Müslümanların “Kitlesel Hareketi”

SİNAN ÖN

Coğrafyamızda ırmakları tersine akıtmaya çalışanlar, medeniyetleri küçük bir fikir aristokrasisine has kılmışlardı. Kitleler ancak bu medeniyetin karmaşa ve düzensizliğinin sebebiydi. Bu yüzden yığınlar “sürü psikolojisi”  mantığı ile yönetilmeliydi.

İnsanımıza biçilen rol; rüzgarın istediği gibi kaldırdığı kum taneleri arasında bir kum tanesi olmasıydı. Bu kitlenin zekası, sıradan bir insanın zekasının altında planlanmıştı.

Kasırganın kaldırdığı ve her yöne savurduğu sonra tekrar yere düşürdüğü yaprak!

Fakat hislerin ve duyguların davet ettiği eylemlerden hareketle kitleler, hal ve şartlara göre erdemli olabileceklerini gösterdi. Kolaylıkla cellada dönüşmesi beklenen ancak kolaylıkla ulvi bir değer uğruna şehit olan erdemli insanımız teorisyenlerini yine yanıltı..

XX.yüzyılın “kitleler çağı” olacağını söyler, Gustave Le Bon!  Büyük kitlesel hareketlerle başlayan yüzyıl, daha sonrasında kudretli liderler üretir ve bu liderlerin kontrolündeki kitlelere şahitlik edilir.

Kitlesel hareketler ve sonucunda oluşan kitle davranışı genel olarak toplum bilimciler tarafından sadece olumsuzlanan yanıyla anılan bir olgu olmuştur. Yaşanan vakalara bakıldığı zaman bunda pek de haksız sayılmazlar..

Kitle davranışı; “önceden planlanmayan, belirlenmiş bir lideri olmayan; çok sayıda insanın aynı yer ve zamanda bir uyum içinde, yoğun duygusal ve sosyal normları ihlal eden davranışları” olarak tanımlanır.

Özellikle dışardan izleyenler bu davranışı korkutucu, dizginlerinden boşalmış, aşırı ve yıkıcı olarak görürler. Kitle konusundaki kuramsal çalışmaların büyük bir bölümüde kitleyi; ilkel, barbar ve korkunç olarak görmektedir.

Ancak bununla birlikte kitleler olumlu ya da olumsuz her zaman toplumsal değişimin başaktörleri olmuşlardır. Fransız devrimi, 2 büyük dünya savaşı, soğuk savaş ardından heykellerin bir bir yıkılışı, Berlin duvarının ortadan kaldırılması vb. nice tarihsel olaylarda kitleler hep sahnede olmuştur.

Kitleyi oluşturan bireyler, kitleleşme sonucu kollektif bir ruh kazanır. Dolayısı ile bireylerin her biri karekterin değişmesi ve bilinçli kişiliğin silinmesi ile tek bir topluluk haline gelir.

Bu topluluktaki çoğunluk etkisi, sorumluluk duygusunu ortadan kaldırır ve tek başınayken kontrol ettikleri içgüdülerini serbest bırakır. İradeleri ile hareket etmezler, kendilerinde değildirler. Hipnotize edilmiş gibi birbirlerinin duygu ve davranışlarını taklit ederler. Bireyler kişisel bilinçlerini yitirdikleri için başat ve etkileme gücü yüksek olan kişiler tarafından kolayca ikna edilirler, tespitlerini haklı çıkaran örnekler yaygındır maalesef..

Budala, cahil ve ihtiraslı kimseler, hiçliklerini ve iktidarsızlıklarını kitleden aldıkları güçle giderdikleri kanaatine kapılırlar. Akıl ve muhakeme yoluyla değil telkin yoluyla oluşan inançlarla, ortalık yakılır yıkılır, cinayetler işlenir, atm’ler patlatılıp yağmalar yapılır. Artık çapulculuk övünç kaynağıdır. Tipik kitle hareketlerine örnektir; Gezi kalkışması...

Bu kalkışmadaki kitlelerin karekterini hatırlarsak; duygular abartılmış ve basittir. Şüphe ve kararsızlık yoktur. Hoşgörüsüz, yetkeci, muhafazakar ve ahlaksızdır.  Hiçbirşey önceden düşünülmez, engel tanınmaz, rasyonel düşünce ve yargı gücü kaybolur ve birey yalnız başına yapamayacağı işleri rahatlıkla yapar.

Gordon Allport; bireyin yalnız olduğunda yapmayacağı davranışları yapmasını “fiziksel uyaran yerine sosyal uyarana verilen tepki” olarak açıklar.

Kitleler hakkındaki teorilerden biri de kimliksizleşmedir.” Fert kitle içinde görünmez olur. Başkalarının dediklerine aldırmaz ve onu özel kılan özelliklerini yani kişisel kimliğini kaybeder. Kitlenin isimsiz bir üyesi haline gelir. Sonucunda kendisinden beklenmeyen ancak kitlelerde alışık olunan davranışı gösterir.

Bu teorideki sorun, tek başına bireyi mantıklı ve aklı başında görüp yücelten diğer taraftan kitledeki bireyi kurban olarak görüp alçaltan yaklaşımdır. Ne birey tek başına o kadar mantıklıdır ne de kitle içinde o kadar zavallı...

Fertlerin bireysel durumu kitlenin ortalamasından iyi ya da kötü olabilir. Amir ile memur arasındaki fark ortadan kalkmış aynı inanç uğruna hareket etme duygusu hakim olmuştur. Bu inanç öyle bir hal alır ki, fert şahsi menfaatlerini topluluğun menfaatlerine kolayca feda eder.

Kitleyi harekete geçiren unsur ferdi cani ya da kahraman yapar. Bu kitle bir an için birbiri ile kaynaşmış heterojen unsurlardan oluşan geçici bir “mahluk” gibidir. Bazen “gezi”de olduğu gibi hilkat garibesi bazen ise onur abidesi olur.

15 Temmuz gecesi yaşanan kitlesel hareket ve kitle davranışı bunun en güzel örneğidir. Bu hareket kitle üzerine yapılan çalışmaların gözden geçirilmesini, yenilenmesini gerektiriyor...

Çünkü bu hareket duruma özgü planlanmamış olmasına rağmen kuralları olan bir hareket oldu. Kitleler farklı bölgelerde olmalarına rağmen aynı zamanda, aynı hedefe doğru, aynı refleksi gösterdiler. Aynı hisseden, aynı davranan, sanki tek bir elden yönetiliyormuşcasına uyumlu ve ahlaklı kitleler...

Bu ahlaklı hareket ortaya yeni bir “sosyal kimlik” çıkardı. Pek çok kitle davranışında, kitle tek başına değildir. Her zaman karşı karşıya gelinen bir grup vardır. Çoğu zaman bu grup polis ya da jandarma olur. Bu gruplar genelde sivil ve sivil olmayanı temsil eder. Ancak bu hareket sivil olanla olmayanı aynı kimlikte bir araya getiren bir işlev gördü.

Bu oluşan sosyal kimlik bireyin kitle içinde erimesini ve kaybolmasını değil tam tersine bireysel kimlikten, toplumsal kimliğe geçişini ifade etti. Bireyler artık polis Tarık, doktor Şahin, öğretmen Fatih, astsubay Halis, işçi Osman, ev hanımı Ayşe değil ortak bir ruhtu.

Bu ruh kontrolsüz değil, sınırları kitlenin kendisi tarafından çizilen bilinçli bir ruhtur. Bundan sonra bizlere düşen görev ise; bu tarihi fırsatı değerlendirip oluşan kollektif bilinci, bireysel bilince dönüştürebilmektir.

Feragat, sadakat, menfaati düşünmemek, nefsini feda, hakseverlik, adalet gibi yüksek ahlaka sahip kitleler, genel kitle anlayışını yıkmıştır. “Kitlelerin  ahlakı yoktur” diyen   teoriler yanılmıştır.

Tankları, Zpt’leri, G3 tüfekleri, jetleri ile darbe yapmaya kalkanlara karşı koyanların, Ümmet coğrafyasından aldıkları dersi layıkı ile tatbik ettiklerini gördük. Biz Filistin’den, Mısır’dan, Suriye’den çok şey öğrenmiştik!

İntifada ruhunu yaşayanlar bize gıpta ile bakılacak örnekler sunmuştu. Silah, şiddet, kaos ve kargaşa olmadan nasıl onurlu bir direniş yapılır, Adeviye’den, Halep’ten, Dera’dan, Humus’dan, Gazze’den öğrenmiştik. Bizler onların yıllardır yaşadığını bir gece yaşadık. Artık daha fazla diğer gamlık yapmanın vakti gelmiştir umarım... 

Sonuç olarak bu ülkede kitleler çıkış noktaları ve harekete geçiren idealler bakımından aynı değildir. Sefil içgüdülerinin esiri olmuş, öldürmeye, yangın çıkarmaya, cinayete kabiliyetli kitlelerin yanında, adanmış, fedakarca işler yapmaya hazır kitlelerinde olduğunu bu ülke üzerinde hesap yapanlar unutmamalıdır.

“Rabbimiz tuzak kuranların en hayırlısıdır”. Zalimlerin tuzaklarını boşa çıkarmış, bu yolda “kullarının canlarını cennet karşılığı satın almıştır.”  Ne mutlu ki o güzel insanlara “onlar kurtuluşa erdiler.” Bizlere düşen görev; Allah’ın bizden beklediği şahitliği layıkıyla yerine getirmektir. Harekete geçen ümmet ile yol alan, müminlere selam olsun...