Mustafa Kemal İttihat-Terakki üyesi miydi

Ayşe Hür

“Taraf gazetesinin ortaya çıkardığı ‘İrtica ile Mücadele Planı’nın ‘ıslak imzalı’ aslının savcılığa teslim edilmesi, bazı yazarlarca ‘100 yıllık İttihat ve Terakki iktidarının nihayet sonuna gelindiğinin işareti’ olarak değerlendirildi. Ben o kadar iyimser değilim. Çünkü bu zihniyet sadece yönetim kademelerine değil, toplumun her kesimine şu veya bu ölçüde nüfuz etmiş durumda, ortadan kalkması için, çok ama çok çalışmamız lazım. Yine de olur ya, işe Rufailer karışır, devran hızlıca değişir ve konu birden önemini yitirir diye, bu hafta okuyucularımın bana sıklıkla yönelttikleri bir soruya cevap vermeye çalışacağım. Herkese iyi pazarlar...”

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin (İTC) ve Milli Mücadele’nin önderlerinden Ali Fethi Okyar hatıratında, Mustafa Kemal’in kendisine “bir İttihatçı iyi dosttur, iki İttihatçıdan korkulur, üç İttihatçı için ise iktidarı almaktan başka tatmin yolu yoktur” dediğini kaydeder. Ali Fethi kendisinin ve Mustafa Kemal’in İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girişini şöyle anlatır: “Benim cemiyete girişim, [daha sonra Bursa Valisi olan ve bizden üç sınıf evvel kurmay subay olarak] Manastır Kolordusunda vazifeli İsmail Hakkı Bey aracılığı iledir. Enver, Cemal Beylerle, daha sonra Şam’daki vazifesinden Selanik’e gelen Kolağası (kıdemli yüzbaşı) Mustafa Kemal’in girişleri de aynı kanaldan oldu. Benim, Mustafa Kemal’in, Cemal’in ve diğer bazı arkadaşların ordu kurmay kadrosunun kilit noktalarında oluşumuz subaylar arasında cemiyetin benimsenmesine geniş ölçüde yardım etti.“ Gerçekten de, Mustafa Kemal, Fethi Bey’in Ekim 1918’de İTC’nin kapatılmasına karşı tedbir olarak kurduğu Osmanlı Hürriyetperver Avam Fırkası’nın yayın organı Minber gazetesinde „Mensup olduğum İttihat ve Terakki için öylesine çirkin ve haksız bir neşriyat başlamıştı ki, bunları cevapsız bırakmak ve sükûtla karşılamak mümkün değildi...” diye yazıyordu.

Bir başka İttihatçı Hakkı Baha’ya (Pars) göre ise Mustafa Kemal İTC’ye 29 Ekim 1907’de Hakkı Baha’nın Selanik’teki evinde yemin ederek üye olmuştur; üyelik numarası ise 322’dir. Milli Mücadele yıllarında ve Cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal’in en yakınlarından olan Falih Rıfkı’ya (Atay) göre Mustafa Kemal 1909’daki İTC Kongresi’ne Bingazi (veya Trablusgarp) delegesi olarak katılmıştır. Ali Fethi Bey, 1910’da Talat’ın Sultanahmet’teki evinde Mahmut Şevket Paşa tarafından Fethi Bey’in Paris’e, Enver’in Berlin’e ataşemiliter olarak atanması üzerine takınılacak tutumu tartışmak üzere yapılan toplantıya katılanlar arasında Mustafa Kemal’in de olduğunu söyler. İTC üyesi olduğu bilinen İsmet (İnönü) Mustafa Kemal’in İttihat ve Terakki nüfuzluları içinde Fethi Bey’le beraber ayrı bir grup teşkil ettiğini söyler. Sina Akşin’e göre, Mustafa Kemal, İTC’nin 1912’deki kongresine Selanik delegesi olarak katılmıştır. Mustafa Kemal’in Cumhurbaşkanlığı sırasında sekreteri olan, tarihçi Yusuf Hikmet (Bayur) ise daha ileri giderek Mustafa Kemal’in İTC’nin Genel Merkez üyesi olduğunu ileri sürer.  


Enver’le çatışma


Ancak, Mustafa Kemal’in İTC’nin askerî kanadının lideri Enver Bey ile yıldızının hiç barışmadığı bilinir. Mustafa Kemal’i destekleyen kişi, sivil kanadın lideri Talat’tır. 1913’te Mustafa Kemal ve Fethi Bey’in kendilerine verilen yurt dışı görevi kabul etmeleri biraz bu sürtüşmelerden dolayıdır. İkili, hem İTC’de kendilerine iyi bir yer edinememişlerdir, hem de ondan ayrılmayı göze alamamışlardır. Çünkü Fethi Bey’in dediği gibi İTC’ye muhalefet etmek mümkün değildir. Böylece yurtdışı görevi bir anlamda tartışma alanından çıkıp soğutma operasyonudur.

Mustafa Kemal’le İTC ilişkileri, Mondros Mütarekesi’nden sonra yeni bir merhaleye girer. İddialara göre, Mustafa Kemal’in Milli Mücadele’nin başına geçirilmesi İttihatçı kadroların kararı sonucu olmuştur. Dönemin tanıklarına göre, İTC’nin içinden bir bölüm Mondros Mütarekesinden 10 gün kadar sonra bir kongre toplamış ve Teceddüt Fırkası’nı kurmuştur. Cavit Bey’in deyimiyle‚ İTC yeni bir adla vaftiz olmuştur. Celal (Bayar) ve Ahmet Faik (Barutçu) gibi önde gelen İttihatçılar bu oluşuma karşı çıkmışlar, ‘asıl’ İTC’ye bağlılıklarını belirtmişlerdir. Yeni partide, iktidarı Enver Paşa’ya muhalefet eden kanat ele geçirmiştir. Bunlar arasında Mustafa Kemal de vardır. İttihatçı önderler 1/2 Kasım 1918 gecesi bir Alman gemisi ile ülkeyi terk ederken Talat Paşa, Kara Kemal ve Kara Vasıf beylere bir de gizli bir örgüt kurma emrini verirler. İlk toplantısını 5 Şubat 1919 tarihinde Avukat Refik İsmail Bey’in Sultanhamam’daki yazıhanesinde yapan örgütün başkanlığına Boğaz Komutanı Galatalı Şevket Bey seçilir. Örgütün adı Baha Sait Bey’in isteği üzerine, Kara Vasıf Bey ve Kara Kemal Beylerin adlarından esinlenilerek Karakol (Kara Kol) olur.

Teşkilat-ı Mahsusa’dan Yenibahçeli Şükrü’ye göre Karakol, Mustafa Kemal’i ‘siyaset-i âliye’yi idare etme’ görevine, Karakol’un beş Albay’ından biri olan İsmet’i (İnönü) ise cephe kumandanlığına uygun görmüştür. İkili bu teklifi Tokatlayan Hanı’ndan Mustafa Kemal’in Osmanbey’deki evine kadar yürürken konuşmuşlardır. Mustafa Kemal teklifi kabul etmiş, İsmet Bey ise reddetmiştir. Kendisini Anadolu’ya geçirmek için üç gün bir eve hapsederek baskı yapmak gerekmiştir. (Ancak, 8 Ocak 1920’de Anadolu’ya geçmiştir.)  


Karakol teşkilatının rolü


Enver Paşa’nın amcası Halil (Kut) Paşa, İTC’nin Milli Mücadele’nin lideri olarak kendisini düşündüğünü ancak, Enver’le akrabalığı dolayısıyla bunu kabul etmediğini söyler. Ali Fethi Bey ise, İTC’nin liderlik için kendisini uygun bulduğunu ima eder. Ancak, 10 Mart 1919’da İngilizlerce tutuklanarak Malta’ya gönderilmesi üzerine, liderlik hakkı Mustafa Kemal’e geçmiştir. Hüseyin Cahit Yalçın’a göre de Enver Paşa, yurtdışına kaçtıktan sonraki günlerde Talat Paşa’ya güya “Harbiye Nezareti için Mustafa Kemal’i tavsiye et. Harbiye’ye o gelmelidir. Ondan başka orduyu toparlayacak kimse yok“ demiştir.

Mustafa Kemal, 1927’de irad ettiği Nutuk’ta ‘esrarengiz ve müthiş bir komite’ diyerek sanki Karakol’dan habersizmiş gibi davranır. Bir yandan da ‘İstanbul’daki teşkilatımız’ dediği bir teşkilattan söz eder. Bu teşkilatın Karakol olduğu bellidir. Ali Fethi Bey’e göre Mustafa Kemal, 21 Aralık 1918’de Meclis-i Mebusan süresiz olarak feshedildiğinde, Sadrazam Tevfik Paşa’yı kaçırması ve Vahdettin’i devirmesi konusunda Kara Kemal’den teklif almıştır. Ancak İsmail Canbulat’ın karşı çıkması üzerine bu plan gerçekleşmemiştir. Ali Fuat Paşa da Mustafa Kemal’in Karakol’la bağlantısını doğrular.

Nitekim Mustafa Kemal, 23 Temmuz 1919’da İttihatçılar tarafından Doğu’daki Ermeni tehlikesine karşı toplanan Erzurum Kongresi’ne İttihatçıların davetlisi olarak katılabilmiştir. (Kongreye katıldığı tespit edilen 60 üyeden 34’i İttihatçı, 2’si Hürriyet ve İtilafçı’dır. Diğerlerinin eğilimi tespit edilememiştir.) Mustafa Kemal’le birlikte kongreye gelenlerden Kara Vasıf da muhtemelen Karakol’un temsilcisi olarak oradadır. Kongre sırasında hem kişiliği, hem de üzerinde ‘Padişah-ı Damad-ı Şehriyari’ işaretleri taşıyan askerî giysileri yüzünden çok eleştirilen Mustafa Kemal İstanbul’dan ve Erzurum’dan gelen yoğun baskılar sonunda müfettişlik ve askerlik görevlerinden istifa etmek zorunda kalacaktır.  


Sivas Kongresi’nde ilk hesaplaşma


4-10 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi sırasında Kara Vasıf’ın kendisine Karakol teşkilatının nizamnamesini sunması üzerine Mustafa Kemal “sizlerin maksadı mülga (kendini kapatmış) İttihat ve Terakki’yi ihya etmektir. Bu suretle iktidarı yeniden ele geçirmek istiyorsunuz. Bunların farkındayım. Sizin gizli başkumandanınızın adını da söyleyeyim. Bu Enver Paşa’dır” demiş, bunun üzerine Kara Vasıf da “Hayır Paşam, yanılıyorsunuz, bizim başkumandanımız sizsiniz! Talat Paşa Berlin’den gönderdiği talimatta ‘Bundan böyle Başkumandanınız Mustafa Kemal Paşadır. Onun açtığı bayrak altında birleşiniz’ dedi” cevabını vermiştir.

Mustafa Kemal’in örgütü tanımazlıktan gelmesi, siyasi basiretini gösterir. Çünkü bugün Karakol tarafından göreve atanmayı kabul eden biri, bir başka gün aynı örgüt tarafından görevden alınmayı da kabul etmek zorundadır. Ancak, Ekim 1919’da kurulan Ali Rıza Paşa kabinesi, Anadolu ile ilişki kurmak için Sivas’ta oluşturulan Heyet-i Temsiliye’nin İttihatçılıkla ilişkisi var mı sorusuna cevap verirken İttihatçıları korumaktan geri durmayacaktır. Başta, hareketin İttihatçılıkla hiçbir ilişkisi olmadığını söyleyecek, daha sonra İttihatçılık düşmanlığını doğru görmediğini, İttihatçıların yönetiminde ülkeyi yıkıma götüren küçük bir topluluk dışındakilerin yansızlığını korumuş, kötülüğe alet olmamış namuslu insanlardan olduğunu uzun uzun anlatacaktır. Ali Rıza Paşa’nın Osmanlı Devleti’nin savaşa katılmasına neden olanların kovuşturulması talebine ise, savaşa girmemenin mümkün olmadığını, dolayısıyla harp mesulü aramanın mantıksız olduğunu söylemiş, harp esnasında yapılan her nevi cinayet faillerinin yargılanması konusunda söz vermekten kaçınmıştır.

Ancak Mustafa Kemal, adım adım İttihatçılarla ilişkisini kesecektir. 11 Ocak 1920’de Karakol’un kurucularından Bahâ Said Bey’in bütün Anadolu’yu temsil ettiğini söyleyerek Bakü’de “Karakol Cemiyeti ve Uşak Kongresi Hey’et -i İcraiyesi adına” Bolşeviklerle bir antlaşma imzalaması üzerine Mustafa Kemal Kara Vasıf’ı şöyle uyarır: “Memlekette tek egemen Heyet-i Temsiliye’dir. Karakol ve Uşak Kongresi diye bir şey tanımıyoruz.”  


İngilizlerin katkısı


Mustafa Kemal’in liderlik sürecinde İngilizlerin de bilmeden katkısı olmuştur. Daha önce bu sütunlarda anlattığım gibi, 12 Ocak 1920’de açılan son Osman Meclisi’nde Rauf Bey’in başkanlığında faaliyet gösteren eski İttihatçı, yeni Milli Mücadele’ci mebuslar, hareketin inisiyatifini Mustafa Kemal’den almak için epey çalışmışlardır. Ünlü Misak-ı Milli’yi hazırladığı belirtilen Felah-ı Vatan grubu, Mustafa Kemal’in Meclis’in açılışı dolayısıyla gönderdiği telgrafı okumamış, Mustafa Kemal’i Meclis başkanlığına seçmemiş, Mustafa Kemal’in düşürülmesini istediği Ali Rıza Paşa kabinesine güvenoyu vermiştir. Daha sonraki süreçte de Rauf Bey ve diğer İttihatçılar artık kendisine ne bilgi vermekte, ne görüşünü almaktadır.

Kısacası, Meclis-i Mebusan’ın açılmasıyla Mustafa Kemal adeta siyasetin dışında kalmıştır. Ama 16 Mart 1920’de Meclis-i Mebusan’ın İngilizler tarafından basılması ve Galatalı Şevket, Kara Vasıf, Ali Sait Paşa, Refet Paşa, Ali İhsan Paşa, Hacı Mehmet Paşa, Rauf Beygibi önemli şahsiyetlerin Malta’ya sürülmesi bu durumu radikal biçimde değiştirecektir. Özellikle Galatalı Şevki, Kara Vasıf ve Rauf Bey gibi tecrübeli istihbaratçıların tutuklanacakları belliyken Meclis’e gitmeleri, dolayısıyla Anadolu yerine Malta’ya geçmeleri düşündürücüdür. Acaba bu kişiler, yurtdışındaki Enver Paşa’nın İngilizlerle yaptığı temaslara fazla mı bel bağlamıştır, bilinmez ancak, bilinen odur ki, bu tutuklamalardan sonra, Meclis’in İstanbul’da toplanmasının sakıncalı olduğunu söyleyen Mustafa Kemal haklı çıkmış, bu durum itibarını iyice arttırmıştır. Tutuklanmaktan kurtulan ittihatçı kadrolardan, Enver’le çalışmak isteyenler Kafkaslara doğru yola koyulurlar. Geri kalanların ise Ankara’dan başka gidecek yeri yoktur. Giderek başsız kalan İttihatçı kadrolara, Mustafa Kemal’in liderliği etrafında toplanmaktan başka çare kalmamıştır.  


Enver Paşacıların tasfiyesi


15 Mart 1921’de Talat Paşa’nın Berlin’de öldürülmesi ise Talat’ın adamlarının Mustafa Kemal’e yanaşmak zorunda kalmalarına neden olur. Geride bir tek Enver Paşa ve şürekâsı kalmıştır. (Cemal Paşa, Mustafa Kemal için bir rakip değildir.) Enver Paşa’ya yakınlıkları ile bilinen Yeşil Orducuların ve Kuva-yı Seyyare’nin kurucularından Çerkez Ethem’in tasfiyesi ise 6-10 Ocak 1921’de I. İnönü Muharebesi’nin kazanılmasından sonra gerçekleşir. Çerkez Ethem ve arkadaşları Yunanlılara sığınırken, Yeşil Orducular ve gıyabında Çerkez Ethem ve arkadaşları 9 Mayıs 1921’de çeşitli cezalara çarptırılırlar. Böylece, Mustafa Kemal iktidarını biraz daha pekiştirir.

Ancak 10 Temmuz 1921’de başlayan yeni Yunan taarruzuyla Türk ordusunun Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilmek zorunda kalması, ardından Afyon, Kütahya ve Eskişehir’in Yunan işgaline uğraması, iktidarı ele geçirmek için iyi bir fırsat yakaladığını düşünen Enver Paşa’yı yeniden cesaretlendirecektir. Anadolu’ya geçmek üzere 30 Temmuz 1921’de Moskova’dan ayrılan Enver Paşa, Batum’da amcası Halil Paşa, Küçük Talât (Muşkara) ve Dr. Nâzım gibi bazı önemli İttihatçılarla, 5-8 Eylül 1921’de küçük bir kongre düzenler. Hatta İslâmcı, sosyalist ve korporatist unsurların bir karışımı olan Halk Şuralar Fırkası’nı kuracak kadar ileri gider. Fakat Yunan ordusunun Sakarya’dan püskürtüldüğü haberi, Enver Paşa’nın Anadolu’ya geçip liderliği ele alma hayallerine son verir. 16 Temmuz 1921’de Mustafa Kemal’e yazdığı bir mektupta Ankara Hükümetince ‘rakip’ hatta ‘hasım’ sayılmasından yakınan ve “hiçbir kanuni sebep olmadan memleket dışına sürülmesine ilelebet tahammül” etmenin çok ağır ve onur kırıcı olduğunu belirten Enver Paşa, iki hafta sonra Türkistan’a gitmek zorunda kalacaktır.

Cemal Paşa’nın 21 Temmuz 1922’de Tiflis’te, Enver Paşa’nın 4 Ağustos 1922’de Türkistan’da öldürülmesiyle, Mustafa Kemal liderlikte rakipsiz kalır. İttihatçıların Mustafa Kemal’e biat etmeyen kadrolarından bir kısmı, 1923 seçimlerde, bir bölümü Lozan’dan sonra 150’likler sürgünü ile, bir bölümü Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın 1925’te kapatılması sırasında kansız şekilde tasfiye olur. Geriye kalanlar ise geçtiğimiz yıl, hikâyesini bu sayfalarda uzun uzun anlattığım 1926’da İzmir Suikastı yargılamalarıyla kanlı şekilde tasfiye olunacaktır.  

Sonsöz


Bu kısa tarihçeye bakılırsa, İttihatçılarla Kemalistler aynı ideolojik, kültürel ve siyasi cemaatin üyeleridir. Benzer ideallere, benzer örgütlenme modeline sahiptirler. Milli Mücadele’nin örgütlenmesinde İttihatçıların önemli rolleri olmuştur. Mustafa Kemal ile İTF önderleri arasında en azından işin başında belli bir ittifak olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu süreç içinde hem eski İttihatçılar önemli bir dönüşüm geçirmişlerdir hem de Mustafa Kemal bu ittifakın çizdiği çerçevenin çok ilerisine geçmiştir. Mustafa Kemal’in Milli Mücadele’nin liderliğini alması, mevcut koşullardan ve İttihatçıların başlangıçtaki destekleri kadar, Mustafa Kemal’in dağınıklık içindeki kadrolar arasında liderliğe en hevesli, en ısrarlı, en hırslı kişi olmasıyla da ilintilidir. Mustafa Kemal, ortaya çıkan tüm fırsatları başarıyla değerlendirmiş, liderliğini adım adım inşa etmiştir.

Milli Mücadele yıllarında bazı İttihatçılar eski liderlerine bağlıklarını sürdürürken, bazıları Mustafa Kemal’in ekibine dahil olmuşlar, bir kısmı ise İslâmi-Bolşevik akımlardan etkilenerek sivilleşmiş ve yerelleşmişlerdir. Mustafa Kemal ise başlangıçta askerî yanı daha ağır basan bir örgütlenme içine girmiş, Milli Mücadele’yi başarıya ulaştırmak için her türlü ittifakı kurmaktan kaçınmamış, askerî zaferin kazanılmasından sonra ise, ileride siyasal rakip olarak ortaya çıkması mümkün tüm dini, etnik ve siyasi unsurlarla birlikte eski İttihatçıları da tasfiyeye yönelmiştir. Ancak, ilginçtir, İttihatçı kadrolar tasfiye edildiği halde, ‘derin ve gizli örgüt+ordu+tek lider, tek parti=iktidar’ diye özetlenebilecek İttihatçı zihniyet, devletin ve toplumun her köşesine nüfuz etmeye devam etmiştir. Çünkü anlattığımız bu mücadele ideolojik bir mücadele değil, tipik bir iktidar mücadelesidir. İşte bugün ‘kurtuluyoruz’ diye sevindiğimiz durum bu paradoksal durumdur.

Özet Kaynakça:
Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, Tercüman Yayınları, İstanbul 1980; Erik-Jan Zürcher, Millî mücadelede İttihatçılık, İstanbul, 1987; Emel Akal, Milli Mücadele’nin Başlangıcında Mustafa Kemal, İttihat ve Terakki ve Bolşevizm, İstanbul, Tüstav Yayınları, 2002; Fethi Tevetoğlu, Milli Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar, Ankara 1991; Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, c.1, Ankara, 1998; M. Derviş Kılıçkaya, “Milli Mücadele’de Kongreler ve İttihatçılık Sorunu,” http://www.ait.hacettepe.edu.tr/akademik/arsiv/kongr.htm; Sait Çetinoğlu, “İttihat ve Terakki’den Kemaliz’e, Jön Türklerin İki Dönemi-İki Yüzü”, Resmi Tarih Tartışmaları-3 (Editör Fikret Başkaya, Sait Çetinoğlu), Özgür Üniversitesi Yayınları, 2007, s. 45-96.

TARAF