Modernizm ve sekülerleşme karşısında son kale: Aile

Yaşar Değirmenci, modernizmin aileyi yozlaştırdığını belirterek İslam’ın rehberliğinde tevhid, takva ve sabır temelinde yeniden inşa edilmesi gerektiğini savunuyor.

Yaşar Değirmenci/Yeni Akit

Öncelikli Meselemiz: Aile ve Gençlik

Bütün şer güç ve şer odaklarının aile ve gençlerimiz üzerine oynadıkları oyunlarına, plan ve programlarına karşı maddi manevi tedbir alıp aileye, gençlerimize sahip çıkmalıyız. 

İnsanlık tarihinde ailesiz bir toplum hiç olmadı, bundan sonra da olmayacaktır. Evlilik fıtridir. Aile evrenseldir, süreklidir ve zorunludur. Evliliği ve aileyi emreden bizatihi Allah Teala’dır. Aile insanla birlikte başladı ve onunla yürüyor. Tüm çözülme, çürüme, yozlaşma, değişim, dönüşüm, evrim ve yıkımlara rağmen aile hayatı devam ediyor. Olumsuz süreçlerden en çok etkilenen bu aile sosyal kurumu yine de yola devam ediyor. Toplumun direği ailedir. Modern toplum modellerindeki alt üst oluşlar en çok aileyi etkiliyor. 


Modernizm önce ümmeti, sonra toplumu, şimdi de aileyi vurdu. Toplumun ana rahmi olan aile kısırlaştırılmış durumda. Çekirdek aileden “aile olmayan aile” anlayışına savrulma sınır tanımıyor. Modernizm ne mahremiyet bıraktı ne de aidiyet. Modernizm evsizleştirdi. Bir o kadar da acımasızlaştırdı. Anasız anaokulları. Huzursuz huzur evleri. Savunmasız sığınma evleri. Bugün kreşlere, anaokullarına bıraktığımız çocukların yarın bizi huzur evlerine bırakması gayet doğaldır. Sebep sonuç ilişkisidir, ortada olan. “Çocukluğun yok oluşu” ile karşı karşıyayız. Acımasız, kesintisiz bir sınav maratonu, test çözme telaşı, çocukluğunu yaşayamama açmazına dönüşüyor. Hayat başarısı, okul başarısı, karne notu ile ölçülür oldu.Anneler kız çocuklarını evliliğe hazırlamıyor. “Eloğluna muhtaç olmasın” “ayakları üstünde dursun” “gözünde kalmasın” anlayışla da kapitalizmin materyali oldular.


Kadınlar, “ev hanımı” diye tanınmaktan utanıyor, artık ideal olan “iş kadını” olmak. Beden estetiğini önceleyen kadınlar anneliğe mesafeli. Korkuyor, çocuk eve bağlar diye. Bu saatten sonra kadını eve kim bağlayabilir? Evde misafir ağırlamak da kalktı/kaldırıldı. 


Modernizm ile gelenek arasında sıkışıp kalan aile can çekişiyor. Geleneği reddeden ancak kendi geleneğini oluşturamayan bizler bu defa modernizmin kıskacındayız. Özgün bir aile modeli sunamadık. Evdekilerin tek derdi; moda, marka, maaş. Şükürsüz ve sabırsız. 

Tükenen sadece aile değil, insanlık bitiyor. Bireyi kutsayan, aileyi hırpalayan algılara duyarlı olmak zorundayız. Türk modernleşmesi, ailenin kadim değerlerini ve asli gövdesini hırpalıyor. Özgünlüğünü ve özelliğini kaybeden ailenin hangi liberal ya da seküler limana demir atacağını bilemiyoruz. Böylesi bir atmosferde aile konusunda bir panik havası var. Birlikte yalnızlıklar yaşanıyor. Güvensiz, doyumsuz, huzursuz.


Sonuç, herkes kendi hayatını yaşama derdinde. Kendi başına buyruk. Ve de başıboş. Kafalar karışık. Merhametin ve mahremiyetin merkezi olması gereken aile, bu zeminden hızla uzaklaşmaktadır. Bir tüketim merkezine dönüşen modern ailenin, kapitalist sistemin parçası ve pazarı olmaktan başka ne işlevi kaldı ki?

“Son kale; aile” diyoruz, ancak aile gerçeğimizle yeterince yüzleşmekten kaçınıyoruz.


Aile içinde kontrol kaybı, kaygıları arttırıyor. Dizimizin dibinde büyüyen ama bugün dizginleyemediğimiz bir nesil geliyor. Bugünlerde gecikirsek yarınlarda dizimizi çok döveriz. Bizimle aynı yuvayı paylaşan ama bizimle mutlu olmayan çocuklarımız var. Herkes huzuru içeride değil, dışarıda arıyor. Ebeveyn de çocuklar da kendilerini dışarı atmanın derdindeler. Evdekilerin ruhu daralıyor, kalbi sıkışıyor. Aile içinde kazananı olmayan bir kavga bir türlü bitmek bilmiyor.


Adalet ve ahlak üzerinden yürümesi gereken aile hayatı, arzuların egemenliğine terkedildi. Şefkatin, merhametin merkezi olarak bilinen aile düzeni, şiddetin odağı olarak tanımlanır oldu. Evlilik paylaşmak iken sanki birbirini paylamak olarak algılanır oldu. Mabed olması gereken evler matem yerine dönüşüyor. Sorunun çözümüne “hak ve hakkaniyet” üzerinden değil de “eşitlik” üzerinden gidildiği için bir türlü sonuç alınamıyor, gereği gibi eş de olunamıyor. Aile içi mesuliyet/sorumluluk şuuru kalmayınca, aile içi muhalefet başlıyor. Sonrasında siyasi erkin hukuki düzenlemeleri, aile sosyal politikaları kaybettiğimiz huzuru sağlamıyor. Ailede yaşanan erozyon kendiliğinden değil, kendi ellerimizle işlediklerimizden dolayıdır. İşlediğimiz günahlar, bulaştığımız haramlar, yaptığımız haksızlıklar işi bu noktaya getirdi. Ailenin meşruiyeti zedelendi. 


Temel sorun, İslami duyarlılıkların kaybedilmesi, Allah’ın dostluğunun veya Allah’a dostluğun azalmış olmasıdır. Rabbimiz ile ne kadar iyi olursak, ailemiz de o kadar iyi olur. İslam’ın öngördüğü aile; tevhid, takva, tevazu ve terbiye ile temellendirilen ailedir. Kaldı ki, mü’minlerin aile konusunda bakış açısını belirleyen önemli husus: Merkezinde Üsve-i Hasene olan peygamberimiz bulunuyor. Öncelikle Ona dönmeliyiz. Son söz ne erkekte ne de kadındadır. Son söz Allah’a ve Resulüne aittir. 

Bugün sekülerleşen ailenin İslamlaşması gerekiyor. Yüce Kur’an’ın bu konudaki beyanı: “Evlerinizi kıblegâh edininiz…” (10 Yunus,87)

Karargâh evlerin korunmasına bugün daha fazla muhtacız. Hem bildiğimiz Erkam’ın Evi; eskimez bir örneklik içeriyor. Aileyi geleceğe hatta cennete başka türlü nasıl taşıyabiliriz?



Ailelerimiz son kalelerimiz. Dünyamız, ukbamız bu kalelerde şekilleniyor. Kimlik ve kişilikler orada biçimleniyor. Yeniden inşa sürecinde kadim modeller önümüzde güncellenmeyi bekliyor: Al-i İbrahim/İbrahim ailesi. Al-i İmran/İmran ailesi. Al-i Muhammed/Muhammed ailesi.

Evet, ümmet olmanın yolu, devlet kurmanın yolu, medeniyet inşa etmenin yolu ve de cennete varmanın yolu aileden geçiyor. Lütfen bu hayati konuyu geçiştirmeyelim. Çünkü aile, bize Allah’ın bir emanetidir, sahip çıkmak zorundayız. Aile bir nimettir. 

Bu modeli diri tutma; Sabır-Sorumluluk-Sadakat-Samimiyet ve Sevgiden geçer.

Yorum Analiz Haberleri

Almanya'da koalisyon krizleri, ekonomik sorunlar ve AfD'nin yükselişi
Avrupa geçmişiyle hesaplaşabilecek mi?
İlahiyat ve diyanet eğitimlerinde İslami özgünlük geliştirilebilir mi?
Bir tarafsızlık masalı: BBC’nin Gazze sınavı
ABD’nin Batı Yarımküre’ye dönüşünün yeni çerçevesi: “Donroe Doktrini”