Nöbetçi Sazanlar

ALİ EMRE

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların, kargaların bile güleceği söylentilere gözü kapalı inananların, zihnini kiraya verip benliklerini rehnedenlerin, kırk yıl düşünseniz aklınıza gelmeyecek maskaralıklarla gündem oluşturanların cirit attığı bir ülke burası.

Mecliste süs bitkisi gibi oturup kendi ayaklarına yine kendilerinin doladığı ipi nasıl çözeceğini bilemez hâlde şaşkın şaşkın dolaşan politikacılardan tutun, canlı yayında okuduğu gazeteyi bir yorum yüzünden yırtarak kahramanlığa soyunan psikopat sunuculara kadar her türden insan geçit resmi yapıyor adeta aramızda.

Kimi üniversite öğrencilerinin, şapşal mankenlerin incilerini; kendisine mikrofon uzatılınca kasılarak konuşan fakat insanı gülmekten yerlere düşürecek kadar büyük bir cehalet sergileyen malumatfüruşları, ekranda beş saat konuştuğu hâlde derde deva bir tek cümle bile söylemeyen akademisyenleri bir kenara koyuyorum. Yaşadığı köyde içecek bir damla su bile bulunmadığı hâlde Obama için kurban kesip poz veren ağamız da olmuştu zira bizim, uyuşturucu satarken yakalanınca “Türk ekonomisi işte böyle baltalanıyor!” diye feveran eden tüccarımız da. Elifi mertek sanan, iki kelimeyi bir araya getirip cümle kuramayan, meclisin tavanına çiğ köfte yapıştırmakla övünen vekilleri de görmüştük nitekim; maç bitiminde ya da asker uğurlamalarında konu komşuyu sığınaklara kapanmak zorunda bırakan, sıktığı kurşunlar yüzünden ölen minicik çocukların cesedi başında pişkin pişkin sırıtan rezilleri de. Hele şimdi hayattan ve dünyadan kopuk, hiç okumayan, maç ve magazinden başka bir şeyle uğraşmayan bir “internet kuşağı” yetişiyor ki tam evlere şenlik.

Birkaç gün önce Kadıköy’de yaşanan bir olay, hem sözünü ettiğimiz bu “cehalet”i hem de “bağnazlık” ve “ötekileştirerek suçlama” eğilimini çok güzel ve ibretlik bir şekilde resmediyordu. Çeşitli ajanslarda yer alan, basına yansıyan bu olaydan çoğu okuyucumuz haberdar olmuştur: Kadıköy'de Barlar Sokağı olarak bilinen Kadife Sokak'ın bitişiğindeki İhsan Ünlüer Sokağı’nda bazı kişilere bir saldırıda bulunuluyor. Organize bir şekilde sokağa giren ve "Hell’s Angels" adlı bir grubun mensupları olduğu iddia edilen kişiler, önlerine çıkan birçok insanı darp edip yaralıyorlar.

Tuhaf olan şu ki “içkiciler”in kapıştığı bu olay, çok kısa bir sürede birilerince "içki yasağını isteyenler yaptı" diye yansıtılmaya çalışıldı. Tepkilerin ötesinde suçlama ve iftiralar havada uçuştu. Hatta, bazı gruplar saldırıya uğrayanlara destek için "toplu içme" eylemi bile düzenleme kararı aldı. Tüm bunlar yaşanırken, aralarında Ekşi Sözlük yazarlarının da bulunduğu belirtilen bazı tanıklar ile polis tarafından yazılan tutanaklar, saldırının dindar kesimle yakından uzaktan alakasının olmadığını ortaya koydu. “Hell’s Angels” üyelerinin arandığını doğrulayan polis kaynakları, grup üyelerinden bazılarının çeşitli suç kayıtları olduğunu da belirtti.

Olayın yaşanmasından kısa bir süre sonra, sosyal paylaşım sitelerinde anında dindar kesimi suçlayan mesajlar görülmeye başlandı. Facebook, twitter gibi paylaşım sitelerinde olayın ilk saatlerinde yer alan mesajları görenler, dindarların Kadıköy'deki barları bastığı düşüncesindeydiler. Ancak, aradan biraz zaman geçtikten ve gerçek ortaya çıktıktan sonra bu mesajların bir kısmı silindi. Olayın ilk dakikalarında, paylaşım ağlarında büyük bir yanıltma operasyonu vardı. Ancak gerçek anlaşılınca operasyonu yapanlar da geri çekildi.

Sadece bir körlüğün, koşullanmışlığın getirdiği bir şey değil elbette bu durum. Patolojik bir vakıa aslında, bir tür travma. Çok ciddi bir manipülasyonun, gerçeklerden kopmuşluğun, yaşadığı ülkeden haberdar olmamanın bir göstergesi aynı zamanda. Bu olayla ilgili olarak sosyal paylaşım sitelerinde yer alan bazı yorumlar, insanı hem güldürüyor hem düşündürüyor gerçekten. “Kadıköy’de içki içenlere ‘içki içmek günah’ diyerek saldıranlar, içenleri bıçakladıklarında günah işlemiyorlar mı?” diyor bir yorumcu söz gelimi. Bir diğeri karalar bağlıyor hemen: “Sivas’ın yıldönümünde Kadıköy’de dehşet... Umutlar tükeniyor...” sözleriyle dalıveriyor ortama. “Kadıköy’deki Barlar Sokağını basan faşistler, burada içki içilemez diyerek herkesi bıçaklamışlar!” incisiyle olaya tüy dikiyor bir başkası. Bir diğeri büyük harflerle manşet atıyor sanki: “AKP zaferinin sonu: Kadıköy kanlar içinde...”

Atasından özür dileyenler, imamın ordusu Kadıköy’den başladı diyenler, bu ülkeden gitme vakti geldi de geçiyor cümleleriyle ağıt yakanlar, bu arada yetmez ama evetçilere küfretmeyi akledenler, “şakirt dehşeti” başlığıyla buluş gücünü sergileyenler; ne ararsanız var. Yazar ve sunucu Nedim Saban da balıklama dalarak “Bugün Kadıköy, yarın bütün dünya” baklasını çıkarıveriyor ağzından.

Evet. “Nöbetçi sazanlar” böyle düşünüyor ama bu ülkede sistemin “dindarlar”a yönelik baskı ve eziyetlerinin ardı arkası gelmiyor oysa. İnancının, sahiplendiği kimliğin gereklerine uygun olarak okumak, çalışmak, düşünmek, yaşamak isteyenler için yarı açık bir cezaevi görünümünde hâlâ burası. Bütün dindarları rahat, zengin, “yandaş” zanneden “sazanlarımız”, içki konusunda gösterdikleri duyarlılığın binde birini daha önemli haklar, başka özgürlükler konusunda da gösterebilse keşke.