MGK, katilleri biliyordu

Kürşat Bumin

Ak Parti hükümetlerinin benimsediği "yol haritası"nın özellikle son birkaç yıldır ülkeye kazandırdıkları içinde TSK'nın yüksek rütbeli komutanlarının önemli bir bölümünün "dokunulmazlıkları"nın kaldırılması en önemli adımlardan birisini teşkil ediyor. Bu yolun alınmasının demokrasiyi hedefleyen bir ülke için birinci şart olduğu tartışma bile kabul etmez niteliktedir. Bu konuya ilişkin davaların (Ergenekon, Balyoz vs) seyri ve nasıl sonuçlanacağı meselesi tabii ki ayrı bir konudur. Ama hiç değilse bu haliyle bile, ülkenin genelkurmay başkanından başlayarak tümen komutanlarına uzanan yüksek askeri hiyerarşisi içinde yer alanların sayılı-sayısız gün demeden ülkenin her alanına nizam vermeye çalışan talimatlarını dinlemekten kurtulmuş bulunuyoruz. Halkı bir türlü terhis edememiş, tezkeresini bir türlü alamamış, erişkinliğe bir türlü kavuşamamış bir topluluk olarak gören böyle bir anlayışın devam ettiği bir ideolojik iklimde demokrasinin "d"sinden bile söz edilemeyeceği muhakkaktır.

"Yol haritası"nın bu faslının (diğer fasılları ayrı bir konu) her şeyden önce -toplumun erişkinlikle tanışması başta olmak üzere- psikolojisine çok iyi geldiği açıkça gözleniyor. Haddinden fazla uzun sürmüş mecburi bir askerlik görevinden nihayet terhis olmaya başlamak hangi toplumun hoşuna gitmez?

Bütün bunlar güzel, ancak yeterli olmaktan hâlâ çok uzak tabii ki... Binlerce siyasi cinayetin işlendiği bir ülke halkının bu kadarla yetinebilmesi mümkün mü zaten? "Eski Rejim"de "askeri darbeler" başta olmak üzere tasarlanmış pek çok yasadışı planın-projenin (her ne ise) ifşası ve takibi tabii ki büyük bir yenilik, ama hepsi bu kadar mı? Bu ülkede özellikle doksanlı yılların ilk yarısında zincirlerini hepten koparmış olan "devlet terörü"nün kimlerin, hangi "sivil" iktidarların eseri olduğunun sorgulanmasının sırası ne zaman gelecek? Bütün bu işleri dönemin "otomatiğe bağlanmış devleti" gerçekleştirmedi herhalde. Bu dönemin devletinin de bir başbakanı ve bu işlerle özellikle ilgili bakanları yok muydu? Bu dönemin "hassas kararların" alındığı MGK'sı filan yok muydu?

Demek ki toplumun kendine gelebilmesi, gerçekten "terhis olabilmesi" için bugüne kadar atılan adımlar -ne kadar büyük olsa da- yeterli değildir. Düşünebiliyor musunuz, malum davaların açılmasının üzerinden iki yıldan fazla zaman geçti, ama toplum binlerce faili meçhul cinayetin bir tanesinin bile failini henüz öğrenemedi. Bu işler bu derece ağırdan giderse, toplumun ulaştığı yarım memnuniyetin de kısa sürede sonu gelmez mi?

Biliyorsunuz, Ayhan Çarkın adlı bir eski özel harekatçı polisin açıklamaları aylardır ekranlardan ve gazete sayfalarından düşmüyor. Çarkın, son olarak "Faili meçhul cinayetleri MGK biliyordu" dedi. Bu sözlerin müthiş bir iddia olduğu apaçık. Apaçık ama ülkedeki herkesin kimin nesi olduğunu bildiği Çarkın'ın açıklamaları-itirafları -nedense- gerektiği gibi ciddiye alınmıyor. Bu gidişle eski özel harekatçı birkaç benzer "bomba gibi" açıklamada daha bulunacak olursa kendisini psikiyatri kliniğinde bulacak... Böylece de -herhalde- bu iş de tamamlanmış olacak.

Neyse ki dikkatli savcılarımız eksik değil. Çarkın'ın bu son iddiası üzerine Ankara Özel Yetkili Başsavcı-vekilliği inceleme başlatmış. Başsavcı-vekilliği bu çerçevede Milli Güvenlik Kurulu'na yazı yazarak kurulun bilgisi olup olmadığını sormuş. Sonuç tahmin ettiğiniz gibi çıkmış: "MGK'nın son 20 yılın MGK kararlarını ve tutanaklarını incelediği, ancak bu yönde bir ibareye rastlanmadığı öğrenildi."(!) ("İbare" de nereden çıktı, "İbare aranması" da ne demek, diyorsanız haklısınız!) Savcılığın bu yanıtla yetinmeyip Veli Küçük'ün evinden çıkan bir belgeyi de istemiş. Savcılığın bu yönde üçüncü bir gayreti de, 90'lı yılların MGK üyelerini ifadeye çağırmak olacakmış. (Yani işimiz bayağı uzun demek!)

Konunun ne derece ciddiyetten uzak araştırıldığının farkındasınızdır. Çarkın, "MGK, katilleri biliyordu" diyecek, bunun üzerine savcılık MGK'ya "katilleri biliyor muydunuz?" diye soru yöneltecek! Savcılık 90'lı yılların DYP ve CHP'li üyelerinin ifadesini başvuracak, bunlar içinden -diyelim- mesela Çiller de "Biliyorsunuz zaten, 'devlet için kurşun atan da, yiyen de şereflidir' diyen benim. Ayrıca 95 yılında bir gece yarısı banka kasasının açtırarak örtülü ödenekten 500 milyar lira çektiren de benim, dolayısıyla MGK tabii ki...." diyecek!

İsterseniz bu incelemenin akıbetine ilişkin bir yasa maddesini aktarayım da, umudumuz hepten kesilsin: "MGK ve MGK Genel Sekreterliği Kanunu / Madde 9: "...Kararların asılları ve görüşme tutanakları Genel Sekreterlikte saklanır. Tutanaklar ve görüşmeler açıklanamaz ve yayınlanamaz. Kararla Milli Güvenlik Kurulunun vereceği karara göre açıklanabilir veya yayınlanabilir."

Anlaşılan o ki savcılık "özel yetkili" de olsa MGK'dan yanıt alabilmek imkansız. Ama dikkat edin ("ümit kesilmez" derler ya) dönemin MGK'nda neler çevrildiğini bugünkü MGK'nın alacağı bir kararla öğrenebiliyoruz.

Ne dersiniz, "yol haritası"na bu kararın alınması da eklense fena mı olur?

YENİ ŞAFAK