Müslüman olan gencin hayatını değiştiren yolculuk

ADEM ÖZKÖSE

Müslüman olmadan önce Som ismini kullanan, Müslüman olduktan sonra ise Bilal ismini alan Belçikalı gençle Batı Fleman bölgesindeki Kortrijk şehrinde bir araya geldik. Bizi saatlerce evinde ağırlayan Bilal’in İslam’a giriş hikâyesi de kendine sorduğu sorular ve tabiat üzerine yaptığı gözlemlerle başlamış. Daha sonra İslam üzerine yaptığı araştırmalar ve kimi zaman yürüyerek kimi zaman da otostop çekerek yaşadığı bir yol tecrübesi Bilal’in imanına vesile olmuş. Yaptığı yoğun okumalar nedeniyle ciddi bir entelektüel birikime de sahip olan  Bilal; “Batı’da insanların hayatlarını rahatlatmak için teknolojik veya ekonomik olarak belki bir şeyler bulabilirsiniz ama insanın içini, ruhunu geliştirecek hiçbir şey bulamazsınız. Batı dışa, maddeye, teknolojiye o kadar yoğunlaştı ki insanı insan yapan, insanın hayatını anlamlandıran özden, manevi dünyadan tamamen uzaklaştı. Fakat İslam tüm insanlığa hem içini hem de dışını geliştirme noktasında rehberlik yapabilir.” diyor. Belçikalı Bilal’le gerçekleştirdiğim röportajı da tıpkı diğer mühtedi hikâyeleri gibi ilgiyle okuyacağınızı düşünüyorum.


Röportajımıza seni daha yakından tanıyıp başlamak istiyoruz. Bize biraz kendinden bahseder misin?

Babam Belçikalı annem Kübalı. Ben de 1980 yılında Belçika’nın Ronse şehrinde doğdum ve hayatımın büyük bir bölümünü de Belçika’da geçirdim. Annem Katolik bir Hristiyan’dı ve kiliseye pek fazla gitmese de yaratıcıya inanıyordu. Babam ise iyi okuyan ve özellikle de felsefe ile ilgilenen kültürlü insandı. Ben daha çok babamın yolunu takip ettim ve bir ateist olarak büyüdüm. Allah’a inanmam ise Müslüman olmamla birlikte başladı.

Ailen dini inanç veya inançsızlık noktasında seni hiç yönlendirmedi mi?

Hayır, hiç yönlendirmedi. Hristiyan bir annenin ve ateist bir babanın çocuğu olduğum için din konusundaki seçimimi tamamen bana bıraktılar. Anne ve babam çocukluğumdan itibaren bana inanmak veya inanmamak noktasında özgür olduğumu, bu konudaki kararımı ileriki yaşlarımda kendi kendime vereceğimi söylüyorlardı. Hristiyanlık bana akıldışı ve itici geldiği için ben de 18 yaşıma kadar inançsız olarak yaşadım. Fakat 18 yaşımdan sonra bazı şeyleri düşünmeye, kendi kendime sorular sormaya başladım.

Ne tür sorular?

“Eğer bu hayattan sonra yok olacaksam ve her şey bir hiç olacaksa yaşamamın ne anlamı var?” Mesela bu sorduğum sorulardan biriydi. Çünkü ölüm sonrası bir hayat yoksa yaşadığımız hayat da genel olarak anlamını kaybeder. Diğer taraftan bisikletimle akşamları gezmeye çıktığımda uzun uzun gökyüzünü seyrediyordum ve kendime tabiattaki bu ahengin nasıl olur da kendi başına var olabileceğini soruyordum. Bu konular üzerine düşününce her şeyin arkasında görünmeyen bir gücün olduğunu hissetmeye başladım. Liseyi bitirdikten sonra bu tür sorularım daha da arttı.

Müslüman olmadan önceki hayatınla ilgili biraz daha konuşmak istiyorum. Batılı sıradan bir gencin genel olarak hayatı nasıl geçer? Senin Müslüman olmadan önce nasıl bir hayatın vardı?

Ailem bana geniş bir özgürlük alanı sağlamıştı. Ben de her yaşıtım gibi eğlenmeye önem veriyor, hayatın gayesini daha çok eğlencede arıyordum. Sık sık diskoya gidiyordum. Kız arkadaşlarım vardı ve uyuşturucu da kullanıyordum. Fakat zamanla kendime, “Ne yapıyorsun, nereye doğru gidiyorsun?” sorularını da sormaya başladım. Çünkü hayatın eğlenceden de öte mutlaka bir anlamı olmalıydı.

Daha sonra neler oldu? İslam’a girmenizle sonuçlanan serüveniniz nasıl başladı?

Birlikte büyüdüğümüz, sürekli birlikte vakit geçirdiğimiz bir arkadaş grubumuz vardı. Bu gruptaki arkadaşlarımızdan biri de Tunuslu Şevki’ydi. Şevki Müslüman olmasına rağmen bizim gibi yaşıyordu. Lise yıllarımızda hep birlikte serserilik yapıyorduk. Liseden sonra Şevki yavaş yavaş değişmeye başladı. Birlikte işlediğimiz kötü alışkanlıkları bıraktı ve bambaşka bir insan oldu. Artık vakti geldiğinde namaz kılıyor ve İslam’ın emirlerini yerine getirmeye dikkat ediyordu. Şevki’deki bu değişim arkadaş grubumuzdaki herkesin dikkatini çekiyor ve ona yaratıcı ve İslam’la ilgili sorular soruyorduk. Ben o dönemler zaten bir sorgulama aşamasındaydım ve Şevki sorduğumuz sorulara araştırıp İslam’dan cevaplar veriyordu. Önce İslam’ın insanın sorduğu tüm sorulara cevap verebilen bir din olması dikkatimi çekti.

Arkadaşınız Tunuslu Şevki’ye en çok hangi konularda sorular soruyordunuz?

Nasıl yaratıldığımız, insanın hayatta nasıl yaşaması gerektiği ve ölümden sonra bizi nasıl bir hayatın beklediği soruları üzerinde en çok durduğumuz konulardı. Hristiyanlık ve Yahudiliğin bu konular hakkında verdiği cevapları da araştırıyorduk.  Fakat İslam’ın sorularımıza dair net ve ikna edici cevapları olması hepimizi etkiliyordu. Arkadaş grubumuzla bazı geceler sabahlara kadar konuşuyor ve kendi aramızda tartışıyorduk. Aramızda en rahat Şevki’ydi. Çünkü Şevki tartıştığımız her konuyla ilgili İslam’dan cevaplar verebiliyordu. İki yıl boyunca kendi aramızda konuşup tartıştık.  Bu arada ben de içimdeki bir tohumun yavaş yavaş büyümeye başladığını hissediyordum. Şevki’nin sorduğum sorulara verdiği cevaplar ve İslam hakkında yaptığım araştırmalar içimdeki tohumu adeta suluyordu. Fakat iman edip Müslüman olmaya bir türlü karar veremiyordum.

Bu süreçte başka neler dikkatinizi çekti? İslam’ın başka hangi yönleri sizi etkiledi?

Allah’ın kullarına karşı olan rahmeti de beni çok etkiledi. İslam’ın yaratıcısı tövbe etmeye karar verip yeni bir hayat kurduktan sonra insanları bağışlıyor, onlara yeni bir insan olma hakkı tanıyordu. İslam tarihini okudukça İslam’ın farklı din ve inançlara yaşam hakkı sunduğunu, insanların İslam’ın gölgesi altında huzur ve güven içinde yaşadıklarını da fark ettim. Bu da benim için etkileyiciydi. Fakat beni en çok İslam’ın kusursuz bir bütünlüğe sahip olması ve yaşamın her alanını doldurması etkiliyordu.

Müslüman olmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz?

Artık İslam’ın hakikat olduğunu anlasam da bir türlü iman etmeye, yepyeni bir hayat kurmaya cesaret edemiyordum. Fakat bu süreçte yaşadığım bir olay Müslüman olma noktasında kesin kararımı vermeme neden oldu. 

Bu olayı bizimle de paylaşır mısınız? Nasıl Müslüman oldunuz?

2000 yılında bir grup arkadaşla birlikte Almanya’ya Rock Festivali’ne gitmiştik. Günlerce eğlendik; fakat festivalin son günlerine doğru başıma hiç düşünmediğim bir şey geldi. Önce arkadaşlarımı kaybettim. Arkadaşlarımı ararken bu sefer de cüzdanımı çaldırdım. Berlin’de yapayalnız, parasız ve kimliksiz kalmıştım. Belçika’ya nasıl döneceğimi de bilmiyordum. Yürümekten ve otostop çekmekten başka çarem yoktu. Belçika’ya doğru yürüyerek yola çıktım. Yolda önce kimliğim olmadığı için Alman polisler tarafından gözaltına alındım. Bir süre karakolda kaldıktan sonra serbest bırakıldım. Benim için gerçekten çok zor günlerdi. Su alacak param bile yoktu. Acıktığımda bir dilenci gibi insanlardan yemek istiyordum. Artık Allah’tan başka sığınacağım hiçbir güç kalmamıştı. Allah’a dua etmeye başladım. Hayatımda hiç yapmadığım bir şeyi yapıyordum ve dua ederken Allah’la konuştuğumu hissediyordum. Dua ettiğim Allah İslam’ın tek olan Allah’ıydı. Allah’a sığınınca günlerdir yaşadığım korku ve telaş kayboluyor içimde bir umut doğuyordu. Kimi zaman yürüyerek kimi zaman da otostop çekerek Almanya’nın Belçika sınırındaki Aechen şehrine kadar geldim. Burada bir tırcıyla tanıştım. Tırcı benim yaşadığım Kortrijk şehrinin yakınlarındaki Anvers şehrine gidiyordu. Tırcıyla birlikte Belçika’nın Anvers şehrine ulaştıktan sonra ailemle iletişime geçtim ve onlar da Anvers’e beni almaya geldiler. Evime dönünce ilk olarak ailemden izin isteyerek Tunuslu Şevki ve diğer arkadaşlarımın takıldıkları parka gittim. Artık kesin olarak kararımı vermiştim. Arkadaşlarımı görür görmez Şevki’ye Müslüman olmak istediğimi söyledim ve parkta arkadaşlarımın huzurunda Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldum.

İslam’a girmeni ailen nasıl karşıladı?

Amerika’daki 11 Eylül saldırılarından önce Müslüman olmuştum. Bu nedenle ailem 11 Eylül saldırılarına kadar Müslüman olmamı inanç konusunda bir tercih olarak gördü ve bana saygı duydu. Fakat 11 Eylül saldırılarından sonra anne ve babam uzun bir süre tedirgin oldu. Benim de aşırılık yanlısı grupların etkisi altında kalacağımdan çekiniyorlardı. Fakat zaman geçtikçe Müslüman olmama rağmen bu gruplarla hiçbir alakam olmadığını fark ettiler.

İslam’a girdikten sonra kendine nasıl bir yol haritası çizdin?

Müslüman olduktan sonra ilk olarak Fransa’ya gittim ve Fransa’da bir süre İslam üzerine eğitim aldım. Daha sonra benim gibi sonradan İslam’a giren bir mühtedi olan Belçikalı eşim Sena ile evlendim. Şu anda da Kortrijk şehrindeki bir okulda öğrencilere İslam dini dersleri veriyorum.       

Müslüman olmak hayatına en çok ne kattı?   

Müslüman olduktan sonra hayatıma helal ve haram diye iki kavram girdi. Hayatımı artık bu iki kavrama göre düzenlemeye çalışıyorum. Müslüman olduktan sonra ayrıca insanlara nasıl faydalı olabileceğimi de düşünmeye, zor durumda olan insanları kendime dert edinmeye başladım. Bu da bana yine İslam’ın kazandırdığı bir duygu oldu.

İlk kıldığın namazı, ilk namazında neler hissettiğini hatırlıyor musun?

Evet hatırlıyorum. İlk namazımı Tunuslu Şevki’nin evinde cemaatle kılmıştım. Namazda ne okuyacağımı, namazı nasıl kılacağımı bilmediğim için sadece etrafımdakileri taklit ettim. Fakat zamanla namazın ehemmiyetini de kavramaya başladım.

Kur’an ve namaz senin için ne anlama geliyor?

İnşirah Suresi’nde Allah, “Her zorluktan sonra bir kolaylık vardır” diye buyuruyor. Bu ayet zorlukları aşmamda bana her seferinde büyük bir dayanak ve güvence oluyor. Bir sıkıntı veya problemle karşılaştığımda bu ayeti hatırlıyorum ve kendi kendime, “Allah var, sakin ol. Bu problemi de bir şekilde aşacaksın ve Allah sana bu zorluğun ardından bir kolaylık gösterecek” diyorum. Zamanla şunu fark ettim, dünyada çözülmeyecek hiçbir sorun yoktur. Biz yeter ki sabredelim ve çözüm için çaba gösterip Allah’tan yardım isteyelim. Namaz ise benim için zamanı Allah için durdurmaktır. Namaz esnasında hayat ve zaman bir anda duruyor ve bu dünyadan farklı bir âlemle irtibat kurma imkânı yakalıyorsunuz. Bu gerçekten çok güzel bir duygu.

Müslüman olduktan İslam’ın yerine getirmekte zorlandığın emirleri oldu mu?

İslam benim hayatıma ekstra bir enerji kattı ve kendimi yeniden keşfetmemi sağladı. Müslüman olduktan sonra kendimi Allah’ın ve peygamberin yeryüzündeki bir halifesi, temsilcisi olarak görmeye başladım. İslam bana büyük bir sorumluluk duygusu kazandırdı ve bu sorumluluk duygusu beni zamanla farklı bir insana dönüştürdü. İslam’a girdiğim ilk zamanlarda Müslümanların hepsinin kendilerini Allah’ın ve peygamberin temsilcisi olarak gördüklerini düşünüyordum. Çünkü Kur’an Müslümanlara böyle bir sorumluluk yüklüyor. Fakat zamanla İslam’ın kusursuz ve bütüncül Müslümanların ise kusurlu ve eksik olduklarını fark ettim. Müslümanlar insanlara güven veren bir topluluk olsalar inanın İslam Batı’da büyük bir ilgi görür. Müslümanları tanıdıkça rahatsız olduğum bir diğer husus da Müslümanların her birinin kendi ırkını üstün görmesi oldu. İslam Müslümanları ırklar üstü düşünmeye çağırırken ne yazık ki Müslümanların çoğu kendi ırkının diğer ırklardan üstün olduğunu savunuyor. Oysa ırk üstünlüğü inancı asla Müslümanlara ait bir inanç değildir.

Medyada İslam aleyhine bunca olumsuz propaganda yapılmasına rağmen Batı’da İslam yine de ilgi görüyor. Bunu neye bağlıyorsun?

Medyadaki haberler ister iyi isterse kötü olsun İslam sürekli Batılıların gündeminde. İnsanlar bu denli gündemde olan bir dini belli bir süre sonra merak etmeye, araştırmaya başlıyorlar. Bu araştırma süreci de insanların çoğunun Müslüman olmasıyla sonuçlanıyor. Çünkü İslam insanın kendini keşfedip kendine dönmesidir. Bugün Batılıların en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biri de bu öze, fıtrata dönüştür.

Batı’da IŞİD ve benzeri terör örgütlerine katılan birçok Müslüman genç de oldu. Bu gençler sence niçin böyle bir tercih yaptılar?

Bu gençlerin çoğu Batı’daki kültür ve ortamın etkisiyle çok kötü işlere bulaşmış, berbat bir yaşamları olmuş gençlerdi. Ölüp geçmişlerinin temizlenmesi birçoğuna cazip geldi. IŞİD ve benzeri örgütler de bu gençlere ölüm yoluyla geçmişlerinden kalan travmaları aşma imkânı sundu. Dünyada bazı Müslümanlar aptalca işler yapabilirler. Bu tür aptallıklar yapanlar tarihin her döneminde olmuştur. Bence biz bu aptallıklar yerine asıl görevimize yoğunlaşmalıyız. Bizim asıl görevimiz de çevremizdekiler için örnek bir insan olmaktır. Benim bir Müslüman olarak aileme, komşularıma ve birlikte çalıştığım insanlara karşı örnek bir insan olma gibi bir sorumluluğum var. Uzun zamandır da bu sorumluluğumu en güzel şekilde yerine getirmek için çaba gösteriyorum. Çünkü bunun bir Müslüman için son derece önemli olduğunu düşünüyorum. 

Konuştuğum tüm Batılı mühtediler ısrarla artık Batı’dan insanlığın alacağı bir şeyin kalmadığını söylüyorlar. Fakat Batı teknolojik ve ekonomik olarak Doğu’dan ilerde. Sen bu konu hakkında ne düşünüyorsun? Müslümanların veya Doğulu halkların Batı’dan alacakları hiç mi bir şey yok?

Batı’da insanların hayatlarını rahatlatmak için teknolojik veya ekonomik olarak belki bir şeyler bulabilirsiniz ama insanın içini, ruhunu geliştirecek hiçbir şey bulamazsınız. Batı dışa, maddeye, teknolojiye o kadar yoğunlaştı ki insanı insan yapan, insanın hayatını anlamlandıran özden, manevi dünyadan tamamen uzaklaştı. Fakat İslam tüm insanlığa hem içini hem de dışını geliştirme noktasında rehberlik yapabilir. Müslümanların elinde böyle büyük bir imkân var ve biz bu imkânı, hem iç hem de dışı düzenleyen ilkeleri hayata hâkim kılmaya başladığımız andan itibaren inanın tüm tarih değişecektir.    

Batı’da son yıllarda İslamofobi’nin bu denli tırmanışa geçmesini neye bağlıyorsunuz?

Bizim Müslüman olmamızdan anne ve babalarımız aslında çok fazla rahatsız değiller. Çünkü Müslüman olduktan sonra daha iyi insanlar olduklarımızı görüyorlar. Ben bir akrabamın evine yemeğe gittiğimde akrabalarım benim tabağıma asla domuz eti koymazlar ve bana saygı duyarlar. Batı toplumu bu konularda anlayışlı bir toplum. Fakat sorun medyada. Medya adeta tüm mesaisini İslam nefreti oluşturmak için kullanıyor. İslamofobi yalan yanlış bilgilerle medya tarafından bilinçli olarak güçlendiriliyor. Bu da bir kesimi etkiliyor. Bence Batı’da insanlar İslam’a düşman olmaktan ziyade İslam’ı merak ediyor, Müslümanları anlamak istiyorlar.    

Son olarak neler söylemek istersin?

Biz dinimizi Kuran’dan ve Kuran’ın Peygamberimiz tarafından hayata geçirilmiş hali olan Sünnetten öğrenmeliyiz. Bu ikisi mutlaka bizi en doğru yola ulaştıracaktır. Bir başka görevimiz de İslam’ı en iyi şekilde temsil etmektir. Sadece Batılılar değil; Doğulular da aradıkları huzur ve mutluluğu ancak İslam’da bulabilirler. Müslüman toplumlar artık Batı’ya hayranlık beslemeyi bırakmalılar ve İslam’a uymayan kendi anlayış ve kültürlerini de terk edip İslam’a yönelmeliler.