Mustafa Sabri Beşer / STAR
Yaşadığımız çağ hayreti sıradanlaştırdı. Haber akışı bir nehir olmaktan çıktı, sel oldu. Selin içinde kalan zihin dumura uğruyor, vicdanın ışığı kısılıyor.
İhsan Fazlıoğlu'nun sözü tam buraya denk düşüyor. "Hayreti olmayanın ilmine itibar, gayreti olmayanın ameline itimat etme."
Bu hengâmede Müslüman zihnin refleksi hayati bir yere oturuyor. Olan biteni yalnızca haber diliyle okuyan bir kalp, bir süre sonra hakikati ses tınısı sanıyor.
İslâm zaviyesi ise hakikat merkezinden bakıyor. Bu bakış olanı biteni yalnızca tasvir etmiyor, bilginin kaynağını, bağlamını, niyetini tartıyor.
"Organik" bu çağın kelimesi. Fıtratı korunmuş olan demek. Kaynağıyla irtibatı kopmamış olan demek.
Organiklik, ontolojik bir sadakat aslında. Kaynağa sadakat. Organik Müslüman derken kastım budur.
Organik Müslüman dinini vitrine göre ayarlamaz. Gündeme göre kıvrılmaz. Kalabalığa göre şekil almaz. İmanını Allah'la kurduğu bağın içine kurar ve orada tutar.
Modern çağ ise bireyi merkeze alıp ona değer koyucu bir misyon yüklemek istiyor.
Bir süre sonra Allah'ı hayattan çekmeye kalkıyor. Böyle bir iklimde organik kalmak kökü korumaktır.
Yine İhsan hocaya başvuralım. "Modernizmin alâmet-i fârikası, Varlık'ı, Evren'i ve Hayat'ı dolayısıyla İnsan'ı anlamdan temizlemektir. Anlamı olmayan bir şeyin yok edilmesi son derece kolaydır. İster doğal bir nesne ister beşerî bir eser olsun..."
Anlamdan arındırılan bir dünyada insan, kendi adına kurulmuş büyük bir boşluğun içinde kalır. Anlam çekilince geriye biçim kalır.
Tecrübe zayıflar, gösteri güçlenir. Hakikat içten içe puslanır.
Bu iklimde aracıların şişirilmesi tesadüf sayılmaz.
Anlam boşalınca boşluğu dolduracak putlar bulunur.
Organik Müslüman bu oyunu görür. Aracıları büyütmez. Cemaatleri kutsallaştırmaz. Şeyhleri perde yapmaz ki hakikat puslanmasın.
Perde çoğalınca dindarlık bir sisteme, bir gruba, bir vitrine benzer. İman Allah'la kurulan bağ olmaktan çıkar, aidiyet gösterisine döner.
Dindarlık varoluşu ıslah eden bir istikamet olmaktan uzaklaşıp bir kimlik yönetimine indirgenir. Organik Müslüman tam burada uyanık durur. Dini kılıf yapan akla karşı dini hayat yapan istikameti savunur.
Part-time kavramı modern çalışma rejiminin çocuğu. Yarı zamanlılık. Gerektiğinde işe gidip gerektiğinde uzak durmak. Aidiyeti zayıflatan bir düzen.
Hayatın bazı alanlarında pratik görülebilir, iman alanına taşınınca ruhu parçalayan bir alışkanlığa dönüşür. İmanı zamana, mekâna, ortama göre açıp kapama pratiği oluşur.
Kandil geceleri Müslüman, sair günlerde seküler. Ramazan'da oruçlu, sosyal hayatta aç. Teravihte edepli, farzda hoyrat. Müslümanlık bir bütünlük olmaktan çıkınca geriye yalnızca anlar kalır.
Part-time Müslüman tabirini ilk kez sevgili dostum İbrahim Paşalı'dan duymuştum. Gülümseten bir latife gibi duruyordu ama özünde ağır bir teşhisti.
Zira inkârla açıklanamayacak kadar rafine bir yarılmayı anlatıyor. Dini reddetmiyor, Allah'ı hayata taşımıyor. Allah'ı müsait vakitlere sıkıştırıyor.
Müslümanlık bir bütünlük olmaktan çıkınca geriye yalnızca anlar kalır. Ardından kişi kendini dindar sanır, zihin de bu zanna gerekçe üretir.
Part-time Müslüman tipolojisine pratikte yoldaşlık eden bir başka kavramla da Nurullah Denizer'in "Bir Tutarsızlık Analizi" başlıklı makalesinde karşılaşmıştım. Oksimoron dindarlık.
Kavram kendini dindar diye tanımladığı hâlde inanç değerlerini pratiğe yansıtamayan kişiyi anlatıyor. İman, söylem, eylem arasındaki iç çelişkiyi işaret ediyor.
Organik iman insanı kendine iade eder. Organik iman dindarlığı vitrin olmaktan kurtarır.
Organik iman, part-time Müslüman, oksimoron dindarlık. Sen hangi sınıftansın?
Bu soru bir sloganla cevaplanamaz, bir paylaşımla tedavi edilemez.
Çare içeriden başlar.
İnsan önce sözüyle eylemi arasındaki mesafeyi kapatır.
İçindeki dağınıklığı toparlar, istikametini netleştirir.
Bu çağda en büyük tebliğ düzgün bir karakterdir.
En büyük cihat ise tutarlı bir hayattır.