Washington'ın Suriye politikası olmadığı yönünde görüşler ileri sürülüyor. Acaba öyle mi? Bu görüşü savunanlar Suriye'ye ilişkin oyun planını bildikleri için mi böyle rahat konuşuyorlar? Biliyor iseler sıradaki hamleyi de tahmin ediyor olmalılar. Krizdeki 'Dünya sistemi'nde yeni dengelerin kurulmaya çalışıldığı süreçte, ABD'nin bir Suriye politikasının olmadığı görüşünü savunmak saflık olmaz mı? Belki de bize 'politikasızlık' olarak görünen, 'politika'nın kendisidir. 'Oyun plânı'nı bilmeden hamle yapmaksa çoğu zaman riskli olabilir.

Çinlililerin, “strategemler” olarak ifade edilen savaş hilelerinden birisi “Görünüşte hiçbir şey yapmamak, bir şey yapmanın en yüksek biçimidir” cümlesiyle anlatılır. Harro Von Senger'in “Savaş hileleri” kitabında yer alan bilgilere göre Çinliler bu stragemi, “tepede oturup kaplanların savaşını seyretmek” olarak formüle etmişler. Mao, 1939'da, sözkonusu strategem çerçevesinde Avrupa'daki savaş durumunu kritik ettiği bir yazısında şöyle demişti:

“İngiltere, ABD ve Fransa'nın Dünya savaşını önleme gibi ciddi bir niyetleri yoktur; tam tersine savaşı hızlandırmak istemektedirler. İngiltere, ABD ve Fransa, Almanya'yı Sovyetler Birliği'ne karşı savaşmaya kışkırtmaktadırlar; fakat kendileri tepede oturup kaplanların savaşını gözlemektedirler. Sovyetler Birliği ve Almanya'yı bir savaşta karşı karşıya getirip onları zayıf düşürmek ve daha sonra sahneye çıkıp durumu düzeltmeye yelteneceklerdir. Ne var ki onların bu komplosu, Sovyet-Alman saldırmazlık Paktı ile bozulmuştur.”

Gerçi “Saldırmazlık Paktı” daha sonra bozuldu. Hitler, “Sovyetler Birliği”ne saldırmak suretiyle hayatının hatasını yaptı. Naziler savaşı kaybettiler, Ruslar ise telafi edilemez ölçüde çok büyük kayıplar verdiler. Ruslar görünüşte galipler arasında yer alsalar bile, bu savaş, sonuçları itibariyle Sovyetler Birliği'ni 1980'lerdeki büyük çözülmenin eşiğine kadar taşıdı.

“İran-Irak Savaşı”nda ABD ve diğer Batılı devletler tepelerde oturup bu iki kaplanın amansız savaşını seyretmemişler miydi? Bu, bir şey yapmadan beklemek anlamına gelmiyor tabii. Zamanı geldiğinde, bu bekleme, önceden hazırlanmış bir eyleme dönüşüyor. SaddamHüseyin'in yenilginin eşiğine geldiği durumlarda ABD el altından Irak'a çok kıymetli lojistik istihbarat desteği verdi. ABD, iki kaplandan birisinin zafer kazanması yerine her ikisinin birbirini iyice yıpratmasına yönelik bir politika yürüttü. Bu politika daha sonra Irak'ın yıkımını hazırladı. Zaman hızlı akıyor ve bize uzun görünen zamanlar çoktan geride kaldı.

YENİ ŞAFAK