‘Neo-faşizm’ açıklıyor mu?

Murat Belge

Norveç’teki son olaydan sonra, bu gibi olayları ve onları destekleyen ideolojik hareketi “neo-faşizm” adıyla adlandırmanın isabetli olup olmadığını düşünmeye başladım. Bu “neo-” öneki bana çok zaman şüpheli görünür zaten. Şimdi olanı eskisinden ayırmak için gerekli görülmüşse, pekâlâ; ama belki de aradaki fark bir tek bu “neo-” önekine bırakılamayacak kadar derin.

Öte yatan, hangi kavrama yakından baksak, benzer tanımlama sorunları yaşarız. Çünkü biz hayatta olanları kavramak için birtakım genellemeler yapmak zorundayız; oysa tarihî olaylar genellemelere tam da sığamayacak kadar tekil ve benzersiz. Onun için genellemelerin “yaklaşık” olduğunu baştan kabul etmek gerekiyor.

Başına “neo-” önekini taktığımız (başka birçok şey gibi) “faşizm”, bildiğimiz klasik örneklere göre çok daha bireysel ve “popüler kültür”den etkilenmiş görünüyor bana. Bunlar, son analizde, modern dünyanın yarattığı “yer şekilleri” –herkesi bir ölçüde etkiliyor.

Belli ki Norveç’teki adam “spektaküler suç” üstüne (muhtemelen adını öyle koymaksızın) epey kafa yormuş. Bunu yaparken, baş düşmanının da etkisinde kalmış olmalı: Çünkü Bin Ladin’in New York saldırısı kadar “spektaküler” suç daha işlenmedi. Eylemin “medyatik” olması bir zorunluluk haline geldi herhalde, bu da “modern” hayatın bir gereği. Bu adamın da giyinişi, kıyafetleri, çektirdiği resimler; medyatik olmaya önem verdiğini gösteriyor. Belli ki yapacağını yaptıktan sonra kaçıp saklanmayı değil, tersine, dünyanın gözü önüne çıkıp poz vermeyi kurmuş. Marifetinin semeresini görmek istiyor.

Sinemanın bayıldığı temalardan biri haline gelen “cinayet dizisi” fikrinden de etkilenmiş olabilir. Ama John Lennon’ı öldüren manyaktan Columbine’ın adını sanını hatırlamadığımız katiline, pek çok öncüsü var. Bunlar hepsi de rahatsız bireyler “patolojik vaka” demeyeceksek.

Eylemi destekleyen bir ideoloji olduğunu söyledim. Evet, “neo-faşizm” deyince, yukarıda andığım bireysel vakalardan herhalde farklı, bir ideolojik amaç, paylaşılan bir şey var. Bu adamın varolduğu dünyada “yabancı düşmanlığı”, “İslamofobi” vb. adlarla andığımız ideolojik yapılanma olmasa, onun bir eylemi de olmaz ya da bu anlamda bir şey olmazdı. Ancak, başkalarıyla paylaşılan bir ideoloji olsa da, bunun için örgütlenmek gibi bir ihtiyaç duyulmadığı belli. Sonuç, sadece bir kişinin yaptığı bir eylem. Hattâ, kurban sayısının çok kalabalık, yapının ise sadece bir kişi olması, istenen biçim olsa gerek. Klasik faşizmde Duce’ler, Führer’ler gibi olağanüstü bireyler vardı, ama onların en büyük başarıları kitleleri örgütlemek ve faşizmi o kitlelerle yapmaktı. “Neo-” örneklerde, bu sonuncusu gibi dehşet salan örneklerde “kolektivite” yok –sanki özellikle olmaması isteniyor. Eylemin kendisi de başkalarını ortak edecek nitelikte değil. Bu yeni anlayışta herkesin kendi özgül ve benzersiz eylemini tasarlayıp uygulaması gerekiyor.

Soyut düşünce... İnsanoğlunun bu eşsiz yetisi, kazanımı... Bu, “etik”ten kopunca, dahası, “etik”e savaş açmaya karar verince eşsiz bir yok etme silâhına dönüşüyor. Gene modern dünyada yok etme amacıyla kullanabileceğimiz teknolojik imkânlar da çok güçlü olduğu için, buna bir “yoldan çıkma” diyeceksek, her an böyle bir “yoldan çıkma” mümkün. Birileri de yaratıcılık güçlerini, yeteneklerini burada deneyecekler.

Norveç’teki olay korkunç, bundan sonraki benzerleri de öyle olacaktır. Ama gerisindeki ideoloji, birilerine düşman olarak yaşama ihtiyacı sanırım daha da korkunç. İdeoloji kendisi gidip adam öldürmüyor. Ama her zaman, içindeki öldürme isteğini bastıramayan, zaptedemeyen adama yardımcı oluyor, onun bu bastırılmaz dürtüsüne anlam ve amaçlılık –ve bir kesimin zihninde, meşruluk– kazandırıyor.

TARAF