NATO Konseptine Direnmenin Sakınca ve Faydaları

KENAN ALPAY

Neden hem devrimci hem de demokrat aydın ve sanatçıların, sendika ve partilerin çok etkin muhalefet yürüttüğü ülkemizde ‘Ukrayna’da Savaşa Hayır Platformu’ kurul(a)madı? Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü açık işgal ve saldırıları karşısında devrimci ve demokrat ruhun nutku mu tutulmuştu yoksa? Rusya’nın eski SSCB ve Sosyalist siyasetlerle herhangi bir alakası kalmamış ama buranın sol-devrimci maskeli zavallı aydın ve sanatçıları, sendika ve örgütleri hala “Moskovaya sadakat şerefimizdir” frekansında propaganda yapıyorlar.

Yıllarca Rusya ve Çin’in emperyalist devletler olduğunu inkâr eden, despotik iktidarları anti-emperyalist sıfatlarıyla donatıp sahiplenen ve yerküredeki hemen her kötülüğü ABD’yle özdeş sayan sol-devrimci mantık şimdi nereye geldi. Baskılara karşı direnip yeniden yükselişe geçen İslami hareketler karşısında önce Kemalizme bitişik nizam durdular, Suriye’deki vahşetle birlikte Baasçı karakterlerini dışa vurdular. Nihayet şimdilerde IŞİD’e karşı ABD müdahalesi için gayet istekli ve heyecanlı gerekçeler yazmakla meşguller.

Yeni Düşman, Yeni Müttefik

Galler’deki NATO zirvesi gibi onu takip eden Cidde ve Paris zirveleri de “IŞİD’siz bir dünyaya uyanmak” adına geniş bir cephe kurmanın peşinde. Yazılıp söylenenlere bakılırsa IŞİD sadece Kürtler, Şiiler, Ezidiler, Hristiyanlar için değil bütün bir orta doğu hatta dünya için öncelikli tehditmiş.

The Wall Street Journal’den Hürriyet ve Sözcü’ye, New York Times’ten AydınlıkCumhuriyetBirGünYurt vb gibi gazetelere değin hemen bütün medya kuruluşları ABD ve İran’dan gönderilen askeri danışmanların, Irak semalarında keşif uçuşu yapan savaş uçaklarının, İHAların veya belirli hedeflere kilitlenmiş füzelerin haberlerini gayet keyifli bir dille kaleme alıyorlar. Senaryo şöyle hayata geçirilecekmiş: ABD ve Batılı müttefikler havadan ve denizden füzelerle IŞİD mevzileri olarak belirlenen hedefleri vuracaklar, PKK-PYD, Peşmerge, İran destekli Şii ordu birlikleri de karadan temizlik harekâtına girişecekler.

Peki, son dönemde diplomatik arenada Türkiye’yle alakalı gerilimin sebebi nedir? Kısaca şu: ABD’nin başını çektiği askeri cepheye katılımda Türkiye neden ayak diretiyor? Neden IŞİD’e karşı açılması kararlaştırılan savaşta TSK ön cephede yerini almıyor? Yani Cengiz Çandar’ın ifadesiyle “Washington’dan Ankara’ya mesajlar”a sağır kesilmek Batı basınında ve oradan buraya, oradan buraya tercüme faaliyetinde bulunan basında “IŞİD’e askere alma merkezi” olarak lanse edilmek demektir.

Bu arada Türkiye’yi IŞİD karşıtı cephede yer almaya teşvikler, tehditler, iteklemeler konusunda PKK-PYD cenahının katkıları da azımsanacak gibi değil. Kısa bir zaman önce tıpkı ABD, Fransa, İngiltere gibi TSK’nın da PKK-PYD’yi silahlandırması yolunda yapılan çağrıları hatırlamakta fayda var. Üstelik şimdi bu söylemler daha açık ve cephede savaşan komutanlar tarafından dillendirilir oldu. Mesela Suriye’deki YPG’nin komutanlarından Polat Can’ın 'IŞİD'e karşı uluslararası bir savaşta en aktif güç YPG olacaktır' sözünü “Birçok uluslararası güçle ilişkimiz var. Karar mercii birçok devlet de var bunların arasında." sözüyle birlikte okumakta fayda var.

Go Home’den Well Come to Meadle East’a

Çünkü sadece ABD ve Batılı müttefikler değil PKK-PYD de TSK’nın askeri gücünü sahada görmek istiyor. Bu istek hem kendini meşrulaştırma ve hegemonyasını dayatma hem de Türkiye’yi bir meşruiyet sınavına zorlama gibi farklı amaçlara haizdir. Hiçbir tefsire ihtiyaç duymayan şu cümleler Kürt ulusal siyasetinin nasıl bir beklenti içinde olduğunu izah ediyor: “Türkiye’nin de IŞİD’e karşı savaşması lazım. Bir tutum sergilemezse eğer bu Türkiye’nin onlara destek verdiği anlamına gelir. Biz Türkiye’nin IŞİD’e karşı savaşmasını umuyorduk.

İran, Suriye’de Esed/Baas rejimi, Bağdat’taki İran+ABD güdümlü Şii iktidar, Peşmerge, PKK-PYD filan gibi güçlerin hemen hepsi ABD’nin safında güya IŞİD’e karşı savaşmaya karar vermiş. Onların en önemli derdi ‘Türkiye bu safta neden durmuyor?’dan ibaret.

Türkiye’yi sınır ötesi askeri operasyonlara angaje etmek için kapsamlı bir ikna seferberliği başlatıldı. ABD’nin askeri-siyasi planlarına angaje olmamak için direnmek suç oldu. Türkiye’de siyaset ve toplum ABD’nin yalnızlaştırmasıyla korkutuluyor. Müttefiklik ilişkisinin bozulacağı, azarlanıp kenara çekileceği tehditleri sıradan oldu.

Esed rejimin katliamlarına sahip çıkanlar başta olmak üzere hemen herkes IŞİD terörü maskesiyle alenen ve resmen NATO/ABD’nin taşeronluğuna soyunmuş durumda. Kahrolsun ABD, Büyük Şeytan Amerika, Yankee go home filan ham hayalmiş.

Solcusu, Kemalisti, Alevisi, İrancısı, liberali, Türk-Kürt ulusalcısı bayram yapıyor: Hoşgelişler ola Obama Paşa! Arş, arş ileri!