Muhafazakârlığın fiyatı

İşler ne zaman yolunda gitmese, siyasilerden 'olanların ekonomiyi zor duruma sokacağı' uyarısı gelir. Bu bir cins akıllı olun tavsiyesidir. 'Siz siz olun, sonuçta en önemli şeyin cebiniz olduğu gerçeğini aklınızdan çıkarmayın'.

James Steuart bu basit uyarının arkasındaki kuramı son derece iyi özetlemişti: 'Karmaşık modern ekonomi sistemi (yani çıkarlar) doğası gereği despotluğun akılsızlığına karşı icat edilmiş en etkili dizgindir'.*

Bu bağlamda siyasi açıdan insan hakları, demokrasi gibi argümanların müseccel markası olan AB fikrini dolaşıma sokma işini, iktisadi açıdan ise kapitalizmin beklentilerini iyi karşılayan bir ekonomi politikasını savunanın muhafazakârlar ve onun siyasi karşılığı olan AK Parti olmasında şaşırtıcı olan bir şey yoktu. İki nedenle: 1) Dünya, kapitalizmin tartışılmaz bir zafer elde ettiği noktasında adeta uzlaşmıştı. 2) İnsanın doğası 'çıkar' peşinde koşmaya yatkındı. İçindeki despotu, çıkarları adına göz ardı edebilirdi. Renginizden, inancınızdan ya da görünüşünüzden dolayı kovalandığınız bir anda, durup bir çuval para saçtığınızda, sizi kovalayanlara ilgilenecek başka bir mesele vermiş olurdunuz. Çıkarlar karşıtlarınızın ve yandaşlarınızın mutabakat ettiği alanları genişletmeye de yarayabilirdi üstelik.

Peki ahlaki açıdan en iyi ihtimalle 'göz yumulan' bir faaliyet olması gereken ticaret, bankacılık ve para kazanmaya ilişkin çabaları, mütedeyyin muhafazakâr bir altyapıya uygun hale getirmek nasıl mümkün olacaktı?

Peygamberi 'bir devenin iğne deliğinden geçmesi, bir zenginin cennete girmesinden kolaydır' diyen Hıristiyanlar nasıl başardıysa öyle.. 'Zamanı satamazsınız, zaman Tanrı'ya aittir. Faiz ise düpedüz zamanı satmaktır.' diyen bir kilisenin etkisini yavaşça bertaraf eden Hıristiyan Batılıların kapitalizme yol verişi, para kazanmayı 'ilahi dürtü' haline getirişi birdenbire olmamıştı. Hıristiyanlar şehvet, açgözlülük, ihtiras gibi yıkıcı tutkuları faydalı çıkarlara dönüştürebilme arayışının açtığı mecradan kapitalizme vardılar. Montesquieu'deki 'Görünmez el' fikrinin, yani herkes kendi şahsi çıkarı için çabalarsa gizli bir gücün bu çabaları toplumsal yarara dönüştüreceği düşüncesinin, aslında parasal kazanç çabasından çok, 'onur kazanma' çabası için geliştirildiğini biliyor muydunuz? Ondan kısa bir zaman sonra Hume zevk düşkünlüğü gibi faydasız bir tutkuyu, zenginlik düşkünlüğü gibi günah olan ama herkes için faydalı olabilecek bir çıkar ile dizginlemek gerektiğini, ikincisinin hiç değilse ilerleme sağlayabileceğini savundu.** Sonrası malum.

21. yy.da şimdi, benzeri bir denklemin dindar muhafazakârlar tarafından kurgulandığını ve işlerlik kazandığını görmezden gelemeyiz. Bir yanda laikçi reflekslerin gerilim yaratma 'tutkusuna' karşılık liberal paketin içerdiği teskin edici 'çıkarların' lanse edilmesiyle elde edilen siyasi başarı. Diğer yanda zararlı tutkuların kaynağı olarak görülen kadını 'evinin kadını olmak ve onurlu bir hayat sürmek' çıkarına yönlendirerek dizginlerken, erkek için ticari başarının saygıya layık bulunduğu bir gündelik hayat tasavvuru.

Söz konusu kurguda dinin dünyayı değiştirme iddiasının nasıl evcilleştirildiği son derece açık. Çünkü dinden farklı olarak muhafazakârlık artık değiştirilmesi istenmeyen bir dünyayla, küçük korunaklı bölgelerin yaşayakalması karşılığında pazarlığa girişmekten başka bir şey değil. Muhafazakârlık, mü'minlerin eşitsizlikleri derinleştiren, yerküreyi tahrip eden, yoksul ülkeleri talan eden küresel güçleri ve hayatın serbest piyasa sistemine entegre oluşunu hazmetmesinin kefareti olagelmiştir. 'Neyi muhafaza ediyoruz?' sorusuna ise 'aile değerleri' ve 'mahallenin namusu' dışında verecek bir cevabı kalmamıştır muhafazakârlığın.

Dinî inancına ilişkin talepleri sistem tarafından bastırılan ve dönüşerek 'yerel despotlara karşı durmanın yolu evrensel ölçekte banka hesaplarına sahip olmaktır' noktasına gelen bir stratejinin de önünde sonunda evrensel despotlara toslayacağını öngörebiliriz.

(*)'Siyasal İktisadın İlkelerine Bakış' adlı kitabında

(**)Daha ayrıntılı bilgi için bkz. A. Hirschmann/ Tutkular ve Çıkarlar/Metis yay.

ZAMAN