Milyonlarla birlikte cennete gireceğiz

ADEM ÖZKÖSE

Geçen nisan ayının başlarıydı. Suriye’deki isyan ateşinin yakıldığı şehir olan Dera’da olaylar başlayalı 2 veya 3 hafta olmuştu. Biz de Şam’da kimi zaman fısıltı gazetesi, kimi zaman da facebook sayfalarına atılan videolar vasıtasıyla Dera’da yaşanan gelişmeleri takip etmeye çalışıyorduk. Ben de en çok Dera’da başlayan sokak gösterilerinin tıpkı Mısır, Tunus, Libya ve Yemen gibi ülkenin tümüne yayılıp yayılmayacağını merak ediyordum. İçlerinde gazetecilerin de bulunduğu Suriyeli dostlarım buna ihtimal vermiyor, Dera’da başlayan olayların yakında sona ereceğini söylüyorlardı.

Şam’da ise Deralı üniversite öğrencileri evlerine baskın yapılarak gözaltına alınıyor, gözaltına alınmaktan kurtulanlar devrimcilerin saflarına katılıyordu. Şam’da herkes Dera’nın ismini ağzına almaya korkuyor, yakın dostlarım da beni uyararak “Adem bu işlerle fazla uğraşma, Suriye zindanları ne İsrail ne de Amerikan zindanlarına benzer” diyorlardı. Dera’ya girip şehirde neler olup bittiğini gözlemlemek, haberleştirmek istiyordum; fakat şehrin giriş çıkışları Esad’a bağlı güçler tarafından tutulmuştu. Şehre girmek isteyen gazeteciler de tutuklanıyordu.

Bir gün telefonum çaldı ve Suriyeli bir dostum “Acil görüşmemiz lazım, bize gel” dedi. Telefonda “ne oldu?” diye soramamıştım. Çünkü Suriyeli dostumun ses tonundan tedirgin olduğunu ve telefonda konuşmak istemediğimi anlamıştım. Hemen bir arabaya atlayıp Şam’ın varoş bölgelerinin arka sokaklarında oturan Suriyeli dostumun evine gittim. Tedirgin olduğu her halinden belliydi. Hatta ben eve girerken o takip edilip edilmediğimi anlamak için arkamdan evin merdivenlerini kontrol ediyordu. Eve girerken kulağıma “Günlerdir Dera’yı soruyordun, Deralı bir genç konuşmak için içerde seni bekliyor. Dera ile ilgili istediğin soruları ona sorabilirsin” dedi. İçimi büyük bir heyecan kapladı. Sonunda günlerdir merak ettiğim soruları sorabilecek birisini bulmuştum. Hem de Dera’dan, olayların bizzat içinden birini.

Tanışma faslından sonra Deralı gençle sohbet etmeye başladık. Gerçi tam bir tanışma olmamıştı. Çünkü gerçek ismi yerine Ebu ile başlayan takma bir isim söylemişti. Öğrendiğim kadarıyla Şam Üniversitesi’nde mühendislik okuyormuş. O da diğer bir çok Deralı öğrenci gibi olaylar başlayınca okulu bırakıp devrimcilerin saflarına katılmış. Deralı gençle uzun uzun Dera’da olayların nasıl başladığı, Dera’nın ne durumda olduğunu konuştuk. Şehitler verildikçe halkın devrimcilerin saflarına katıldığını söyleyen Deralı genç, iki gündür de Baas güçlerinin şehrin merkezinden çekildiklerini söyledi. Ben de o zaman ona “Esad Dera’yı asla size bırakmaz. Bunların ne kadar acımasız olduklarını da biliyorsunuz. Daha çok gençsin ölümden korkmuyor musun?” diye sordum. Deralı genç gözlerimin içine bakarak “Biz yıllardır bu anı bekliyorduk. İki gündür özgürüz ve hayatımızda ilk defa özgürlüğün tadını alıyoruz. Ölsek de eski günlere dönmeyeceğiz. Ya öleceğiz, ya da bütün insanlar gibi özgür olarak yaşayacağız. Milyonlarla birlikte cennete girsek de bu ülke özgür olacak ” dedi.

Deralı gencin bu cevabı içimde fırtınaların kopmasına neden olmuştu. Bu cümleleri öyle içten ve kararlı bir şekilde kurmuştu ki Suriyeli dostum ve Deralı gençle vedalaştıktan sonra uzun zamandır içime atmaya çalıştığım gözyaşlarım hafif hafif boşalmaya başladı. Ve o an Suriye halkının, devrimci gençlerin Esad’ı devireceklerine bütün kalbimle inandım. Deralı gencin o gün söylediği “milyonlarla birlikte cennete gireceğiz” sözü daha sonraki günler bir slogana dönüştü. Suriyeli gençler Şam, Hama, Humus, Lazkiye, İdlip başta olmak üzere bir çok şehirde “milyonlarla birlikte cennete gireceğiz” diye haykırmaya başladılar. Her gün onlarca şehit veren Suriye halkının cennet seferi son haftalarda daha bir hızlandı. Ölüm korkusunu yenen, “Ya cennet, ya özgürlük” diyen bir halk mutlaka özgür olacaktır. Suriye halkına da sakın acımayın. Çünkü onlar acınmayı değil; verdikleri destansı mücadeleyle örnek alınmayı, takdir edilmeyi hak ediyorlar.

MİLAT