Önce Ahlâk - Kayıp Halka-

RAMAZAN YAZÇİÇEK

Neden önce ahlâk? İslâmî kaynaklarda konuların izahına iman bahsiyle başlandığı mâlûmdur. Bu öncelik, diğer amellerin kabulünün ancak iman etmekle mümkün olacağına vurgu içindir. İman mükellefiyeti, akl-ı selim ve ahlâklı insanların taşıyıp sürekli kılabileceği bir iştir.

Ahlâk, emîn, emân ve imanı diri tutmaktır. Ahlâk eşiğini aşamamış bireylerin şahsiyet sorunu yaşamaları kaçınılmazdır. Şahsiyetin kendisiyle kemâl bulup yüceldiği ya da zevâle sürüklenip alçaldığı altın halka ahlâktır. Ahlâklı olmak ideolojik bir tercih değil, İslâmî kimliktir. Müslüman şahsiyetin yaşam tarzı olan ahlâk, bugün kayıp halkamızdır.

Yaratılışla aynı kökten gelen ahlâk, fıtrata; enfûsî ve afâkî âlemde mârufa uygun söz ve davranışlardır. Ahlâkın fıtrata bakan yönü, Allah vergisi olup vehbîdir. Kesbî olan ise fıtratla uyumu oranında kişi ahlâkına dönüşür. Dolayısıyla kötü ahlâktan ziyâde fıtratın muhafazası ya da bozulmasından bahsedilebilir. Sünnetullah varlığın yasası, ahlâk ise varlığın ortak dilidir. Eşya dile gelse ahlâk der! Ahlâk üzerinden eşyayla kurulan münasebet, eşyanın kendisinden daha az değerli değildir. Neslin ve ekinin ifsâdı ne ise fıtrata, vicdana ihanetle ahlâksızlık da odur. Vicdan, ahlâklı olmayı telkin; ahlâksızlık ise, vicdana ihanetle tebarüz eder. Ahlâk, toplumları ayakta tutan vicdan sütunlarıdır.

Ahlâk kaynağını Kur’ân’dan alır. Ancak İslâm, ahlâkçı (Moralizm) bir hareket değildir. Kur’ân’da iman-ahlâk ilişkisi, ‘ahlâk’ kavramını merkezi konuma yerleştirmiştir. “Ve sen şüphesiz yüce bir ahlâk üzeresin.”[1] âyetiyle, ”Rasûlullah (sa)’ın ”İman itibariyle mü’minlerin en faziletlisi hangisidir?” sorusuna verdiği “Ahlâkı en güzel olandır.”[2] cevabı, Hz. Peygamber’in ahlâkî kemâlini, “Üsve-i Hasene” oluşunu;  ”Muhakkak ki O’nun Ahlâkı Kur’ân idi”[3] hadisi de, Rasûlullah’ın ahlâkının kaynağını gösterir. Peygamberlerin gönderiliş gerekçesi, Allah'a kulluğa, tâğûttan kaçınmaya çağrıdır.[4] Hz. Peygamber de, ”Ben ancak yüce ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”[5] derken, nübüvvet-ahlâk ilişkisini beyan eder. Kişi ahlâkının hayatla ilişki düzeyi, Kur’ân’la ilişkisi kadardır. Kezâ ahlâk, izafî değil aslî hakîkattir.

Ahlâk adına ortaya konulan davranışların lalettayin değil, sağlam bir referans ve amaca dayanması gerekir. Bir şeyin ahlâkî olması için bilinçle yapılmış olması, görece olmaması (Etik), aşkın bir kaynağa dayanıyor olması gereklidir. Ahlâk ile yasal zorunluluk değil asıl olan ‘iyi’ amaçlanır. Ahlâklı davranmak, politik bir tedbirden ziyâde imanın konusudur. Ahlâk mahzâ iyiliktir. ”İyilik (birr) güzel ahlâktır. Günah ise vicdanını rahatsız eden ve insanların bilmesini istemediğin şeydir.”[6]

Ahlâk, başkalarına ancak ahlâklı olunarak aktarılabilecek değerdir. Yeni hayatları inşa, iyiliği hayata maya kılmak buradan başlar. ‘Ahlâklı olmak’ taraf olmak, yük almaktır. İhtilâf ahlâkı ittifak ahlâkına öncelik arz eder. Ahlâkî erdem, ittifak edilenlerden evvel ihtilâf edilenlere karşı adaleti gözetmektir. Ahlâkla başlayan yükseliş, ahlâkî tökezlemeyle düşüşe geçer!

Cahiliye, ahlâksızlığın yaşam tarzıdır. İnsanın fikrî ve amelî düzlemdeki ahlâkî tutarlılığı öncelikle emîn, sâdık ve adilliğiyledir. Müslüman bir kişiden ahlâksız söz ve davranış sâdır olabileceği gibi, Müslüman olmayan bir insandan da pekâlâ ahlâkî iş hâsıl olabilir. Bu durum, madenler gibi olan insanın, isyân ve itâat; fücûr ve takvâ potansiyeline sahip olması; cüruf ile madenin iç içeliği gerçeğindendir. Kulluğun öncelikle ahlâk sistemi oturmuş birey ve toplumlarda sahici ve kalıcı olacağı ise izahtan vârestedir.

Ahlâk-tevhid ilişkisi gerçek zamanlı bir ilişkidir. Ahlâk, sınır bilme; kontrolsüz düşünce ve davranışları meşrû sınırlara çekme eylemidir. Hayrın anahtarı, şerrin kilidi olma, her dem ahlâk iledir. Tevhidin bilgisine sahip olmak kişiyi muvahhit kılmadığı gibi, ahlâkın bilgisine sahip olmak da kişiyi ahlâklı kılmaz. Ahlâk, bir teori değil bilakis pratiğini zorunlu kılan temel düsturdur. Bir insanın iman-ahlâk problemini çözmeden yola koyulması, imanın ahlâk ile bağını kopararak yol alması mümkün değildir.

Sözün özü: Kur’ân, iman kitabı olduğu gibi bir ahlâk kitabıdır. Lâ ilâhe illallah, iman ilkesi olduğu gibi bir ahlâk ilkesidir aynı zamanda. Ahlâklı olmak, nefsî arınma ile başlayan, toplumsal sorumluluğu yerine getirmekle devam eden kesintisiz süreçtir. Kişi ahlâkının zor sınavı güç, iktidar ve servetle olan sınavıdır. Müslüman şahsiyetin ayağa kalkması iman iledir ve fakat yol alması ahlâk iledir.

Birey başkalarıyla olmadığı, başkalarının görmediği zaman ve mekânlardaki ahvâliyle kendisidir. Ahlâk-tevhid ilişkisinin can alıcı noktası da burasıdır. Müslüman şahsiyet için zorunlu olan ahlâk-tevhid bütünlüğü, ahlâklı kalınarak korunabilir ancak. Ahlâksız ortamlarda ahlâklı kalabilmenin imkânı, ahlâksızlığa karşı direnmekten geçer.

O halde, tezelden: Niyet ettim ahlâka!

 

Kaynak: Nida Dergisi, 2019 Sayısı

 

[1] Kalem, 68/4.

[2] Ebû Dâvûd.

[3] İbn Hanbel.

[4] Bkz. Nahl, 16/36.

[5] Muvatta.

[6] Müslim.