-Muhtıra’nın yıldönümünde ÖZGÜRDER’e kapatma...

İki yıl geçti. 27 Nisan 2007’de gece 23.17’de, internet sitesinde yayınlanan şok bir bildiri, tüm ülkeyi susa durdurmuştu. Çünkü bu uyarı, sıradan bir haber sitesinde değil, yapılan istatistiklere göre halkımızın en fazla güven duyduğu silahlı kuvvetlerden geliyordu...

Önemli bir zamanlaması vardı e-muhtıranın. Anayasa Mahkemesi üç gün sonra Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı konusunu görüşecekti. Gecenin başlangıcı saatlerinde apar topar hazırlanmış ve sanal ortamda yayınlanmış bu “hatırlatma”, çeşitli olaylardan hareketle (Tavas ilçesine bağlı adını unuttuğum bir beldede yapılan kutlu doğum haftası, başka bir kasabada mevlit kandilinde kız çocuklarının okuduğu ilahiler gibi, çeşitli olaylar) Hükümete ve aslında yanlışlık ve bilgisizlikle Hükümete oy vermiş sessiz yığınlara bir türlü başaramadıkları laikliğin dersini veriyordu... Neydi ki halkın gücü? Kimdiler onlar? Neyin sahibi olabilirlerdi? Gelecek hakkında düşünmek lazımsa, onu elbette herkesin yararına düşünecek, akıllı ve seçkin kesimler vardı... Çok oluyordu bu halk! Hem yerel seçimlerde hem genel seçimlerde istenmeyen kişilere götürüp oyunu atıyor, dağdan gelenleri bağlara oturtuveriyordu. Hele ki 27 Nisan 2007... Artık seçkinlerin ve akıllı insanların “son kale” olarak deklare ettikleri “Cumhurbaşkanlığı” işi de bilgisiz ve duyarsız halkın seçim izdüşümlerine kalacak değildi ya... Kollar sıvanmıştı...

28 Nisan 2007 sabahını hatırlıyorum. Herkeste yaygın bir bungunluk. Şaşkınlık. Ezici bir siniklik; eyvah 28 şubat günleri geri geliyor cinsinden... Sabah gazetelerinde e-muhtıraya övgü düzen bildik medya yıldızları... Dahası da var... Demokrat bildiğimiz pek çok isim de telefonlarını kapamış veya “bir dakika bir rahatsızlık var bunu göz ardı edemeyiz” cinsinden hafif tertip e-muhtırayı onaylayan yazılar... Gülay Göktürk ve Nazlı Ilıcak dışında, bir gün evvel bizlerle kahve içip dedikodu yapan yakın kalemler bile, 28 Nisan günü bir çark bir çark halinde... Muhafazakarlığın söylem önderliğini yapan pek çok medya ehli, bir arazi bir arazi hallerinde...

Bir şey yapmak lazım oysa... Elindeki güce ve en önemlisi silah kuvvetine dayanarak kimse halk egemenliğini derdest edemez. Bunu birilerinin söylemesi lazım...

Kim söylemiş? Kim karşı çıkmış?

Açın bakın bakalım google’a, arşivlere, youtube, 28 Nisan 2007 yazılı eski site günlüklerine, gazete küpürlerine...

Yer: İstanbul Üniversitesi’nin önü...Gece boyu telefonla aradığımız yazar, entelektüel, sanatçı, şair, müzisyenler... Aniden ya hastalanmış ya şehir dışına çıkmış. Hükümete yakın gazetecilerse, aba altından sopa misali, ileri gitmemek gerektiğini söylüyorlar. O gece sabaha kadar bizzat görüştüğüm mangalda kül bırakmayan arslan demokratlar, e-muhtıraya karşı çıkarak memleketin başını daha fazla belaya sokmamak gerektiğini anlatıyorlar... Bir şey yapmak lazım... Hülya Şekerci’yi arıyorum. Sabah erkenden Özgürder Genel Merkezi’nde Hamza Türkmen ile görüşüyoruz. E-muhtıra’yı paragraf paragraf okuyarak, anlamaya çalışıyoruz. Acilen toplanmış sivil toplum örgütlerinden bazıları... Yani gerçekten sivil olanları... Özgürder, Mazlumder, Hukukçular Derneği, Vakit Gazetesi, Umran Dergisi, Gerçek Hayat... Başka? Başka yok... Ama halk var... Kalabalık bir topluluk, üniversitenin önünde “Ordu Kışla’ya” diyoruz... Basın açıklamaları yapılıyor... VAKİT’ten Mustafa Karahasanoğlu ve ben, ÖZGÜRDER’den Hülya Şekerci ve MAZLUMDER’den Av.Mustafa Ercan... Halk iradesinin yok sayılmasına karşı çıktığımı, tüm sanatçıları, edebiyatçıları, şair ve müzisyenleri, darbeye karşı çıkmaya çağırdığımı hatırlıyorum...

O gün susanlar, iki yıl aradan sonra, önemini bugün kavradıkları e-muhtıra ile ilgili olarak önemli yazılar yayınlıyorlar. Demek ki yazılabiliyormuş diyor insan, bu geç kalmış yazıları okurken... Olsun, hiç olmazsa, iki yıl rötardan sonra yazılabilmiş olsalar da yazıldılar ya... Buna da şükür...

Ama ÖZGÜRDER’E karşı açılan kapatma davasını yaşıyoruz iki yıl aradan sonra. E-muhtırayı iki yılın ardından, yıldönümünde hatırlayan çok satan gazetelerimiz, demokrat kalemlerimiz, ÖZGÜRDER’in kapatılma davasını ne yazık ki hiçbir şekilde görmüyorlar. Oysa, iki yıl önce Özgürder ve gerçekten sivil olan birkaç grup, kendilerini hukuk dışı bu el koymalara karşı siper etmemiş olsaydılar belki de bugün hiç birimiz yazamıyor olurduk. Gazetelerimizin, dergilerimizin pek çoğu kapatılmış, dershaneler, özel üniversiteler, özel bankalar, özel kolejler, özel televizyonlar... Hepsi kapatılmış, kapısına kilit vurulmuş olabilirdi... Olabilirdi...

Kendi cemaat veya grubumuza yönelik dokunmalar karşısında nasıl uyanık ve feveranlı bir haldeysek, başkalarının haklarına karşı da o kadar hassas olmak zorundayız. Benim Özgürder’le 27 Nisan 2007 gününde yaptığım e-muhtıra karşıtı konuşmam, Fethullah Gülen ile ilgili yazdığım her yazıdan sonra, internet sitelerine yeniden servis yapılıyor. Aralarında nasıl bir bağlantı kuruluyorsa, her Fethullah Gülen yazısından sonra, e-muhtıra hakkındaki konuşmam tıklanma rekorları kırıyor. Belli grupların yaptığı bu servis bile bize bazı şeyleri göstermeli, öyle değil mi? Yöntem ve söylemleri farklı iki mütedeyyin grubun, birbirlerini yeterince görmeseler de, e-muhtıra’cılarca bağlantılı halde algılanıyor oluşları, sizce de ilginç değil mi? Birimizin başına gelen diğerimizi ilgilendirmedikçe ne kardeşlik olur ne de demokrasi...

VAKİT